Körfez esintisi
Malumunuz ülke gündemimizin ana maddesi ekonomi. Hepimiz oturduk; Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bugün ne açıklayacak diye heyecanla bekliyoruz. Markette, pazarda fiyat artışları devam ediyor. Maaşlara yapılan zam, bu hayat pahalılığında yetersiz kalıyor. Üstüne vergi ve harçlara yapılan yeni zam, döviz kurundaki artış endişeye sebep oluyor.
Peki, umutsuz mu olmalıyız yoksa gelecek için bir çıkış yolu var mı?
Öncelikle şunu söylemekte fayda var. Aslında seçim öncesi ve sürecinde de ülkece bizi zor günlerin bekleyeceğini biliyorduk. Yani yaşadıklarımız sürpriz değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkemizde 50 binden fazla kişinin hayatını kaybetmesine yol açmış depremlerin maliyetinin 104 milyar dolar olduğunu açıklamıştı. Bu maddi kaybın ne kadar önemli olduğunu belirtmek için, IMF Dünya Ekonomik Görünümü veri setine göre, Türkiye’nin 2022 yılı gayri safi yurt içi hasılasının (GSYH) 905,5 milyar dolar olduğunu belirtelim.
Ülkemiz, pandemi, Ukrayna Savaşı’nın yol açtığı enerji krizi, deprem, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidarını devirmek için yurt dışından Türk ekonomisine karşı yapılan müdahaleler gibi bütün olağanüstü koşullara rağmen dinamik bir ekonomiye sahip. Öyle ki Türkiye ekonomisi, 2022’de yüzde 5.6 büyüyerek ne kadar dirençli olduğunu kanıtladı. 2023 yılının ilk aylarında bu kadar iç açıcı bir tabloyla karşılaşmak mümkün olmayabilir. Ancak ekonomik tedbirler sayesinde hızlı bir toparlanma yaşanacak gibi gözüküyor.
Bu süreçte, takip edilecek kemer sıkma politikası kadar, sürekli artış kaydeden ihracat oranımız ve yabancı yatırımlar da ülkemizin ekonomisine olumlu etki yapacaktır. Türkiye’nin 2022 yılı ihracatı 2021’e göre yüzde 12.9 artışla 254.2 milyar dolara yükselmişti. Bu noktada, savunma sanayimiz “güçlenen Türkiye’nin yükselen yıldızı” haline geldi. Türk savunma ve havacılık sektörü, 2022 yılı içerisinde 4.3 milyar dolar değerinde ihracat gerçekleştirerek bir önceki yıla göre yaklaşık %36.9 artış kaydetti.
Yabancı yatırımlar noktasında da Türkiye yükselişte. Geçtiğimiz yıl, ülkemize gelen yabancı yatırım miktarı 13.3 milyar dolar olarak kaydedildi. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu’ya göre, bu yıl yabancı yatırımlar 2022’yi aşabilir ve yatırımcıların, Türkiye’de özellikle yeşil ekonomiye ilgisi artıyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından yayımlanan ortak analizin bulgularına göre, “Türkiye fosil yakıtlara bel bağlamak yerine yenilenebilir enerjiye yatırım yaparak 2030 yılına kadar GSYH’sini yılda 8 milyar ABD doları daha artırabilecek, 300 bini aşkın yeni iş yaratabilecek, sera gazı salımlarını 2019 düzeyine göre yüzde 8 azaltabilecek.”
Tabii ki bunların hepsi güzel ve umut verici haberler. Ancak ülkemizin sahip olduğu bir avantaj var ki, bunun dünyada eşi benzeri yok. İşte bu noktada, son yıllarda Türkiye’nin dünya sahnesinde kazandığı önem ve dış politikada attığımız doğru adımların da etkisi devreye giriyor. Türkiye, Asya, Avrupa ve Afrika’nın kesişim noktasında küresel pazarlara erişim sağlayan bir ülke. Pandemi döneminde Avrupa ülkeleri, Çin gibi uzak bir ülkeden ithalat yapmanın teşkil ettiği sorun ve tehlikelerin farkına varıp daha yakın coğrafyalara yönelmişti. Bu noktada Türkiye, eşsiz coğrafi konumunun kendisine sağladığı avantajları sonuna kadar kullanacaktır.
