Avrupa bankalarında kriz: Yeni bir bankacılık batışı mı?
Tarihler Eylül 2008’i gösterdiğinde ABD’de en büyük emlak krizlerinden biri yaşandı. Batan büyük şirketler arasında Lehman Brothers da vardı. Savaş ve krizlerin getirdiği ekonomik riskler ve resesyon beklentisi bugün büyük Avrupa bankalarını tehdit ediyor. Uzmanlara göre ise henüz 2008 krizi riski yok ancak ihtimaller bile piyasayı etkileyebiliyor.
Dünya 2008 yılında tarihin en büyük emlak krizine şahit olmuştu. Amerika Birleşik Devletleri’nde bu yılın eylül ayına gelindiğinde emlak krizi iyice olgunlaşmış, borsa büyük alarm vermeye başlamıştı.
Tarihin en büyük ekonomik krizlerinden biri gerçekleşirken birçok büyük şirket de batmıştı. Bu şirketler arasında 623 milyar dolar büyüklüğe sahip olmasına rağmen Alman yatırım şirketi olan Lehman Brothers da vardı.
Dönemin Merkez Bankası Başkanı Greenspan bu duruma ‘Yüzyılın Krizi’ ismini vermişti.
Bugün ise pandeminin ardından başlayan Ukrayna-Rusya savaşı ve beraberinde gelen krizler, dünya piyasalarında endişe verici bir tablo çiziyor. Öyle ki bankacılık ve finans sektöründeki, sistemik risk oluşturma potansiyeli taşıyan ve bu nedenle de batmasına izin verilemeyecek kadar büyük (too-big-to-fail veya TBTF) olarak tanımlanan finansal kuruluşlar alarm vermeye başladı.
Ekonomistlerin dünya piyasalarında gördüğü bu durum, yatırımcıların dolayısıyla da büyük şirketlerin endişeli bekleyişine neden oluyor. Zira 2008’de yaşanan o kara haftadaki Lehman Brothers’ın batış tecrübesi İsviçre bankası Credit Suisse ve Alman bankası Deutsche Bank’ın yaşadığı son tecrübelere benzetiliyor.
Bankalarda ne yaşandı?
Credit Suisse ve Deutsche Bank gibi Avrupa’nın en büyük bankalarının hisselerinde finans piyasaları için sistemik risk oluşturacak derecede düşüşler oldu. Bu durum yatırımlar için güven kaybı yaşattı.
Financial Times’ın haberine göre ise Credit Suisse bankasının yöneticileri büyük müşterilerine, sözleşme taraflarına ve yatırımcılara likidite ve sermaye pozisyonlarına dair güven vermek için harekete geçti.
Reuters’ta geçen bir haberde ise banka CEO’su Ulrich Koerner, banka çalışanlarına şirket için bilgilendirme yaptı. Hatta banka sermayelerinin ve likiditenin sağlam olduğuna dair güven tazeledi.
Peki, 2008 krizi tekrar yaşanır mı? Bankaların kaderi Lehman Brothers ile aynı olur mu?
“İhtimali düşük ama olası maliyeti çok yüksek”
Ekonomist Dr. Bilal Bağış, bu bankalar ile ilgili bugün konuşulan sorunların henüz Lehman’ın batışı sürecindeki gibi ağır bir gidişata işaret etmediğini söylüyor.
“Dolayısıyla da örneğin henüz 2008 krizi gibi ciddi boyutta bir bankacılık krizi yok ortada, ancak süreç oraya doğru da gidebilir. Dikkatli hareket etmekte fayda var. İhtimali düşük ama olası maliyeti çok yüksek bu tür tail (kuyruk) risklere dikkat etmeli.”
“Piyasa bunu ‘batma riski’ olarak algılamaya meyilli”
Aslında ortada sadece bu bankaların hisse fiyat düşüşü ve risklerinin fiyatlanması algısında artış olduğunu belirtiyor Bağış.
