Afrikalı aydınların aklı neden demokrasiyi almıyor?
Nijer’in devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum, başarısız bir darbenin iktidara getirdiği siyasetçi idi; kendisi de bir darbenin kurbanı oldu. Oldu mu olmadı mı, tam belli değil, çünkü batı aleyhtarı, “yerel kaynaklara milliyetçi bir hırsla sahip çıkma” sözüne ihanet ettiği iddiasıyla kendi saray muhafızlarının başlattığı darbenin nereye ulaşacağı, Bazoum‘un akıbetinin ne olacağı açıklığa kavuşamadı.
Bir tarafta 15 üyeli Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS), diğer tarafta ABD’sinden eski koloni patronu Fransa’sına kadar bütün AB’nin, darbecilere kışlalarına dönerek Bazoum’u tekrar göreve getirmeleri çağrıları var. Nijer’in demokratik bir kalkınma modeline kavuşması için ülkede ekonomik, askeri ve diplomatik çabalarını sürdüren Türkiye de darbenin bir an önce sona erdirilmesini istiyor.
Afrika kıtasının batısında yer alan 15 devlet tarafından, ekonomik ve siyasi iş birliğini geliştirmek amacıyla 28 Mayıs 1975 tarihinde Nijerya’nın Lagos şehrinde kurulmuş olan ECOWAS’ın gerçekte kimseye akıl öğretecek hali yok: Benin, Burkina Faso, Fildişi Sahili, Gambiya, Gana, Gine, Gine Bissau, Liberya, Mali, Nijer, Nijerya, Senegal, Sierra Leone, Togo, Yeşil Burun Adaları (Cape Verde), toplam 50’den fazla darbe ve daha dahili ya da komşularıyla savaşa sahne olmuş vaziyette.
ECOWAS’a 2015’ten beri gözlemci üye olan Türkiye’nin en büyük katkısı, batısıyla, doğusuyla Afrika’nın kavuşması gereken ilk şeyin, hatta uranyumdan altına kadar bütün milli kaynaklarına “milliyetçi bir hırsla sahip çıkma” hedefinden önce, ülkedeki asker-sivil aydın kitlenin vesayetçi ruhtan arınmaları olduğu gerçeğini öğretmesi olabilir. Sadece Türkiye’nin değil, Afrika ile en ufak bir ilgisi olan ülkenin bile birinci görevi, Afrika’ya en kötü demokratik sistemin dahi, en yurtsever vesayetçinin darbesinden daha yararlı olacağını telkin etmek olmalıdır. Ama ABD’sinden AB’sine, bütün Batı, günün birinde kendi çıkarına hizmet edecek bir darbenin önünün açık olması amacıyla vesayet kültürünün daima canlı kalması için elinden geleni yapıyor.
Nitekim, Nijer’deki darbenin hemen ertesi günü soluğu başkent Niamey’de alan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland, Bazoum ile görüşmek için göstermelik bir ısrardan sonra hemen darbecilerle görüşmeye başlamıştı.
Bazoum, az maliyetli bir yatırımla yarım işlenmiş hale getirse çok çok daha pahalıya satabileceği uranyumu, Fransa ve Amerika’ya yok pahasına satmaya devam eden bir siyasetçiydi. Eğer Nijer’in asker-sivil aydınları ülkelerinin geleceğini düşünüyor idilerse, enerjilerini Bazoum’u devirmeye harcamak yerine, ham uranyum ihracatını yasaklamak için bir parti kurabilirlerdi.
Ama görüldüğü gibi, nasıl Bazoum’u iktidara getiren darbeyi kendi yanına çekmeyi başardı ise Fransalar, Amerikalar, şimdi de onu deviren darbeyi yanlarına çekmek için kolları sıvadılar bile. Bu darbe kültürü devam ettikçe, Nijer’de uranyumun, Botsvana’da elmasın, Gana’da altının kaderi darbecilerin iki dudağı arasında olduğu sürece Victoria Nulandlar o darbecileri satın almayı daima başaracaktır.