Bunun en somut örneğini Arap coğrafyasında görüyoruz. Dört Arap ülkesinin Katar’a ambargo uyguladığı dönemde, aramızın açık olduğu ülkelerle ambargonun kaldırılması sonrası, ilişkilerimizde hızlı bir toparlanmaya gittik. Trump sonrası dönemde, ABD ile arasına mesafe koyan Suudi Arabistan gibi bir ülkeyle bile sorunlarımızı çözebildik. 10 yıl sonra, Mısır ile olan diplomatik ilişkilerimizi büyükelçilik seviyesine çıkardık. Bütün bu ülkelerin ortak özelliği, Türkiye’nin uluslararası arenadaki güç ve önemini idrak etmiş olmaları.
İşte böyle bir dönemde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 200 iş insanı ve geniş bir heyetle sırasıyla Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne gerçekleştirdiği üç günlük Körfez turunun getirisinin 100 milyar dolardan fazla olduğu tahmin ediliyor.
Baykar ile Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı arasında Bayraktar AKINCI TİHA (Taarruzi İnsansız Hava Aracı) ihracatı ve iş birliği sözleşmesi imzalandı. Bu da “Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük savunma ve havacılık ihracatı sözleşmesi.”
Bir güzel haber de Birleşik Arap Emirlikleri’nden geldi. Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında 50.7 milyar dolarlık 13 anlaşma imzalandı. Piyasaya bomba gibi düşen bu anlaşma, dünya basınında da geniş yankı uyandırdı. Voice of America’nın konuyla ilgili haberinde, “BAE ile diplomatik çözülme; Türkiye’de yatırımın artmasına neden oldu” yorumuna yer verildi.
Son diplomatik gelişmeler ışığında, Körfez ülkeleriyle ivme kazanacak ekonomik iş birliğinin Batı ülkeleriyle de artacağı aşikâr. Bu noktada özellikle ABD ile ilişkilerimizde gözle görülür değişimler yaşanabilir. ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan’la yaptığı görüşme sonrası, Twitter hesabından “Türkiye’nin ekonomik görünümünü, ekonomik politika yönelimini ve Türkiye ile ABD’nin küresel sorunları çözmek için nasıl birlikte çalışabileceğini ele aldık” mesajını paylaştı. Yellen’ın daha önce Türkiye’yle alakalı Twitter’dan hiç mesaj paylaşmamış olması nedeniyle, bu mesajın önemli bir gelişme olduğu düşünülüyor. Türkiye ve ABD arasındaki ticaret hacminin 100 milyar dolara çıkarılması hedefleniyor. Bu kapsamda Türkiye’deki ABD yatırımlarının artırılması için iş dünyasının girişimleri de sürüyor.
Aynı şekilde, AB ülkeleriyle de bir yakınlaşma söz konusu. İsveç’in NATO üyeliği meselesi tartışılırken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği Türkiye’nin AB üyeliği konusu, bu mevzunun Avrupa’da tekrar gündem maddesi olmasını sağladı. Avrupa Birliği ile Türkiye arasında Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesiyle ticaret hacminde büyük bir artış elde edilebilir. Türkiye’nin sadece 2022 yılı ihracatında AB ülkelerinin payının 103.1 milyar dolarla yüzde 40.6 olduğunu ve toplam ihracatımızda ilk sırada yer aldığını hatırlatalım. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik meselesi ise şimdilik pek gerçekçi gözükmese de Avrupa çevrelerinde yine çok konuşulur hale geldi. Öyle ki Alman basını çarpıcı bir itirafta da bulundu. Alman ekonomist Henrik Müller’in Alman Spiegel dergisinde yayımlanan makalesinde, Türkiye ve Ukrayna’nın Avrupa Birliği üyesi olmaları durumunda AB’nin küresel güç faktörü, dünya sahnesinde önemli bir aktör haline gelebileceği ifade edildi.
Özetle, dünya ülkelerinin ülkemizin coğrafi ve diplomatik konumunun sunduğu avantajları giderek daha iyi kavradığı bir dönemde, ülkemiz bu ekonomik türbülans döneminden yine başarıyla çıkacaktır. Sadece biraz sabır ve ülkeyi idare eden kaptana güven…