29 Ekim’den 21 Kasım’a Mısır ilişkileri
Siyaset analizleri ne siyasete ne analize benzeyen kişileri bir kenara koyarsak, daha önceki yazılarından bir şeyler öğrendiğimiz yazarlar, Türkiye ile Mısır arasındaki normalleşme sürecini irdelerken, sanki sorumluluğu sadece Türkiye’ye buluyorlar. Oysa, Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükrü’nün bizzat kabul ettiği gibi Türkiye iki yılı aşkın bir süredir, Mısır ile arasını düzeltmeye uğraşıyor.
Ülkeler birbirlerini herhangi bir tutumdan vazgeçmeye zorlayabilirler; bunu başaramayınca ilişkiler bozulabilir. “Danışmalarda bulunmak için merkeze çağırdıkları” büyükelçileri geri yollamazlar; hatta anlaşmazlık konusu büyükse, elçilerini tamamen geri çekebilirler. Bunları tekrar başlatabilmek için ilişkileri normalleştirme süreci başlar. Çünkü ülkelerin arasında sürgit düşmanlık olmaz.
Türkiye’nin Mısır’la ilişkilerini normalleştirme çabaları olması gereken hızda devam ederken, 29 Ekim günü, Mısır Dışişleri, Türkiye ile Libya arasında dört yıl önce imzalanmış olan Münhasır Deniz Ekonomik Bölgelerini (MEB) Birleştirme Anlaşmasını yeni duymuş gibi, sürdürülen “istikşafi görüşmeleri” durdurduğunu açıkladı.
Tabii Mısır bu anlaşmayı çoktan duymuştu ama muhtemelen Libya’daki yönetim değişikliğiyle bu anlaşmanın yürürlükten kalkacağını tahmin ediyordu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Ticaret Bakanı Mehmet Muş, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve sözcü İbrahim Kalın’ın 3 Kasım’da toplu Libya ziyaretleri ve yeni Başbakan Abdülhamid Dibeybe ile yeni anlaşmalar imzalanmasıyla, işler Mısır’ın beklediği gibi gitmedi.
Mısır bürokrasindeki hiç bitmeyen Osmanlı antagonizmi (“nefreti” dememek için bu kelimeyi kullanıyorum), üstüne Yunanistan ile boru hattı kurarak AB’ye petrol-gaz ihracı hevesi ve bu suretle kazanılacak milyonların hayali, Mısır’ın Türkiye ile bir haftada halledilebilecek sözüm ona anlaşmazlığın on yıldır sürmesinin sebebi oldu. Bir ara sorunlar çözülmüş ve geri çağrılan elçiler dönmek üzereyken, Mısır, 23 Kasım 2013’te Türkiye’nin büyükelçisini “persona non grata” (istenmeyen kişi) ilan ederek Kahire’ye dönmesini engelledi. Oysa Türkiye Mısır’a karşı böyle “kalıcı” ve etkileri geniş çaplı olabilecek hiçbir deklarasyonda bulunmadı.
Mısır’ın bu beyandan vazgeçmesi uzun zaman aldı ve son bir yılda epey mesafe kat edildi. Ta ki MEB anlaşmasının yenilenmesine kadar.
Sayın Semih Şükrü tekrar küplere bindi ve “diyaloğu kestiğini” açıkladı; konuyu yakından izleyenler, tahmin edilebileceği gibi, üzüldü. Biz, Türkiye olarak Mısır’ın tıpkı İsrail gibi, KKTC ve Türkiye üzerinden AB’ye petrol ihraç etmesini isteriz; bunda bizim de Mısır halkının da menfaati var. 29 Ekim’de “Türkiye Yüzyılı” açıklamalarının sevinci arasında, Mısır’ın açıklaması gerçekten üzüntü kaynağı oldu.
Bu gelişmeleri izleyenler için Mısır Dünya Kupası açılış törenlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Mısır lideri Abdülfettah el-Sisi ile bir araya gelme ihtimali, Mısır bürokrasisini aşmak için bir olasılıktı. Nitekim bu gelişme sağlandı; iki lider samimi şekilde el sıkıştılar. Cumhurbaşkanı El-Sisi, Kahire’ye döner dönmez, kendi Dışişleri’ne yaptıramamış olmalı ki Cumhurbaşkanlığı dairesi “Başkan El-Sisi ile Başkan Erdoğan’ın el sıkışmaları ikili ilişkilerde taze bir başlangıçtır” açıklamasını yaptı.