NATO kurban teorisinin parçasıdır

Okuduğunuz Yazı
NATO kurban teorisinin parçasıdır

İçerik

Bu hafta gerçekleşen 2023 NATO Zirvesi’nin son günündeyiz.

Zirve’nin ana konusu, ‘NATO sınırlarının genişlemesi ve İsveç’in NATO’ya üyeliği’.

İsveç, aylardır Türkiye’yi ikna çabalarının ardından istediğini aldı.

Türkiye’nin, İsveç’in önünü açan yaklaşımını, “zafer” ya da “hezimet” olarak yorumlayanlar var.

İkisi de değil!

Erdoğan için bu konular; çok tali ve sıradan.

Onun rüyası; çok daha büyük ve farklı.

Neden mi?

İçinde bulunduğumuz sistem hâlâ ABD’nin patron olduğu bir sıkışmışlık dünyasıdır. Ekonomik sistem; ABD merkezli. Doların hükümranlığında “bir dünya insan” sefil konumda.

Siyasi açıdan ABD’nin kapsama alanındaki genişlik; finans kurgusu, iktisadi durumu, stratejik aklı ve askeri gücünden kaynaklanıyor.

Amerikancı olmamak, gerçekleri söylemeye engel değil. ABD’yi kutsamıyorum elbette ve fakat “ABD çöktü” argümanının da boş olduğunu görmekteyiz. Elbette, şimdilik!

Konuya dönersek; askeri yapılanmadaki NATO hakkında “beyin ölümü gerçekleşti” denilirken, Ukrayna savaşıyla yeniden hayata döndü.

Putin, ABD’nin kışkırtıcı diliyle sahaya çekildi. Savaş başladı ve Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, NATO’ya can suyu oldu.

Putin yanıldı. “Rusya üç günde Kiev’i alır” diyenlerin romantizmi, bataklıktaki pişmanlığa dönüştü.

Bu olay, tıpkı hayatın içinde yaşanan problemli ilişkilere ve rol dağılımına benziyor.

Kurban üçgenini bilir misiniz? “Kurban, zorba ve kurtarıcı” rolündeki sorunlu tipler, aslında hepimizin etrafında oldukça varlar. Bu tipler birbirini çeker ve eninde sonunda üçü de kurban konumunda olur; hiçbiri kazanamaz.

Olaya kurtarıcı rolünde giren de; zorba da, kurban da aslında hep kaybedendir. Hep birlikte kaybederler yani.

Birbirinin rolüne giren, kimi zaman birbirinden rol çalan bu ilişki biçimini, uluslararası ilişkilere uyarladığımızda da pek tabii kavramlar yerine oturuyor.

Rusya zorba, Ukrayna kurban, ABD-NATO kurtarıcı rolünde iken, 502 günlük savaşın ardından zorba ile kurtarıcı yer değiştirmiş görünüyor. Kurban rolündeki Zelenski ise halkının gözünde belki de kurtarıcıdır. Gördüğünüz gibi bu aşağı çeken döngüde kimse kazanamıyor.

NATO-Rusya geriliminde de kimse kazanmıyor.

Kazanan kim peki? Bu çarpık ilişkiler ağını kurgulayan, kurban teorisini pratize eden akıldır.

Erdoğan işte bu aklı görmüş ve ona göre pozisyon almaktadır.

İsveç, NATO, ABD, AB, Rusya, Ukrayna vs. neler oluyor, şöyle bir bakar mısınız? Birileri dünya insanıyla, devletlerle, kurumlarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor.

Sistem değişmek zorunda.

Dünya sistemi, adalet ve insanlık merkezine oturmak zorunda.

Zorbaların oyununda aktör olabilmek için, en az onlar kadar zalim olmak gerekir.

Biz ise ona talip değiliz.

Biz, alternatif sistemi kuracak potansiyeli taşıdığımızı biliyor ve bunun izinde gidiyoruz.

Erdoğan’ın talip olduğu şey; dünya için yeni ve temiz bir sayfa vadediyor.

Peki, şu anda bu tahayyülü ortaya koyabilecek gücümüz var mı? Hayır.

Türkiye, şu anda sadece zaman kazanıyor.

Türkiye çok iyi bir ekonomisi ve birinci sırada askeri gücü olmadan, böyle bir rüyayı gerçekleştirmek için ayağa kalkamaz.

Hızlı gidiyoruz ama emin adımlarla olmalı. 20 senede savunma sanayiini yüzde 20’lerden yüzde 80’lere çıkaran akıl, bu yüce hedefi de bir gün hayata geçirecektir.

Şimdi oyalanan kim, bana söyler misiniz?

Kılıçdaroğlu’na kalsa talimat alır gibi İsveç’e, mayıs ayında onay verecekti. CHP’li Ünal Çeviköz’ün sözlerini hatırlayın. Bu tipoloji, ABD’nin yörüngesindeki gözüne ışık tutulmuş tavşan gibidir. Aykırı bir söz söylemeyi bırakın, bunun için kılını bile kıpırdatamaz.

İşte bu anlayış, seçim propaganda sürecinde, Muharrem İnce’ye yapılan FETÖ kumpasını da Rusya’nın üzerine atmıştı. Hem de hiçbir somut delil olmadan. Delile gerek yoktu çünkü. ABD’nin kuyruğuna takılmak böyle bir şey. Fakat çok konforludur gönüllü köle olmak. Aksiyon yok, proaktif düşünce yok. Talimatları uygula, paranı cebine koy ve keyfine bak. Acıklı ama CHP’nin uzun zamandır hali pür melali bu şekilde.

Şimdi gelelim Erdoğan’ın NATO’daki stratejisine.

Erdoğan bu süreçte, İsveç’in terörle mücadele kapsamında takkeyi önüne koyması için zorlayıcı bir süreç yönetti. Bu onlar için onur kırıcı olmasa bile, hiç alışık olmadıkları bir durumdu. Erdoğan, İsveç üzerinden AB’nin iki yüzlülüğünü ortaya koydu. Türkiye, kısmen işi yokuşa sürerek F-35’ler için ödediği parayı yedirmeyeceğini ispatladı. Zorba çete şimdilik

F-16’lar için ikna olmuş görünüyor.

NATO Zirvesi’nde Erdoğan, bir Müslüman Türk lider olarak dünya gündeminin odağına oturdu. Talimat alan değil, özne pozisyonunda bir ülke imajı, her şeyin önüne geçen bir kazançtır.

Bana göre; Erdoğan için ne İsveç’in NATO’ya alınması ne de Türkiye’nin AB’ye alınması önem arz ediyor. Çünkü Avrupa’da deniz bitti. Erdoğan, milletinin âlî menfaatlerinin peşinde.

Erdoğan kısa ve orta vadeli kazanımları cebe koyarken uzun vadeli devrimsel planları ise hedefleri arasında tutuyor.

Bu görüşler elbette benim, kendi zaviyemden gördüklerimdir.

Mesele, Türkiye’nin itibarı, onuru ve izzeti meselesidir.

Erdoğan, öncelikli olarak bu hakkı teslim almıştır. Bir iade-i itibar dönemini inşa etmiştir. Koltuk kenarına oturttukları Ecevit’in yanağını okşayarak poz verenler, bugün Erdoğan karşısında sıraya diziliyor.

Erdoğan şahsında Türkiye, diplomaside merkezdedir.

Yolumuz açık olsun, vesselam.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
100%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%