SSB Başkanı İsmail Demir’den 24 TV’ye özel açıklamalar… ‘Savunma sanayiinde yapamayacağımız bir şey yok’
Türkiye’nin Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde başlattığı Pençe Kılıç Hava Harekatı’nda kullanılan yerli ve milli silahlar savunma sanayiinin önemini bir kez daha ortaya koydu. Terör hedeflerini tam isabetle vuran yerli mühimmatlar harekata adeta damgasını vurdu.
24 TV canlı yayınına konuk olan SSB Başkanı İsmail Demir savunma sanayii ile ilgili son gelişmeleri Murat Çiçek’le Yüz Yüze’de anlattı.
İsmail Demir’in açıklamalarından öne çıkanlar:
Pençe Kılıç’ta kullanılan mühimmatlar Türkiye’nin ürettiği mühimmatlar mı?
Envanterde bulunan mühimmatlar kullanılıyor. Tabii ki ağırlıklı olarak yerli mühimmatlar. Envanterimizde yıllardır zamanla temin edilmiş çeşitli mühimmatlar da var. Onlar da kullanılıyordur. Tekraren envanterimiz depolarımız zamanla alınan mühimmatlar olduğu için onlarla da operasyon yapılması gayet tabii.
MÜHİMMATTA DIŞA BAĞIMLILIĞIMIZ YOK
Her alanda kendimize yeten bir ülke olmak mecburiyetimiz var. Bu sadece savunma değil, gıdada da tahılda da durum böyle. Parasını verdiğimiz ortağı olduğumuz F-35 projesinden bizi çıkardılar. Bu anlamda savunma sanayinde belli bir oran var mı bağımlılık noktasında?
Şu anda mühimmat olarak bir bağımlılığımız yok. Her türlü mühimmatı üretebilecek durumdayız. Giderek mühimmatlarımızı daha geliştirmek ve hassaslaştırmak noktasında çalışmalar devam ediyor. Çünkü çok geniş mühimmat çeşidi var. Bunların birçoğunda üretimlerimiz devam ediyor. Gerek patlayıcılar gerek mühimmatın kendisi, bombalar, füzeler… Çok çeşitli bir envanterimiz var. Çeşitlendirmeye de devam ediyoruz. Pratik olarak yüzde 100 diyebiliriz. Gelişmenin sonu yok tabii ki. Siz bir mühimmatı yapıyorsunuz ama başkasında bir adım iyisi var. Onu tekrar yapmaya çalışıyorsunuz. Acil ihtiyaç noktasında adet olarak yeterli olmayabilir artırmanız gerekebilir. Bunlar hep gelişen dinamik şartların gereği. Teknoloji olarak sorarsanız bir eksiğimiz yok.
SAVUNMA SANAYİİ ENVANTERİ
Mühimmatın kullanılacağı silahlar ve toplar vs. bunlardan bahsediyorsanız onlarda da çok geniş bir yerli kullanımımız var. Tabii orada da tabi gelişmenin sonu yok. Çeşitli kalibre mühimmatlar zaten envantere girmeye devam ediyor. Geçmişte kullandıklarımızın haricinde, ‘şu anda şu silaha ihtiyacımız var veya şu platformda şunu yapmak istiyoruz’ dediğimizde yapamayacağımız bir şey yok. Pratik olarak veya teknoloji gerekiyorsa hemen kolları sıvayıp onları da bir an önce envantere eklemek veya geliştirmekle ilgili de bir sıkıntımız yok.
SAMP-T HAVA SAVUNMA SİSTEMİ
SAMP-T dediğimiz bir savunma sistemi var. Bununla ilgili son gelişmeler nedir?
Biz 2015’te çok detaylı görüşmeler yaptık. Malum EUROSAM denilen bir konsorsiyum var. O zamanki modelde bu konsorsiyuma bizim şirketlerimizin de dahil olması ve bunun çatısında bir savunma sistemi üretilmesi konuşuluyordu ve onun da safhaları vardı. Çok cüzi bir miktar önce Türkiye’de hazır bulundurmak ve daha sonra belirli sistemlerin ilave edilerek daha iyi adım adım iyileştirilmiş bir sistemin üretilmesi bu üretim safhasında Türkiye’nin yavaş yavaş dahil olması gibi uzunca bir yol haritamız vardı. Türkiye’de bulunması konusundaki adım olmadı.
