90’lardan kalma bir Ankara yok artık
Türkiye’de medyanın ve dış politika analistlerinin en büyük zaaflarından biri dışarıdan gelen sesleri gereğinden fazla ciddiye almalarıdır. Kendini küçük, Batılıları ise büyük görme hastalığının bir yansıması bu.
Trump’ın danışmanları üzerinden yapılan değerlendirmeleri, abartılan analizleri görünce bu noktaya dikkat çekmek maalesef kaçınılmaz oldu.
Trump’ın danışmanı Bolton’un Ankara’ya gelmeden önceki sözleri büyük yankı uyandırdı. Bu açıklamaların gündem olması, tartışma yaratması şüphesiz normal; ama Bolton üzerinden Türk dış politikasını ve Erdoğan’ı başarısız gösterme gayretleri hiç de normal değil.
Batılı haber ajansları, medya kuruluşları istisnasız her gün Türkiye’yi zayıf ve başarısız gösteren haberleri gündeme taşımaktadırlar. Bu kuruluşlar, Ankara’nın bölgede artan ağırlığını, askeri ve diplomatik başarılarını gözden düşürmek için, itibarsızlaştırmak ve hatta bölgede önünü kesmek için aralıksız çalışıyor, büyük mesai harcıyorlar. Ne yazık ki, bizdeki ana akım medya da aynı haber dilini kullanma hatasına düşüyor. Her defasında gereksiz bir şekilde kulaklarını dışarıya kabartıyor.
ABD’nin Ortadoğu’daki varlık gerekçesini topluma hâlâ doğru düzgün anlatamayan, izah edemeyen; “DEAŞ” ve “İRAN” diye kekeleyerek konuyu açıklamaya kalkan, kafası karışık, zihni bulanık medya ve kimi siyasetçiler, Türkiye’nin Suriye’de bulunma gerekçesini ise tereddüt etmeden, gayet kesin ifadelerle “Kürt hareketi”ne müdahale olarak görüyor. Bu sözleri Amerikan bir danışmandan da duyunca daha bir heyecanlandılar üstelik.
ABD, DEAŞ ile mücadele ediyor ama Türkiye “Kürt güçlere karşı savaşıyor” öyle mi?
John Bolton, bu sözleri söylediğine bin pişman edildi Ankara’da. İsrail’in ağzından, Netanyahu’nun dilinden konuşmanım cezasını dün Ankara’da gördüğü “yüksek” ilgiden ve Erdoğan’ın “Alçakça iftira” değerlendirmesinden yeterince anlamıştır artık. Bolton, karşısında 90’lardan kalma bir Ankara olmadığını gördü.
Türkiye’nin terör örgütüyle mücadelesini “Kürtlere karşı savaş” olarak lanse edilmesini Erdoğan “alçakça bir iftira” olarak değerlendirirken, bu öfkesinde son derece haklı aslında. Çünkü, bu “psikolojik harekatı”, kara propagandayı Türkiye’yi dışarıda ve içeride zor duruma sokmak için sürdürüyorlar.
Ama bu tür zihin bulandırma ve algı operasyonlarının pek işe yaradığı söylenemez. Erdoğan’ı kilitlendiği hedefinden caydırmaları söz konusu bile olamaz. “Bir gece ansızın” Fırat’ın doğusuna girildiğinde bu gerçeği daha iyi anlayacaklar.