100 yıl önce başladı
Biliyoruz, Avrupalı önce “Hasta Adam” adını taktı, sonra gerçekten hasta etti ve sonunda Osmanlı’yı bölüşmek üzere masaya oturdu. Bu, alışık olduğumuz bir söylem gibi görünüyor ama yine de sayfaları çevirdikçe, karşınıza çıkan çoğunu bilmediğiniz, çoğunu o şekliyle anımsamadığınız olaylar, ihanetler, kumpaslar zinciri önünüze döküldükçe, içinizi önce bir hüzün kaplıyor. Kadim dostum, gazeteci-yazar Selim Atalay’ın yeni kitabı “Hedefteki Osmanlı: 100 Yıllık Komplo” hüzünlü bir kitap. 100 yıllık tarihimizi okurken, sizi kıvandıracak, gelecek için içinize umut dolduracak nokta ise şu:
“Türkiye Cumhuriyeti, tarihsel bir istisnadır. Belgeler gösteriyor ki, Osmanlı’yı parçalayanlar Türklere bir vatan ayırmayı düşünmemişlerdi. Anadolu bir rıza sonucu değil, bir can havliyle çırpınarak kurtarılmıştır. Türklere Anadolu da bir garanti değildi ve Millî Mücadele’nin başarı garantisi yoktu.”
Ama kazandık, değil mi? ABD ve İngiliz gemileriyle ABD ve İngiliz silahlarıyla, ABD ve İngiliz yiyecek, lojistik ve mermileriyle sadece Yunan askerine karşı değil, Sevr’i gerçekleştirmek üzere saldıran yedi devlete karşı tutunduk ve Anadolu’yu vatan yaptık, değil mi?
Selim Atalay, sayfa sayfa gösteriyor ki, o zaman Avrupa, şimdi Küresel Emperyalizm, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda niyet edilen paylaşımı bozan Türkiye’den o zaman da mutlu değildi; hala da değildir. Ancak kitaptan edindiğiniz sonuç, geçmişi hüzünle ama yenilenen bir özgüvenle hatırlamak oluyor.
Bakıyorsunuz, o zaman donanmasını kim daha önce kömürden petrole çevirecek diye yarışan İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı’ya karşı tuzaklarını, komplolarını, bugün hala devam ettirmek isteyen bir Fransa ile karşı karşıyayız. Misakı Millînin her bir ilkesini gerileterek, Türkleri, bir yıllık vatanlarından mahrum bırakma planı, üç aşağı, güncellenmiş sürümüyle yine yürürlükte. O zaman düştüğü tuzağın, geldiği oyunun ve sonunda barış masasına bile oturtulmayarak aşağılanmış olduğunu çoktan unutmuş olan Yunan komşularımızın, yine aynı Avrupalıların oyununa gelmeye adeta can attığını görüyoruz.
Şu farkla ki, o zaman Mustafa Kemal ve bir avuç arkadaşı, bir yandan damarlarındaki son damla kanı kullanarak sınır çiziyor ve o sınırların içinde, ölen bir saltanatın yerine yeni bir Cumhuriyet, yeni hukuk, yeni ekonomi, yeni toplum kurmaya çalışıyorlardı. Bugün, artık o Türkiye yok. Bugün, Rusya Cumhurbaşkanı Putin’in ifadesiyle, Dağlık Karabağ’da 40 yıllık Ermeni işgalini ve ABD ve Fransa güdümündeki Minsk Üçlüsünü yenen bir Türkiye var. Bugün, Obaması’yla, Hillary’siyle, Suud’uyla, Mısır’ıyla yok edilmeye çalışılan Libya’yı yeniden hayata döndüren bir Türkiye var. ABD başkanının “Üç günde mahvederim” dediği ama üç gün sonra, “Ben çekileyim, Suriye’yi sana devredeyim” dediği bir Türkiye var. O Amerika’nın İsrail’e peşkeş çektiği işgal altındaki Arap topraklarındaki evlerde Türk bayrağı dalgalanıyor.
Selim Atalay’ın kitabında 100 yıl önce başlayan oyunu nasıl bozup; buraya nasıl geldiğimizin öyküsü var.