Daha sonra satış ve doğrudan satış konusu biraz daha önceliklendirmeye başlayınca bizim daha çok işbirliği modelimiz çok yürümedi. 2018’de tamamlama çalışması yapalım dedik. 3 ülke daha iyi bir sistem geliştirmek üzere ihtiyaç doğrultusunda ortak bir çalışma yapsınlar… Bu çalışma için bir ortak zemin bulundu ve bir anlaşma imzalandı. Bu çalışma yürüdü. En dahil olduğumuz yer burası. O çalışmada nihayet diğer tarafların teknik bazı konulara takılmasıyla ve imza sürecinin uzamasıyla birlikte biraz uzadı ama nihayetlendi. Şimdi geldiğimiz aşamada bakacağız.
SİPER FÜZESİ İLK TESTİNİ GEÇTİ
Bakacağız derken 2015’te konuştuğumuz zaman Türkiye’nin bir hava savunma füzesi yoktu ama şimdi bizim HİSAR A+ ve SİPER projemizle beraber birkaç gün önce yaptığımız testle 100 km’yi geçen bir menzile ulaştık. 2015’te konuştuğumuz sistemin bir benzeri şu anda elimizde var. Ancak, tabii giderek daha yüksek irtifa daha uzun menzil ve daha uzak mesafeden atılan balistik füzeleri korumayla ilgili sürekli kabiliyet geliştirmek gerekiyor. Çünkü daha uzak mesafeden atılmak demek uzaydan sizin hava sahanıza gelen çok daha hızlı durdurulması zor olan sistemlerden bahsediyoruz.
Hem EUROSAM hem de bizlerin böyle bir sisteme ihtiyacımız var. Onlar da 2015’ten beri çalıştılar ve belirli bir ilerleme kaydettiler. Şu an konuştuğumuz konu SAMP-T dediğimiz sistemin daha iyileştirilmiş, daha uzun menzili ve irtifası olan yüksek irtifa balistik füze karşılama kabiliyeti olan bir sistemin hayata geçirilmesi konusu. Onların attıkları bizden daha iyi olabildikleri yerler var, bizim de katılabileceğimiz konular var. Böylece bir araya gelir isek yine daha ileri iyi sistemleri geliştirmekle ilgili bir çalışma yapabiliriz.
Belki S-400 veya Patriot’un daha ilerisine versiyonlarına erişecek bir sistemi beraber yapmak üzere konuşuyoruz. Onlar da 2015’ten bu yana belirli bir ilerleme kat ettiler. Bu yolculuğa beraber çıkabiliriz mümkün bu. Biz açık çek veriyoruz. Oturduğumuz zaman bunları rahatlıkla konuşabiliriz. Bunlar teknik konular, bir araya gelindiğinde nasıl bir yol haritası konulacak onu görüşeceğiz. Bununla ilgili çalışmalar yapılır.
Bizim birbirinden farklı 3 hava savunma sistemimiz olacak doğru mudur?
Şöyle tanımlayalım. Hava savunma sistemi kademeli bir yapıdır. Kademe kademe hava savunma sisteminiz olması lazım. Çeşitli irtifa ve menzillerde, değişik tehditlere cevap verebilen katmanlı bir hava savunma sistemi diyoruz biz buna. Mesela balistik füzeyi karşılamaya göre tasarlanmış bir hava savunma sistemiyle bir drone vurmanız zor olabilir.
Uzun menzilli yüksek irtifalı bir hava savunma sistemi koyduğunuzda yanına bir de alçak irtifa ve düşük menzil hava savunma sistemiyle o hava savunma sistemini korunabiliyor. Hatırlarsınız Körfez’de drone saldırılarıyla yapılan bazı olayları… O halde diyoruz ki kademeli hava savunma sistemimizi kurmak zorundayız. Biz şu anda basamak basamak inşa ediyoruz. Şu anda erişmemiz gereken daha uzun menzil ve daha yüksek irtifa diye bir kavram var. Bu da ta uzayda vurmaya kadar giden bir süreci kapsıyor. Bu bir yolculuk ve basamak basamak giden bir yolculuk.
