Planın suya mı düştü Amerika?
Aklın yolu birdir, derler. Eğer ABD, PKK uzantılarıyla Irak’ı, Suriye’yi ikiye/üçe bölmenin yollarını arıyorsa, kendisini bölgede istikrarın yanında sayan her ülkenin yapması gerektiği gibi, bu iki ülkenin toprak bütünlüğünü garanti etmektir.
Ancak, ABD’nin bugüne kadar hiçbir açıklamasında Irak ve Suriye ile toprak bütünlüğü ifadesini aynı cümlede kullandığını görmedik. Demokrasi dediler, “ülkeyi diktatörlerden kurtarmak” dediler, Daeş’i Irak ve Suriye topraklarından çıkartmak için uluslararası koalisyonlar kurmaya kalktılar ama “Irak’ın ve Suriye’nin bölünmesine karşıyız” demediler.
Neden?
Çünkü her iki ülke için de, hatta daha doğru ifade edelim; İran ve Türkiye de dahil, bölgedeki 4 ülke için de ABD’nin nihai amacı haritayı yeniden çizmektir. Çünkü bu, Başkan Woodrow Wilson’dan bu yana, ABD diplomatik ve güvenlik aparatlarının en temel gayesidir. Uluslararası yeniden tasarım için kâğıt-kalem İngiltere ve Fransa’nın elindeyken ve önlerine Osmanlı’nın mirasını paylaştırmak için değerli bir imkân gelmişken, bu iki ülke ABD’nin ortaya attığı paylaşım haritasına göz ucuyla bile bakmadı.
Oysa, ABD’nin arzu ettiği biçimde bir paylaşımla, Türklere Anadolu’nun ortasında, 4-5 vilayetlik bir arazi bırakıp, Ege ve Marmara’yı Yunanistan’a, doğu Anadolu’yu Ermenistan’a güney Anadolu’yu Kürdistan’a vermek, Avrupalıların Rus ve Arap siyasetlerine uymuyordu. Nitekim, her iki ülke, İtalya’nın da katılması ile Türkiye’ye bırakılan alanın daha büyük olmasında anlaştılar.
Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, ortaya bir de İsrail’in güvenliği meselesi çıktıysa da, Avrupalılar bunun genel olarak NATO ve özel olarak Türkiye tarafından sağlanabileceğini düşündüler. (İsrail’i ilk tanıyan ülkenin, NATO’nun yeni üyesi Türkiye olmasının bir sebebi olmalıydı!)
Uzun hikâyenin sonucu, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin bölünerek burada bir Kürt devleti kurulması fikrinin rafa kalkması oldu. Taa ki, ABD’nin sağıyla-soluyla bütün savunma ve diplomasi altyapısının, bu kez İsrail’i İran’dan korumak için bölgeyi yeniden dizayn etme hevesi kabarıncaya kadar!
Eğer uluslararası işler akla-mantığa uygun gelişse ve mesela bu defterin yeniden açıldığı son 15 yılda, Moskova’da attığı her adımın sonucunu düşünen bir lider kadrosu olmuş olsaydı… Londra’da, Paris’te ABD’nin piyonluğuna talip, hırsları akıllarından önde giden yönetimler olmamış olsaydı…
Tabii şimdi bu iki koca şartlı zaman parantezleri açıldıktan sonra, Türkiye için, usta oyunculuk, güçlü bir savunma sanayii, seçim gibi bizatihi kendi şartlarını empoze eden siyasal gelişmelerin heyecanına kapılmayan, sakin, soğukkanlı devlet adamlığı ve onun arkasında birlik olmuş bir ulusun varlığı daha çok önem kazanmış oluyor. Rusya ve (Suriye’de yerel aktör olarak İran’ın yerini hızla alan) Birleşik Arap Emirlikleri’nin de katkısıyla, bu oyun Suriye’de yeniden kuruluyor. Beşar Esat, babasının tersine, ülkesindeki PKK ve uzantılarıyla değil, kendi etnik ve diğer mezhep liderleri işbirliği yapmaya niyetli görünüyor. Bu durum ise ABD’nin hiç mi hiç hoşuna gitmiyor. Nitekim, Dışişleri Sözcüsü, çekinmeden Türkiye’ye Esat’la görüşmemesi gerektiğini bildirecek kadar ileri gitti.
Bu densizlik hükumetten hak ettiği cevabı aldı, alıyor. Ama yetmez. ABD’ye hatalı yolda olduğu daha güçlü bir sesle bildirilmelidir.