100 yıl sonra…

Okuduğunuz Yazı
100 yıl sonra…

İçerik

Cezayir, Tunus ve Mısır’ın işgalinin ardından Libya elimizde kalan son topraktı. 29 Eylül 1911’de İtalyanların liman şehirlerini bombalaması ile birlikte orada da işgal başladı. Nihayet, Libya Osmanlı’nın elinden çıktı.

Aradan 100 yıldan fazla zaman geçti. Meşru Hükümet’in daveti üzerine askerimizle yeniden Libya’ya gidiyoruz. TBMM, dün olağanüstü toplandı. Libya’ya asker gönderilmesiyle ilgili tezkere kabul edildi.

CHP ve İyi Parti ile birlikte PKK’nın siyasi uzantısı olan HDP tezkereye karşı çıktı. Ancak, Ak Parti ve MHP oyları ile Meclis’ten geçti. Engelleme çabalarına rağmen, asker Libya’ya gidecek. BM tarafından kabul edilen Libya’nın meşru güçlerine destek verecek.

İşte “Ne işimiz var bizim Libya’da?” diyenler de bu noktadan hareket ediyorlar. Meseleyi, asker göndererek Libya yönetimine destek verme noktasına indirgiyorlar.

Biz, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin kara kaşını, kara gözünü beğendiğimiz için mi destek veriyoruz? Yoksa bizim milli menfaatlerimiz onu mu gerektiriyor?

Tabii ki milli menfaatlerimiz öne çıkıyor!

Libya’ya asker göndereceğiz, çünkü bize Akdeniz kapatılmak isteniyor. Türkiye hapsedilmeye çalışılıyor.

Ne yapacağız? Başımıza çorap örülmeye çalışılırken seyirci mi kalacağız?

***

Garip olan şu ki, emperyalist güçlerin dünyanın dört bir yanındaki askeri güçleri tartışılmıyor. Onların yaptıkları “hak” olarak görülüyor. Biz milli menfaatlerimizi korumaya kalkınca, ortalık velveleye veriliyor.

ABD’nin 150’den fazla ülkede 350 bin civarında askeri var. Sadece Afganistan’da 150 bin asker bulunduruyor. İngiltere, Fransa ve Rusya gibi ülkelerin durumları da farklı değil. Hepsi, ülkelerinden binlerce kilometre uzağa asker gönderiyor. Orta Asya’da Amerika ile Rusya üs kapma yarışında. ABD, tehdit olarak değerlendirdiği Çin’i, 200 noktadaki üsleriyle çepeçevre kuşatmış durumda.

Bunlara ses çıkaran yok.

Türkiye ise, burnunun dibindeki Libya’ya asker göndermeye kalkınca, ortalığı ayağa kaldırıyorlar. Garip ve hastalıklı bir durum bu!

***

En çok bağırıp çağıran, kendilerine “Mustafa Kemal’in askerleri” adını takan bir grup. Asıl komedi de burada.

Bakın Mustafa Kemal, Cemal Paşa’ya yazdığı mektuplarda ne demiş:

“Afganistan’da, özlük hakları bakımından bize bağlı bir birlik bulundurmamız gerekir. Çünkü, Anadolu’nun İngilizlere karşı savunulması Afganistan’da başlar.”

O Mustafa Kemal’in, dönemin Suriye Başbakanı Cemil Mardam’la Ankara Kerpiç Lokantası’nda yediği yemeğin ardından yaptığı açıklama da ortada:

“Suriye’nin ordusu yoktur, ama benim ordum kâfi. İcap ederse Suriye’ye girerim, sonra tekrar çıkarım.”

Bütün bunlar ortadayken, bugün “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyenler, O’nun eylem ve fikirleriyle savaşıyor!

Sonuçta, Milli Mücadeleyi gerçekleştirip, Cumhuriyet’i kuran irade ne yapmışsa, bugün Türkiye’yi idare edenler de onu yapıyor.

Yapılmasın, ülkemizin hak ve menfaatleri korunmasın mı? Pısırık, etkisiz ve teslimiyetçi bir politika mı isteniyor?

Mustafa Kemal ve Milli Mücadeleyi birlikte gerçekleştirdiği arkadaşları öyle davranmadılar ki!

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Emin PAZARCI