“Kahrolsun istibdat” derken sobelenmek
“Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” söylemi, CHP ve İYİ Parti’nin coşkuyla dillendirdikleri seçim sloganı haline geldi.
Bu sloganı tanıyoruz, yeni bir şey değil.
Osmanlı’da Cennet Mekan Abdülhamid Han’ı tahttan indirmek için organize olmuş çetenin sloganının ta kendisidir. Aklı sıra bugünkü Türkçeyle “baskı rejimine hayır” diyorlar.
Merhum Prof. Dr. Halil İnalcık’a göre 1909’da Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesi, saltanatı fiilen yıkan, Osmanlı’nın sonunu getiren bir darbeydi.
Abdülhamid Han karşıtlığı, Sovyet lideri Lenin’e göre ise ‘Osmanlı çapında bir burjuva hareketi’ idi.
“Darbe ve burjuva” kelimeleri yan yana gelince yakın tarihimiz açısından ne kadar da anlamlı oluyor değil mi?
1960’da Başbakan asan, her on yılda bir darbe yapan ‘bürokrasi, medya, asker, diplomat ve ülkeyi sömüren büyük sermaye burjuvazisi’nden bahsediyoruz.
Dün Abdülhamid Han’ı indiren de halk değildi, dün Menderes’i ipe çeken de halk değildi, bugün Erdoğan karşısında irin kusan kitle de halk değil!
Bir avuç burjuva!
Kökleri 1909’a kadar gidiyor.
Halktan kopuk kitlenin “kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” derken ne demek istediklerini çok iyi anlıyoruz.
Kimliklerini bizzat kendileri ifşa ediyorlar.
CHP ve İYİ Parti, 1909 darbecilerinin sloganını ağızlarına doladılar. Çünkü halktan kopuklar, çünkü hikayeleri yok!
Bu topraklarda darbeciliğin tarihini yazmaya kalksak; ilk darbe 1909 darbesidir.
Jön Türkler; bunların atalarıdır.
Darbecilerin de…
Kendi liderine başkaldırır, her türlü fırıldağı çevirir, İngiliz sefirinin karşısında iki büklüm durur, altı asırlık imparatorluğu yıkar, sonra da bunu zafer diye pazarlar. İşte size kısa bir özet. Dua edin de sonumuz, dün gibi olmasın.
DEMODE YÖNTEMLERLE GELMEYİN SIRITIYOR
Sadece sloganlar değil yöntemler de aynı.
Nasıl mı?
Abdülhamid Han dünya dengelerinin yeniden kurulduğu bir dönemde dış politikada güçler arasında denge stratejisi yürütüyor, eğitimden ulaşıma pek çok alanda atılımları hayata geçiriyor, devleti ileriye götürecek hamleleri gerçekleştiriyordu.
İçeride ise bir grup Batı hayranı, geleceği; köklerinde değil dönemin güçlerine kukla olmakta buluyordu.
Yalan, iftira, tezvirat… Ne varsa denediler. Basın yine en etkili algı aparatıydı.
Süreçte dindar halkı etkileyecek iki yalan uydurdular.
Sultan Abdülhamid’in hâl edilmesi için fetvayı Muhafazakarların çok iyi tanıdığı Elmalılı Hamdi Yazır kaleme aldı.
Fetvaya göre Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesi için iki neden vardı; Kuran yaktırmak ve israf suçu.
Oysa ki; Abdülhamid Han, cimri denebilecek kadar tutumluydu. Kur’an yaktırma hikayesi ise çarpıtmaydı. Sultan, Almancadan tercüme edilen Türkçe mealleri toplatmıştı. Bu eserler son derece kötü tercüme edilmişti ve yanlış bilgilerle doluydu. Yakma hikayesi çarpıtılarak topluma aktarıldı.
Bu hikayede; makamından indirilen bir sultan, uydurulan nedenler, nedenlerin dini içerikli olması ve aktör olarak da darbeci bir ekibi görüyoruz.
İşte o ekip, hiç değişmedi!
Jön Türklerin çocukları 28 Şubat’ta da dindar bir Başbakan olan Necmettin Erbakan Hoca’yı iktidardan indirmek için; uydurma bir tarikat ve istismar edilen bir kadın masalını sahneye koydu.
Yıl olmuş, 2022. Hala aynı tezgahlar kuruluyor.
Dindar bir profil olan Erdoğan’ı indirmek için de oluşturulan atmosferde yine bir tarikat figürü var. “6 yaşında istismara uğrayan çocuk” olayını iki senedir bekletiyorlardı. Seçim öncesi piyasaya sürdüler. Dertleri çocuk falan değil. Dertleri “verilen görevi” yerine getirmek. Sokaklara çıkıp “kahrolsun Şeriat” diyenlerin hesabı 1909’daki darbeyle başladı, daha da bitmedi.
