23 Haziran’a doğru…
Ekrem İmamoğlu…
Tanınmıyordu.
Bilinmiyordu.
Dişe dokunur hiçbir hizmete imza atmışlığı yoktu.
Beylikdüzü’nde babasının inşaat firmasının yapıp sattığı ticari konutlardan başka “işte bunu da ben yaptım” diyebileceği bir eser vermemişti.
“Kimdir, nedir, necidir” derken…
Sanki cümle alem İmamoğlu’nun tanınmama sorununu çözmek için el ele verdi.
İktidarı destekleyenler de, muhalefeti destekleyenler de İmamoğlu’nu görünür kılmak için birbirleriyle yarıştı.
Sonuçta kimsenin tanımadığı bir isim sadece iki ay içinde Türkiye’nin en popüler siyasi figürlerinden biri haline geldi.
***
İmamoğlu aşağı, İmamoğlu yukarı…
Hala onu konuşuyoruz.
Sadece onu konuşuyoruz.
Mecburmuşuz gibi.
***
Binali Yıldırım…
Türkiye’nin son 15 yılda yaşadığı büyük dönüşümün mimarlarından biri…
Gurur duyduğumuz ne kadar mega proje varsa hepsinde Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan ile birlikte onun da imzası var.
15 Temmuz gecesi kurşunlara hedef oldu.
Türk Hava Kuvvetleri’ne “hainleri vurun” emrini veren Başbakan olarak tarihe geçti.
Seçim sürecinde İmamoğlu’nu konuşmaktan ondan söz etmeye fırsat kalmadı.
***
31 Mart gecesi oyları çalınan Binali Yıldırım “Soruyorum size. Aradaki oy farkı binde bir buçuk. 850 bin oy sayıldı, benim oylarımda artma var, rakibimin oylarında azalma ar. Kim mağdur? Konuşmadık, konuşmadık, ağır başlılığımızla sonucu bekledik diye iyice meydanı boş buldular. Kusura bakmasınlar. 31 Mart’ta sizlerin oylarını gasp edenlere 23 Haziran’da hesabını soracağız. Mağdur edebiyatı yapanlara siz bakmayın, asıl mağdur biziz” diyor.
Haklı.
Ama bu sefer akıllı olmak lazım.
23 Haziran’a kadar matine-suare İmamoğlu’nu görünür kılma alışkanlığından vazgeçmek gerekiyor.
Denenmişi denemek yol değil.