Eurosam’ın da çalışmaları durdurmayıp devam ettiği konu bu. Onlar da daha yüksek irtifa daha uzun menzille atılan uzayda daha dünyaya girmeden vurabileceği kabiliyetlere sahip sistemleri geliştirmekle ilgili çalışıyorlar. Bunun radarla ilgili çeşitli kabiliyetleri olur, attığınız roketlerin arayıcı başlıkları, motorları bunların kabiliyetleri manevra kabiliyetleri vuruş kabiliyetleri hassasiyetleri vs. Bu bir yarış siz savunma sistemini geliştirdikçe karşıdan saldıran sistemde de kabiliyetler oluyor. Bu sürekli bir teknoloji yarışı.
SÜPER LİGE DOĞRU GİDİYORUZ
Savunma sanayi olarak kaçıncı kategorideyiz?
Süper Lig’de değiliz ama bir alt ligin üst kademelerinde Süper lige doğru gidiyoruz. Tabii teknoloji çok geniş bir spektrum. Bunu özellikle vurgulamak gerekiyor. Savunma sanayinde tek başına iyi olmak diye bir şey yok. Teknoloji yol haritanız sanayi ekosisteminiz ilmi alt yapınız bilimsel kabiliyetleriniz, AR-GE kabiliyetleriniz toptan belirli bir seviyeye doğru yükseltilmesi gerekiyor.
Böylelikle hem teknolojinin diğer alanlarında hem de savunma sanayinde iyi olabilirsiniz. Savunma Sanayinin Türkiye açısından özelliği ne, Sayın Cumhurbaşkanımızın çok net koyduğu iradeyle biz bu konuda dışa bağımlılığı bitireceğiz ve gücümüzü buraya konsantre edeceğiz. Dışarı muhtaç olmamak her sektörde bizim amacımız ama savunma bunun başında geliyor. Ticari olan sektörlerde size şunu vermeyeceğim, bunu vermeyeceğim diye bir şey yok.
Oradan olmuyorsa başka yerden alıyorsunuz. Ama savunma sanayi sektörü ve savunma sektörleri değil artı diğer alanlarda da kolayca alabiliyor olsak bile bahsettiğimiz sistemin ihtiyaçlarımıza teknoloji gelişimine destek vermelidir ve yerli kullanmaya, yerli ve milli konusunda hassas olmaya ihtiyacı var. Bu toptan kalkınma hareketimizin eğer küresel güç Türkiye’den bahsediyorsak bunların toptan düşünülmesi gerekiyor.
SAVUNMA SANAYİİNDE ÇALIŞAN 200 ŞİRKET VAR
Savunma Sanayi sektöründeki özel sektörlere yardımcı oluyorsunuz değil mi?
Anahtar konu bu. Bunu yapmazsanız gerçekten bu işi yürütemezsiniz. İşte rakamlar derken 20 sene önce 60 şirket varken bugün 2000 tane şirket var savunma sanayiyle ilgili çalışan. Bunların bir kısmı sadece savunma sanayi çalışmıyor daha geniş kapsamlı çalışıyor ama bunu yapmazsanız savunma sanayinde bir kalkınmadan söz etmeniz mümkün değil.
Tek başına devlet eliyle olmaz değil mi?
Savunma sektörümüzün çok büyük bir kaynağı devlet projeleriyle gidiyor ama biz imzaladığımız bir sözleşmede o şirkete çeşitli seviyede alt yükleniciler kullanmak özellikle KOBİ seviyesinde alt yüklenici kullanma mecburiyeti getiriyoruz. Bu sözleşmenin bir parçası. Savunma Sanayi başkanlığındaki personelin bir çoğunluğunun ana uzmanlık alanı sözleşme yapmak ve sözleşme takibidir.
Orada alt şirketlere iş vermek değil belirli teknolojileri kazandırma zorunluluğu veya belirli sistemler yerleştirme zorunlulukları da getiriyoruz. Bu çok dikkatli bir şekilde dantel gibi örülmesi gereken bir olay. Böylece mesele bir yere doğru gidiyor. O açıdan hem tabi alt şirketlere iş ver deyip durmuyoruz çünkü eğer ben bir sözleşme imzaladıysam şirket olarak bana işte yüzde 50 oranında KOBİ kullanacaksınız diyorsanız benim karşımdakine soracağım soru kiminle çalışayım kaliteli şirket var mı sorusudur.
Bizim sanayileşme ile ilgili bir dairemiz var. Özellikle görevi sanayi takip etmek bu tür şirketlerin varlığını ve kabiliyetlerini artırmak. Burada kredi mekanizmalarımız var destek mekanizmalarımız var.
