Haydi iş başına!
ABD’de uzun yıllar oturan hemen her yabancının dikkatini çeken ortak bir şey vardı: dünyanın dört bir köşesine eli kolu uzanan bu ülkenin lideri, dolayısıyla adeta tüm ülkelerin siyasetinde en önemli kişi sayılabilecek başkanı, (Kasım ayının ilk pazartesini izleyen salı günü yapılan seçimle) belirlenir ve ertesi gün ne dükkanda ne iş yerinde, ne otobüs durağında, ne parkta, ne bahçede kimse seçimden, seçilenden bahsetmez; herkes işine gücüne bakardı. Yıllar önce, Seymour Lipset’in Siyasal Partiler isimli klasik eserinin okutulduğu derste, “Yüksek seçmen katılımı ülkede problem olduğunu gösterir” tezinin yarattığı bitmek bilmeyen tartışmaları hatırlıyorum. Sınıftaki biz Avrupalı öğrencilerin, bu görüşü gayet doğru ve yerinde bulan Amerikalı arkadaşlarımızı “Amerikalı sığır çobanları!” diye aşağıladığımız da hatırımda.
Bugün, şükür, bir seçimi, kazasız-belasız geride bıraktık. Evet bugün, yarın, öbür gün, hatta bu hafta, bu ay, hemen hepimiz dükkânda, iş yerinde, otobüs durağında, parkta-bahçede Erdoğan’ın zaferinden söz edeceğiz. Katılım oranının yüksekliği de, olumsuz değil, tersine hepimize olumlu görünecek.
Ne yapalım? Biz böyleyiz.
2020’de ABD Başkanı Biden’ın, henüz aday-adayı iken ülkemizde bizim adımıza başlattığı seçim kampanyası, bu sebeple elimizde olmadan çok uzadı. Esnafımız, ticaretle ve ulaştırma ile uğraşanlarımız bilir; seçim kampanyası, hele bu son kampanya gibi, tarafların ittifaklar halinde örgütlendiği ve cepheleştiği, seçim değil de ulusal seferberlik ilanı imiş gibi gergin geçen seçimlerde iş hayatı durur; alışveriş yavaşlar.
Bunlar bir kenara; ama bizim seçim kampanyamız, derdi onu neden tuttu ise Suriye diktatörü Beşar Esat’ı da yavaşlattı. Ne bekliyordu acaba? Erdoğan kaybeder ve Kılıçdaroğlu kazanırsa, TSK, topunu-tüfeğini toplayıp, sınır boyunda oluşturulan güvenlik kuşağından çekilecek miydi? İstanbul CHP milletvekili Ünal Çeviköz’ün, bir ölçüde gayretkeşlik ve öne çıkma ama büyük ölçüde seçmene yönelik yatırım niteliğindeki sözleri gerçekleşecek ve Suriyeli Kürtleri, Baas’ın ve PKK’nın insafına mı terk edecektik? Sn. Çeviköz’ün bu minvaldeki “Kıbrıslı Türkleri, Kıbrıslı Rumlarla baş başa bırakma” sözleri de Lefkoşe’nin güney kesiminde epey bir kafa karışıklığına sebep olmuş olmalı.
Benzeri bir ağırdan alma, kendisine bir şey sorulduğunda tavana bakarak gözleri kaçırma hali Avrupa Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen ile Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’de de görülüyordu. Hanımlar, beyler, tebrik mesajlarınızı gönderdiyseniz, işe koyulabilirsiniz. Şu bitmeyen fasılların açılıp, halledilip, kapanması zamanı geldi de geçiyor.
İsveç’in sayın başbakanı Ulf Kristersson da, şu bir türlü çıkartamadığı terörle mücadele yasasını çıkarsa da ülkesi NATO’nun koruyucu şemsiyesine kavuşsa, ne kadar iyi olacak! İsveç, 6’lı Masa seçimi kazanırsa, Türkiye İsveç’in NATO üyeliğine olan itirazından vaz geçer sanıyor idi ise, yanıldığını tez zamanda anlayacaktı.
İyi veya kötü; bir sorunun belirtisi veya değil: yüksek oranda katıldığımız bir seçimi geride bıraktık. Demokratik ülkelerde seçim her şeyin tedavisidir. Dost-düşman, herkesin kabul etmesi gereken bir “Erdoğan gerçekliği” var artık.
Şimdi, bunu kabul ederek, işimize bakma vakti; kırılan dökülen varsa onarmak ve bekleyen işlere sarılmak zorundayız.