Batı’da din korkusu

Okuduğunuz Yazı
Batı’da din korkusu

İçerik

İslam’ın bir din olarak ortaya çıktığı ilk günden bu yana Hristiyanlar, İslam’la ilgili sağlıklı bir öngörüye sahip olamamıştır. Hristiyanlar sadece kendi itikat sorunları (Baba-Oğul-Kutsal Ruh) ile uğraşmadılar. Aynı zamanda bu din mensuplarının ilahi dinlerden Yahudilik ve Müslümanlıkla ilgili sorunları vardı.

Her ne kadar, Tevrat ve İncil’i ‘’Ahd-i Atik, Ahd-i Cedit’’ şeklinde tek kitap olarak görseler de Yahudileri kendi peygamberlerini öldüren düşman olarak tanımlamaktalar. Orta Çağ boyunca Yahudileri içlerine almamışlardır. Eğer bir kentte Yahudiler yaşıyorsa onları da gettoya kapatmışlardır. Gündüz vakti ticaret yapmak için kente dağılan Yahudiler, akşam olunca gettoya kapatılır, kalenin kente bakan bütün pencereleri duvarlarla örülürdü.

Ceneviz ve Roma’da bu uygulamanın en keskin örnekleri bulunmaktadır.

Orta Çağ boyunca bütün kötülüklerin, hastalıkların ve mikropların Yahudilerden kaynaklandığına dair bir inanç vardı. Yahudiler ancak modern dönemde Batı’nın bir parçası olmuş fakat Almanya’da büyük katliamlara maruz kalmışlardır. Nazilerin Yahudileri katletmesi meselesi ustaca bir hileyle Hitler’e yüklenmiş ve Hristiyanların kök hücrelerinde olan Yahudi düşmanlığı perdelenmiştir.

Nazi katliamları dönemin Papalığına sorulduğunda “Bu konuyu gündemde tutmamız katliam sürecinde etkin olan askerleri hüzünlendirir” şeklinde anlamsız cümleler kurmuştur. İlginç bir örnekte Richard Sennet’in Ten ve Taş kitabında gettolardan bahsederken, “Shakespeare, tiyatrosunda kardinalleri Yahudi tüccarlara karşı adaletli davranmayı salık verirken dışarda Yahudilerin yarı insan yarı yaratık olduğuna inanan insanlar vardı” ifadesini kullanmaktadır.

Hristiyanların İslam’la ilgili bakış açıları daha dramatiktir. Eğer İslam’ın ilahi bir din olduğu ve Hz. Muhammed’in peygamber olduğunu kabul edecek olurlarsa kendi dinleri fesh olacağından, bu mesele onlar için hep kıyametin kopması anlamına gelmiştir. Bu sebepten, İslam’ı ya putperestlik ya da Muhammedilik olarak görmüşlerdir.

Orta Çağ boyunca İspanya’da, Fransa’da, İngiltere’de İslam’la ilgili sağlıklı bir bilgi zemini oluşmamıştır. Batı önyargısı diğer dinlerle alakalı sağlıklı bilgi edinmeyi engellemiştir. Uzun zaman Müslümanların dinlerinden döneceği beklenmiş, Moğol istilası zamanında bir ümit doğmuş fakat Osmanlı’nın tarih sahnesine çıkıp Batı’ya doğru genişlemesi bu ümitleri tekrar kâbusa dönüştürmüştür.

Yahudilik ve Hristiyanlık, Müslümanlar açısından ilahi dindir ve peygamberleri bizim de peygamberimizdir. Dolayısıyla din olarak kabul edilmelerinin yanı sıra her iki din mensuplarının İslam şehirlerinde hukuku mevcuttur ve bir arada yaşayabilmektedirler. Oysa Orta Çağ’da hiçbir Müslüman topluluk Batı şehirlerinde yaşayamadı. Bu sebepten, Doğu şehirleri kalabalık ve mamur olurken, Batı şehirleri izbe, tek dinli ve tek mezhepli şehirler olarak kaldılar. Batı şehirleri ‘öteki’ ile ilk kez sömürge devrinde tanıştı.

Batılıların itikat dışı bir sorunları daha var ki onun tesiri dışlamanın ve ötekileştirmenin ikinci katmanını oluşturmaktadır. Eski Yunan’da sitenin içindekiler her türlü seçme ve seçilme, ticaret ve sanat yapma hakkına sahipken sitenin dışındakiler yarı hayvan yarı köle hüviyetindeydiler. Bugün Kıta Avrupa’sında bu zihniyet devam etmektedir.

Batı’daki yabancı düşmanlığı ve din düşmanlığı, ötekileştirmenin iki ana damarı olarak dinî ve kültüreldir. Kıyamete kadar bu genetik değişmeyecektir. Bugün ne Londra’da ne Paris’te ‘ötekiler’ birinci sınıf semtlerde kabul edilmezler.

İsveç’te Kur’an-ı Kerim’e hakaret edilmesi bugün bu tartışmaları tekrar gündeme getirdi.

Modern dönemde Batı’da din ötekileştirilmiştir. Gözlem ve deneye dayalı modern bilim her kutsalın önüne geçmiştir. Fakat kültürler yaşamaya devam etmektedir. Batı’nın bilinçaltında olan İslam korkusu geçmemiştir ve görüldüğü üzere devam da edecektir. Son yıllarda Erdoğan düşmanlığı ve önyargısı zannetmeyin ki salt kişisel ya da Türkiye ile sınırlı. İslam’ın ve Osmanlı’nın yükselmesi ile zayıflayan Batı hegemonyasından kalan bin yıllık korkuları depreşti.

Bence korkmaya devam etsinler… Her korku bir gün başa gelir. Bugün çok şükür sesi gür çıkan, kınayan, meydan okuyan, kendi dinini ve tarihini savunmaktan utanmayan bir devletimiz var. İslam’ın yüzyıllarca onlarca devlete güç kazandırmasıyla yükselişe geçen ortak kültür bugün tekrar uyanışa geçiyor. Batı’nın göçmen kriziyle tekrar ortaya çıkan yabancı düşmanlığının da ortaya koyduğu gibi bu kültürün yaşanılası bir ortam vadedemeyeceği ortadadır. Buna karşılık, Türkiye önderliğinde güçlenen İslam anlayışı tekrar egemen fikir haline gelecek ve mazlumları himaye edecektir.

 

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
100%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
İhsan Aktaş