Çok teknolojik bir tezgaha ihtiyaç varsa bizim malımız olarak oraya koyuyoruz onlar kullanıyorlar. Şirketleri denetliyoruz bir fotoğraf çekiyoruz bu fotoğrafta eksik olan veya geliştirilmesi gereken hangi husus var bu şirketi gönül rahatlığıyla Türkiye veya dünyada herhangi bir şirketin alt yüklenici olarak iş vermesi için alt yapısında kalitesinde eleman yapısında bir eksiklik varsa onları nasıl destekleyebileceğimizi birlikte konuşup destek çıkartıyoruz.
Burada kategori var ABC diye, C’de olan B’ye yükselmeye çalışıyor. Bu tür sistemler çok önemli. Her projemizde hem teknoloji kazanımı hem bir ARGE kısmı hem de alt yüklenici kullanma mecburiyeti olduğu gibi onlarda da alt yüklenicinin de yerli üretime ne kadar dikkat ettiği başka bir konu olarak gündeme geliyor. Mesela biz sözleşmelerimizi döviz olarak imzalayabiliriz. Özellikle bu ortamda şirketlerin de arzuluyorlar ama özellikle TL imzalamak konusunda çok dikkatliyiz.
Ama mecburen dışardan alınmak veya dövizle tedarik edilmesi gerekiyorsa buyurun listeleyin ayrıştıralım TL ve döviz kısmına bakalım. Burada da para bazlı baktığımızda görmek istediğimiz acaba şirketin çok da umursamadığı dışarıdan çok rahatlıkla aldığı bizim kritik gördüğümüz bir ürünse onu yerlileştirmek üzere proje başlatıyoruz.
Bu kadar proje içerisinde sizi en çok heyecanlandıran proje hangisidir?
İHA’lardan bahsettiğiniz ama Savunma Sanayi bir aile. İHA bir platform ve ilk çıkan İHA’larımızın üzerine kamera koyuyorsunuz başta başka ülkeden alırken sonra kendi kameranızı kullanıyorsunuz. İHA sürekli yaşayan, gelişen hem üzerindeki sistemlerle mühimmatlarla gelişen bir yolculuk oluyor.
Ben tabi uçak mühendisiyim. Benim başta hava ile ilgili şeyler gelecek. Milli Muharip Uçak’tan bahsettiniz. Dün onun son montaj hattının açılışını yaptık. Şu an montaj hattında epey bir ete kemiğe büründü. Onun görüntülerini de yarın yayınlayacağız görürsünüz. Normal İHA’larımız iyiydi tabi bir KIZILELMA bir MMU, bir Hürjet özellikle hava savunma sistemleri ve çeşitli füzelerimiz. Uzaya çıkmak başka bir heyecan tabii ki.
Gerçekten şöyle diyeyim, uçak mühendisi olmaya karar vermek ben Eskişehir’de okudum. Uçakların kalkışını hep gördüm. Milli harp sanayi inşa etme hayali böyle aklımızın bir kenarındaydı. Yani biz işte okuduk elimizden geleni yaptık Allah nasip etti bu göreve geldik. Tabi hayal etseniz dile benden ne dilersiniz derseniz böyle bir sektör böyle bir ürünlerin olduğu yer insanın dileği olurdu ki çok şükür buradayız. Ama tabi burada kendimize de gençlere de söylüyoruz bunu bulunduğumuz ortamda görevde şartlarda elimizden gelenin en iyisini yapmak birinci vazifemizdir.
Burada bir eksiklik olmaması gerekiyor. Demin sanayi sisteminden bahsederken hani bir eko sistemden bahsettik. Toptan bir kalkınma olması lazım. Bunun da en önemli kaynağı insan kaynağı. Onun için eğitim önemli gençlerimiz çok önemli. TEKNOFEST gençliği diyoruz. Burada oluşan heyecanı, o enerjiyi, potansiyeli bizim kinetiğe çevirmemiz ve ürünlere doğru yönlendirmemiz, hayallerini heveslerini kıracak hiçbir hata yapmamamız gerekiyor, büyük bir sorumluluk bu. Ben bunu kendime de arkadaşlarıma da söylüyorum.