Ne zaman biter?
Bu topraklardan İslam nüvesi kalmayana dek.
Şimdiden söyleyeyim. Sonları koca bir sükut-u hayal olacak.
SLOGAN; TAM BİR FERASET EKSİKLİĞİ
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Gezi Davası’na değindi, “1908’de istibdata karşı koyan ruh neyse, Gezi de odur, kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!” dedi.
Bu ihtirası anlayabiliyorum.
Kiminin hırsı, kiminin egosu, kiminin ideolojisi, kiminin asli görevi…
Fakat bu sloganla halk ne yapmak istediğinizi çok iyi anlıyor.
Adeta sobeleniyorsunuz.
Bu halkı tarih bilmez sanıyorsunuz. Yanılıyorsunuz!
Bu halkın bir üyesi olarak Abdülhamid Han’ın tahttan indirildikten sonraki yorumlarını, babamın çerçeveleyip duvara astığı yazıdan bilirim. 8 yaşındayken defalarca okumuştum. Kolektif hafıza böyle bir şeydir. Yani demem o ki tarafımız net.
Şimdi gidip 78 yaşındaki babama sorsanız size tek tek anlatır.
Abdülhamid Han’ı indirmeye gelen ekipte tek bir Türk olmadığını…
Sultan’a görevinin bittiğini söyleyen zevatın içinde Ermeni Aram Efendi ve Yahudi Emanuel Karasu’nun yer aldığını…
Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin, Osmanlı’nın temsil ettiği İslam ve Türk coğrafyasının izzetini yerlerde sürümenin adıdır; “Kahrolsun İstibdat” söylemi.
Sayın Akşener’e iletelim.
1909’da, 1960’da, 1997’de başardınız. Kabul!
Fakat 2013’te Gezi’de ve 15 Temmuz 2016’da da biz kazandık!
Artık bu zihniyete galibiyet yoktur.
Bu da böyle biline.
YİNE BİR ÇÖKÜŞ HİKAYESİ YAZILMAKTA
Bir yerlerde yazılan hikayenin nerelere varacağı aşikar. Tabi eğer gerçekleşirse…
Bize düşen bu senaryoya da yer vermek.
Abdülhamid Han’ın sonunu getirenler koskoca cihan imparatorluğunu yıkmayı başardı. Bunun adına da “devrim” dediler.
Sonra Anadolu’ya sıkışmış bir devlet kuruldu. Şimdi buna da göz dikiyorlar, farkındayız. Başarırlarsa bu devleti de yıkıp, şehir devleti ile yetinmemizi isteyecekler. Belki bir Ankara belki bir Konya kadar…
Oyun kuran büyük güçlerin acıması olur mu? Zalimin merhameti olur mu? Sormak bile hata!
Şimdi gelelim bu senaryonun bazı emarelerine…
“Kahrolsun istibdat” diyenler” bakın neler yapıyorlar, ne vadediyorlar? Kararınızı ona göre verin.
*CHP’nin Esad’a bir mektup gönderdiği faş oldu. İktidar olduklarında Türk askerini, oluşturulan güvenli koridordan geri çekme planı da açığa çıktı. Askerimizin çıkması, PKK devletine alan açmaktır. Nokta.
*Altılı Masa’nın gizli ortağı HDP, Libya’da Hafter’in adamlarıyla panel düzenledi. Türkiye’nin Libya politikasını eleştirdi. İktidar olmaları durumunda Türkiye’nin Mavi Vatan’daki hakları ve doğalgaz arama faaliyetleri de yüksek ihtimal sonlandırılacak.
*Deva Partisi, ana dilde eğitim hakkı vadediyor. Dilde birliğin olmaması, bölünmenin ilk adımıdır. Bu tüm dünyada geçerli bir kuraldır. Herkes kendi dilinde konuşmakta özgürdür ama eğitimde dil; Türkçe olarak kalmalıdır.
*Deva Partisi, “yerinden yönetimi başlatacağız” vadinde bulunuyor. Özerkliğin yolunu açacak, bölünmeyi resmileştirecek bu vaatler, ülkenin bütünlüğü için intihardır.
Şimdi sözüm muhalefete;
Erdoğan karşısında meşru siyasetinizin içine ne bu zehirli sloganları karıştırın, ne yabancı sefirlerle olan pazarlıkları, ne de yalan dolan tezviratları…
Sonuçları ülke için İYİ olmuyor, olmayacak.
Bizzat bunu bize tarih söylüyor.