‘Yavru AB’ mi kuruluyor?
Emmanuel Macron’un ikinci kez Fransa Cumhurbaşkanı seçilmesine en çok sevinenler arasında AB liderleri de vardı. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Fransa ile Avrupa’yı ileriye taşıyacaklarını ifade ederken, diğer bütün AB yöneticileri de Macron’un zaferini “Avrupa için harika bir haber” olarak değerlendirdiler.
Macron’un seçim kampanyasını yürütürken sahip olduğu avantajlardan biri de Fransa’nın AB Konseyi Dönem Başkanı olmasaydı. Dolayısıyla Macron bu süreçte sadece Fransa’nın değil tüm AB’nin lideriymiş gibi hareket etti. Almanya’nın güçlü lideri Angela Merkel’in AB’de oluşturduğu boşluk da AB’nin liderliğini üstlenme hayalleri kuran Macron için bir fırsat oldu.
Macron’un seçimi kaybeden aşırı sağcı rakibi Marine Le Pen ise Macron için “Avrupa’da daha çok milliyetçilik ve savaşı” ifade ediyordu. AB için kökten bir reform fikrini savunan Le Pen’in gerçek niyetinin Fransa’yı AB’den çıkarmak olduğu bile düşünülüyordu.
İkinci kez seçilerek iktidarını pekiştiren Macron bu sefer AB’yi yeniden şekillendirmek için en ideal koşullara sahip. Seçim zaferinin ve AB liderlerinin de desteğinin etkisiyle Macron Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen “Avrupa’nın Geleceği Konferansı” kapanış töreninde Avrupa’da büyük değişimler yaşanacağının sinyallerini veren bir konuşma yaptı. Avrupa Parlamentosu’nda Macron’un AB’nin reformu için teklif ettiği temel iki değişikliğin her ikisi de aslında Türkiye’nin AB ile ilişkilerini derinden etkileyecek türden.
Birinci olarak, Macron, AB’nin dış politika, savunma, adalet, içişleri, vergilendirme, bütçe, sosyal politika, vatandaşlık veya “yeni AB üyeliği” gibi ülkelerin egemenliğini ilgilendiren konularda yeterince hızlı karar alıp hareket edemediğini düşünüyor. Buna çözüm olarak da bu durumun sebebi olarak gördüğü oy birliği yerine “nitelikli çoğunluk sistemini” getirmek istiyor. Bunun için Avrupa Anlaşmaları’nın değiştirilmesi gerektiğini düşünüyor. Bu noktada nedense ilk aklıma gelen Yunanistan gibi ülkelerin Ankara’ya ekonomik yaptırım uygulanması için diğer AB ülkelerine uyguladığı baskı oldu. AB’nin bu zamana kadar Türkiye’ye karşı sert yaptırımlar uygulayamamasının temel sebebi AB üyelerinin Türkiye konusunda ortak bir tavır sergilememeleriydi. Bu yeni kural bütün dengeleri değiştirebilir.
İkinci olarak, Macron, 1980’lerde ortaya atılan “çok vitesli Avrupa”, bir başka deyişle “AB Konfederasyonu” fikrini yeniden gündeme getirdi. Macron, bu önerisiyle Avrupa mimarisini tümden değiştirmek, AB dışında bir “Avrupa Siyasi Topluluğu” kurmak, hatta böylece “Avrupa Birleşik Devletleri” gibi federatif bir yapıyı hayata geçirmek istiyor. Macron’a göre “AB, Avrupa’yı düzenleyen tek kurum olamaz” ve Ukrayna gibi AB’ye üye olmaya talip ülkelerin üyeliğe kabul süreçleri on yıllar sürebilir. Macron, Ukrayna, Moldova ve Gürcistan gibi ülkelere AB dışında ama “Avrupa’nın kalbinde bir yer vermek” istiyor.
Peki ya Türkiye? Takip ettiğim Fransız basınında Türkiye’nin de ismi bu kuruma aday olarak gösteriliyor. Kurumsal bir “bekleme odası” veya “yavru AB” olarak nitelendirilen “Avrupa Siyasi Topluluğu” Türkiye için bir fırsat olabilir mi? Benim fikrim şu ki atılan bu adımlarla AB’nin kapısı Türkiye’ye sonsuza kadar kapatılmak ve Türkiye bu “alternatif AB” ile avutulmak isteniyor. Daha şimdiden 27 üye ülkenin 13 üyesi Macron’un reform tekliflerine tepki gösterdi. Yayımladıkları ortak bir bildiride Macron’un çağrılarını “üzerinde düşünülmemiş ve tam olgunlaşmamış” olarak değerlendirdiler. Zaman bize AB’yi yeni baştan şekillendirmeye ant içmiş Macron’un gerçek niyetinin ne olduğunu ve bu misyonunda başarılı olup olamayacağını gösterecek.