Gençlerle beraber olmaya çalıştığımız gibi onları stajdı mesela bizim Vizyoner Genç diye bir program başlattık, bir site yaptık bir kök programımız var. Çeşitli programlarla TEKNOFEST’in dokunduğu çok büyük bir kitle var. Oraya doğru bir gençlik hareketinin oraya yöneltilmesi ve geleceğimizin inşa projesinde bunun çok önemli olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Umutları beslemek, eğitimlerine katkıda bulunmak, staj sayısını artırmak… Çünkü savunma sanayi sektöründe çok hızlı bir istihdam var. Bu kadar projenin olduğu yerde tabi bizim sağdan soldan saydığımızda 750 projemiz var. Onların projelerle hızla entegre olmaları gerekiyor. Bizim eksiğimiz tecrübe.
O konuda gerçekten çok emek sarf etmek gerekiyor. İşte ben Cuma günü Batman’daydım, gençlerle buluştuk. Bir Batman Üniversitesi’ndeki gencimizin ‘Ben Aselsan’da TUSAŞ’ta çalışabilir miyim’ diye sorduğunda ‘Evet çalışabilirim önüm açık’ mesajını vermek için oradaydık. Şirketlerinizi özellikle bu konuda cesaretlendiriyoruz. Çünkü tembellik ederseniz işte diyelim 40 bin başvuru oldu ki sayılar bu civarda. O ne yapıyor ilk 10 üniversite, ortalaması bilmem kaç olan diye bakıyor ve pat diye 2 bine düşüyor ve daha kolay eliyor. Onu yapmayın diyoruz. Biraz terleyelim, biraz gayret sarf edelim.
Almayı planladığımız kişi sayısından belki 3 katı ön program alalım onları hızlı bir eğitim programına tabi tutalım proje yaptıralım. Diyelim bin kişi alacaksak 3 bin kişi alalım yine bin kişi alalım ama diğer 2 bin kişi eğitilmiş olsun çünkü bahsettiğim 2 bin şirketin eleman ihtiyacı var. Biz bunları eğiterek sektöre de hizmet etmiş olacağız. Büyük şirketlerin bu gücü var. Oraya destek olmalarını bekliyoruz.
O ümidi kırmamak onlara sürekli erişmek, konuşmak, projelere katılımlarını sağlamak çok önemli. Burada elimizden geleni yapıyoruz. Tamamen herkesi mutlu edemeyiz ama amaç herkese ulaşabilmek. Yarın bir gencimiz şunu yapacaktım ümidimi şu kırdı dememesi gerekiyor.
MİLLİ MUHARİP UÇAK
2023 projeleri arasında MMU uçurulması var mı?
Uçak bütün sistemleriyle hazır. Yer testlerini pistte koşmak motor çalıştırmak acil güçte çalıştırmak hidrolik sistemlerinin çeşitliliği basınçlarda test etmek uçağın statik yüklenmelerini yapmak gibi bir dizi yerde yapılması gereken işlemler var. Ama uçak ete kemiğe büründü. Uçmak hele insanla uçmak çok daha dikkat edilmesi gereken, çok ince detaylı olarak madde madde onaylanması aşama aşama test edilmesi gereken şeyler. Onlar yapıldıktan sonra uçuşa hazır olacak.
Diğer uçaklarla kıyasladığımızda kritik parçalar bizde mi?
Bu tür projelerin en büyük özelliği sadece bir platform yapmıyorsunuz. Onunla birlikte bir dizi alt sistem. Hidrolik sistemlerini tasarlayan imal eden birilerini buluyorsunuz. Elektro motorları yapanlar işte radar görünmezlik çalışanlar onun boyasını yapanlar onun malzemesini yapanlar, kokpitinin camını yapanlar, ekranı yapanlar elektronik sistemleri yapanlar, joystiği yapanlar saydığınızda ana parametre olarak 40’a yakın ana sistem var. Bunların her birisinin yerli üreticisini bulmak geliştirmek zorundasınız. Bu hemen hadi demekle olmuyor. Orada 40’a yakın şirketten 32-33’ü devredeler.
Her şey yüzde 100 yerli ve milli olmalı mı?
Bunu eğer bir hazır firma varsa ilk modellerde bununla yapalım diyoruz ama bizim MMU’da, diğer F-35, F-22 projelerde de bu block gider ama her bir aşamada biraz daha uçağınızı geliştirir biraz daha iyi sistem koyar ve yerlileştirirsiniz. Ama nihayetinde yabancı bağımlılığını minimuma indirmeniz gerekiyor savaş uçağından bahsediyorsanız.