“Ancak, piyasa bunu ‘batma riski’ olarak algılamaya daha meyilli. Söz konusu kurumların hisseleri, bu doğrultuda 2008 seviyesinin altında; kısa vadeli riskleri ölçen CDS’ler de 2008 seviyesine geri döndü.”
“2008’den sonra bir ilk”
Bağış, hisse fiyatlarının ciddi anlamda gerilediğini ve tahvil sigortalama maliyetlerinin de yükseldiğini ekliyor.
“5 yıllık CDS 250 puan ile 2008 krizi sonrası en yüksek seviyelerde. Sadece 2022’deki hisse fiyatlarında gerileme Credit Suisse’te yüzde 60’ın üzerinde. Deutsche Bank hisselerindeki düşüşler ise yüzde 40’lara yaklaşıyor.
İşin daha kötü tarafı ise Credit Suisse ve Deutsche Bank, en olmadık yerde, en kötü zamanlarından birini yaşıyor. Hisse senedi piyasalarında volatilitenin nispeten yüksek olduğu, risk algısının bozulduğu bir dönemde bu olumsuz algının maliyeti daha yüksek.”
“Piyasalar acımasızdır”
Krizlerin yaşandığı ve hatta bazı ülkelerde resesyon tehlikesinin olduğu bu dönemde her kriz, yatırımcı için güven bozucu bir risk. Bu durum, büyük bankalar için bile böyle. Bağış, bu noktada piyasaların belirsizlere karşı acımasız olduğunu vurguluyor.
“Borsalar, bu süreçte zaten satıcılı. İlgili ülkelerdeki merkez bankalarının, enflasyonla mücadele kapsamında para politikasında sıkılaşma adımlarına ve faiz artışlarına başvurduğu, batıdaki likiditenin de riskli piyasalardan, daha güvenli tahvil piyasalarına aktığı bir dönemdeyiz. İngiltere’deki vergi kesintilerinin, tahvil piyasalarında oluşturduğu hareketliliği saymazsak, tahvil piyasalarına hücum devam edecek gibi.
Belirsizliklerin ve bunun sayısal karşılığı olan risk primlerinin arttığı bir ortamda, her tür olumsuz haber veya finansal kuruluşların durumları ile ilgili şüpheler daha dikkat çekici oluyor. Piyasa da acımasızdır. En küçük hatanızdan beslenmeye çalışacak onlar, milyonlar olur her zaman.”
“Batılı ekonomiler zorlanmaya devam edecek”
Öte yandan, Bağış, 2008 krizine de dikkati çekiyor. Bugünkü durumunun henüz derin bir kriz olmadığını ancak sürecin oraya doğru da gidebileceğini söylüyor.
“Doğrusu, bu tür too-big-to-fail (batmasına izin verilemeyecek kadar büyük) kuruluşlar, uzun vadede problem olmaya da devam edecektir. Finansal kuruluşların, sistemik risk oluşturacak kadar büyümesi, uzun vadede batılı ekonomileri zorlamaya devam edecektir.”
“Faiz artırma uyarıları göz ardı edilmemeli”
Ayrıca, BM ve IMF’nin faiz artışlarıyla ilgili uyarılarına da dikkati çeken Bağış, “Bu politikaların aynı zamanda ilgili ülkelerde ekonomik ve finansal yansımaları daha maliyetli olabilir” diyor.
“IMF ve BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) gibi kuruluşlar, ABD başta olmak üzere, batıdaki gelişmiş ülkelerdeki parasal sıkılaşma ve faiz artışları dalgasının, GOÜ’ler ve dünyanın geri kalanında oluşturabileceği riskler ve olası küresel resesyon riski ile ilgili uyarılarda bulunuyor. Ancak, bu politikaların aynı zamanda ilgili ülkelerde de ekonomik ve finansal yansımaları daha maliyetli olabilir.”