Yankı odası
“Bizi kim yanılttı?” The Economist editörleri, âleme talkın verip, sonra salkımları öbek öbek yutarak, gazeteciliğin en temel ilkesini, yansızlık çabasını ihlal ederek, dergilerinin kapağına “Erdoğan gitmeli” diye slogan başlıklar basmalarının sebebini arayıp bulmuşlar. Meğer onları anket firmaları yanıltmış! Washington Post’u, New York Times’ı, Der Spiegel’i de anlaşılan kamuoyu yoklaması yapan firmalar yanılttı.
Türkiye’de 27 araştırma şirketi isimli firma var. Bu firmalar ocaktan bu yana 200’e yakın rapor yayımladılar. Bu raporlardan sadece ikisi sonuçlar hakkında, bu alanda kabul edilebilir hata payları sınırları içinde kalan tahminlerde bulundular. 14 Ekim 1973 seçimlerinin hiç beklenmedik sonuçlarını doğru tahmin eden Hürriyet gazetesinin Bin Gönüllü kamuoyu yoklama grubunda çalışarak ve böylece araştırmanın Boğaziçi Üniversitesi ekibinin teşvikiyle kendisine akademik bir rota çizen bu satırların sahibi, 25 firmanın neden yanıldığını ve Batı medyasını da kendisiyle birlikte çamura sürüklediğini iyi biliyor: Halka değil, kendi dünyasında yankılanan seslere kulak vermek.
Batı medyası diğer iki araştırmanın değil de yanılan 25 araştırmanın raporundan etkilendiyse, bunun sebebi kendi görüşünün hâkim olduğu, karşıt görüşlerin desteklenmeyip aşağılandığı raporları geçerli saymalarıdır.
Ticaret Üniversitesi Siyasal Bilim Ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve SETA Strateji Araştırmaları Direktörü Hasan Basri Yalçın, sadece Batı medyasının değil ama ülke içinde de bütün bir kampanya süresince ve nihayet seçim gecesi ilerleyen saatlere kadar yanılan ve yanlış sonuçlar yayanlara şunları söylüyor:
“Sizin gerçek düşmanınız, bile bile yalan anket sunan anketçilerinizdir. Size asıl kötülüğü eden, duayen gazeteci payesi verdiğiniz gazetecilerdir. Size gaz veren şarkıcı, türkücü, oyuncu, komedyen tayfasıdır.”
İşte “yankı odası” denen, insanın kendi çevresindeki seslerden sadece istediklerini duyduğu, hepimizde var olan “algıda seçicilik” zaafının beslendiği ortam da bu. Kişi kendi dünyasında istediği kadar seçici olabilir; ama kitlelerin önüne, gazeteci, kanaat önderi, sanatçı gibi, kendisine ve görüşüne önem verilen bir rolde çıkıyorsa, mutlaka kafasını bu odadan çıkartıp, başka sesleri de dinlemelidir.
Çevrede var olan “diğer” seslere önem vermemek, kendi başkanlık, başbakanlık, bakanlık salonlarında, kendi tayin ettiği kişilerin sesinden başkasını duymamanın en son (ve en ölümcül) örneği, Kiev ve Moskova’da yaşanıyor; Ukrayna ve Rusya liderleri, başka görüşleri dinlemedikleri için, tabiri hoş görün, kendi burunlarının doğrultusunda gittikleri için bugün Avrupa’nın göbeğinde bir insanlık dramı yaşanıyor. Aynı şey Şam’da da oluyor. Beşar Esad’ın durumu da Economist editöründen farklı değil: “Erdoğan kaybedecek; kazanacak olanlar da Kuzey Suriye’deki güvenlik kuşağını kaldıracaklar.” Dolayısıyla, neredeyse üç aydır, liderler düzeyindeki görüşmeler için ayaklarını sürükleyip duruyorlar.
Economist ve diğer Batı medyasının yanılgısı neyse de, Zelenskiy, Putin, Esad’ın yanılgıları kendi halklarına ve komşu ülkelere zarar veriyor.
Bu ülkelerin arasına ABD’yi de katabiliriz. Bunun nedenlerini bir sonraki yazıda tartışalım.