SAVUNMA SANAYİİ CASUSLUĞUNA KARŞI ÖNLEMLER
Savunma Sanayii casusluğuna karşı nasıl tedbirler alıyorsunuz?
Savunma sanayinin bu konuda oturmuş prosedürleri var. Bu sektörde çalışan şirketler tesis güvenlik belgesi dediğimiz bir belgeye sahip olmalılar. Bunu da işte belirli çok oturmuş kriterler var. Milli Savunma Bakanlığı’nın yetkili birimleri gidip o şirketlerin bu kriterlere uyup uymadığını kontrol ederler.
Şirketin girişinden, kapıdaki güvenliğinden kapılarda kamera sistemlerine giriş çıkış kontrollerine kadar bir dizi şey kontrol edilir. Genel tedbir budur ama yine de ilave olarak işte kişi bazlı açıklar olmaması için de arkadaşlarımız mesela işte casusluğa karşı koyma eğitimleri gibi şeyler alırlar. Yurt dışına gittiklerinde ekstra tedbirler ve uyarılar yapılır. Tabii bu savunma sanayinde Türkiye’nin dikkat çekiyor olmasıyla beraber bir seviye daha dikkatli olmamız gerektiğini sürekli zaten dillendiriyoruz.
Savunma Sanayii neleri kapsıyor?
Bir dizi teknoloji var. Bir uçağın veya bir geminin içerisinde o kadar çeşitli sistemler var ki bunların hepsi bir teknoloji. onlarsız yapamazsınız. Bir denizaltında pilinizin olması gerekiyor. Aspilsan’da böyle bir tesis kurduk. Aspilsan sanayi şirketi olarak devrede. Bir taraftan siber güvenlik alanı var, kümelenmeyi kurduk ve bir yere getirmeye çalışıyoruz. Bir taraftan radar kendi başına bir olay, elektronik dalga, haberleşme kablosuz insan sistemler, otonom sistemler akıllı sistemler, yapay zeka gibi teknolojide şu anda konuştuğumuz zaman Savunma Sanayi’nin ilgilenmediği bir alan yoktur sanırım. Çok geniş bir yelpazede malzemenin her çeşidiyle ilgili bir gözümüz olması gerekiyor.
70 küsür AR-GE projemiz var mesela. Çeşitli şirketleri yönlendirdiğimiz TÜBİTAK ve diğer kuruluşlarla işbirliği yaptığımız, üniversitelerle işbirliği yaptığımız veya eğer bir alan boşsa orada şirket kuruyor, kurduruyor veya ortak oluyoruz. Stratejik bir noktaysa oraya giriyoruz. İletişim mesela, ilerde bizim mesela ULAK diye bir şirketimiz var GSM şirketlerinin yazılımlarını çalışıyor gibi. Yarın her şeyin birbirine bağlı olduğu bir dünyada siz bağlantıyı sağlayan noktalarınızla ilgili yazılım ve donanım açısından bağımlıysanız nasıl emniyette olacaksınız.
Engellemeler alıyor musunuz?
Bir şey almanız gerektiğinde gizli, örtülü veya açık ambargolardan zaten bahsediyoruz. Tabii müşteri olarak bir fuar yaptığımızda yabancı şirketler bir şey satalım diye gelmiyorlar. Geçen bir ülkenin bakanıyla konuşurken işte o da hadi belki bişey satarız mantığıyla hangi ihaleleriniz var dedi. Düşündüm valla yabancı hiçbir ihalemiz yok ben size yerlileri sayayım dedim. Öyle yabancılarla şuna açığız işbirliği SAMP-T ile konuştuk, MMU ile ortak çalışmalarımız var.
Bizimle ortak çalışmak isteyen teknolojileri beraber geliştirmek isteyenlerle çalışırız. Batılı ülkelerle problemimiz yok. Yeter ki açık dürüst şeffaf bir şekilde acaba ne satalım ortak proje yapalım da kafasının arkasında acaba ben ne satacağım noktasındaysa biz orada yokuz. Kazan kazan prensibi esas olmalı. Kazan kazanda biz yüzde 40 karşı yüzde 60 kazanıyorsa ben kazandığıma bakarım. Elbette bizden daha güzel işler yapanlar var. Onlarla ortak çalışmak da bizler için bir kazançtır. Bizi daha kısa sürede ve belki daha az masrafla hedefe eriştirir. Böyle bir iyi niyetli yaklaşım gördüğümüzde onlarla tabi çok ciddi ve samimi bir şekilde konuşmaya proje üretmeye hazırız.
Devasa savaş gemilerimiz olmalı mı, olacak mı?
Bir şey ihtiyaç bazlı düşünülür. Gelecek stratejik planlarınıza göre olması veya olmaması konuşulur. Bunun da ihtiyaç makamı TSK veya güvenlik güçlerimiz kendilerinin stratejik harekat planlarındaki çalışmalarını yaparlar. Orada ortaya konan ihtiyaç kavram veya ürün bazlı bir çalışma yapılır. Bunda biz de belirli ölçüde katkıda bulunuruz ve sonra konu bize gelir. Tanımlandığı anda bu yapılır ama kendi içinde tartışılan konuşulan bir olay. Biz şu olacak veya şu olmalı dememiz çok doğru değil ama bugün güvenlik ortamını okuduğunuzda nelere ihtiyaç olabileceği ile ilgili az çok resim çıkıyor ortada.
Burada asıl olan güç ve gücünüzün transfer edilmesi ve çeşitli ortamlarda mesafelerde etkin olarak kullanılabilmesi gibi bir kavram var. Bu komple bir harekat konseptine dayanan bir şeydir. Onunla ilgili o apayrı bir bölüm olur ve bunun çok uzun konuşulması hatta kendi içerisinde olgunlaştırılması gereken şey. O konuda çok konuşmak hele ki benim konuşmam yerinde olmaz.
İNSANSIZ SİSTEMLERDE SON DURUM
Yönelmeliyiz tabii ki. O konu sürekli gündemimizde olan bir konu. Denizde, karada ve deniz altında. Burada çok çeşitli boyut ve kabiliyetlerde bir zincirden bahsetmemiz gerekiyor. Çeşitli ortamlarda hareket edebilecek gerektiğinde uzaktan kumandalı gerektiğinde otonom, kendi içinde elektronik sistemleri olan elektronik harbe karşı koyan yani alan o kadar geniş ki kabiliyet üste koyduğunuzda bir kara sisteminde 20 sistem sayabilirim.
O konu çok geniş, çalışılması gereken ve çalıştığımız bir konu. Sadece ürünün kendisi değil ona konacak kabiliyetler ve onların harekat ortamında kullanışı, sayıları onlardan gelen verilerin işlenmesi, verilerin karar mekanizması oluşturması geniş bir spektrüm. Muharebe kontrol sistemi diyoruz ya iletişim sistemi elektronik sistem bunların hepsinin artık bir anlamda fizyonun yapıldığı, verilerin işlendiği çok komplike bir ortamdan bahsediyor olacağız. Geleceğin harekat ortamı bu.
GELECEKTE SAVUNMA SANAYİ
Kızılelma uçacak, MMU hangardan uçacak, Hürjet uçacak, Ağır Atak uçacak, Anadolu hizmete girecek üzerine TB3 Sihamızı koyacağız. Gökbey’in ilk teslimatı yapılacak. Denizde ekipman gemisi hizmete girecek. Zırhlı araçlarımız İmece, Gözlem Uydumuz, Gökdoğan, Bozdoğan hava füzemiz, SİPER hava savunma füzemiz şimdiden sayarken yorulmaya başladım.
Olur da muhalefet kazanırsa bu çabaların heba olacağı gibi bir endişeniz var mı?
Bu konu siyaset üstü bir konu. Genelde bazen muhalefet tarafından siyasete çekilmek istendiğinde biz bunu sürekli vurguluyor ve polemiğe girmek istemiyoruz. Bunun cevabını şöyle vereyim. Geçmişe bakalım, bazen ne oldu da böyle oldu sorusu var hep. Geçmişte ne eksikti diye bakalım. İnsanımız mı bunu istemiyordu canı gönülden istiyordu.
Neydi eksik olan. Bunu sorduğumuzda sorunun cevabı kendini ortaya çıkartıyor, irade. Kararlılık, irade bu ülkenin insanının güvenen haydi bakalım diyen kendine inandırmış bir liderlik yapısı. Bunun olmadığı bir ortamda bunlar ölür. Bir bitkinin susuz kalması gibi olur. Bu mesajı vermiş olalım bu da gerekli yerlere ulaşır her halde.