İmamoğlu nereye koşuyor?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinin ikinci turu bitip “kahramanın yolculuğu” başladığında Cumhuriyet Halk Partisi’nde ciddi bir heyecan yaşanmıştı. Öyle ki toplum içerisinde ayrık otları gibi yaşayan ve milletin iradesi karşısında her zaman yenik düşen tek parti zihniyetine sahip sanatçılar o kadar büyük bir coşkuya kapılmışlardı ki bir sanatçı hızını alamayıp İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na “İkinci Atatürk” yakıştırması bile yapmıştı.
O günlerde ben de “Allah hiç kimseyi yoklukla imtihan etmesin, CHP’liler bir belde başkanından Atatürk çıkarmaya çalışıyorlar” demiştim. O günlerde İmamoğlu kahramanlaştırılıyor, ona tüm güzel sıfatlar yakıştırılıyordu. Çünkü onların zihninde İmamoğlu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı yenmişti.
CHP’nin İstanbul’daki son deneyimi Nurettin Sözen İstanbul’u idi. Sözen’in kötü yönetimini milletin hafızasından çıkarmak kolay değildir. O zaman CHP’nin kahramanının önünde iki yol vardı: İmamoğlu ya Sözen’in devamı olacak bir yönetim sergileyecek ya da AK Parti’nin hizmet birikimini özümseyip bunun üzerine yeni başarılar ekleyecekti.
Her ağaç kendi kökü üzerinde yükselir. İmamoğlu yönetimi de doğrudan Sözen dönemini taklit etti ve İstanbul’un son beş yıldaki yönetimi şehre adeta “ikinci Sözen dönemi”ni yaşattı. Şeffaflık, liyakat, adalet ve tasarruf sloganlarıyla başa geçen İmamoğlu, İBB’nin yönetimini kısa sürede partizanlığa ve adam kayırmaya dayandıracağını gösterdi.
Onlarca başlık altında İmamoğlu başkanlığındaki İBB’nin başarısızlıklarını sıralamak mümkün. Bu yazıda tek bir örnekle yetinelim. Zira İstanbul’da toplu taşımanın yükünü çeken İETT otobüslerinin mevcut durumu mercek altına alınsa bu bile tek başına İmamoğlu’nun kötü yönetimini resmetmeye yeter. Otobüslerin bakım ihaleleri bu alanda hiçbir deneyimi olmayan bir firmaya verildiğinden caddelerde yanan İETT otobüsü haberleri basında boy göstermeye başladı. Tek başına bu mesele dahi İmamoğlu’nun şeffaflık, adalet, liyakat, tasarruf gibi sloganlarının içinin ne denli boş olduğunu gösterdi.
Peki İmamoğlu neden başarısız oldu?
İlk neden genetiktir. CHP’li bir belediyenin iş ve icraat üreterek başarılı olduğu örnek bir deneyim yoktur. Daha çok kentleşme süreçlerini tamamlamış Beşiktaş, Kadıköy gibi semtlerde CHP’nin seçimi kazanacağı neredeyse garanti olduğu için özellikle Atatürk imgesinin istismarı üzerinden yapılan bir halkla ilişkiler çalışması bu semtlerdeki CHP’li belediyeleri ayakta tutmaya yetiyor. Fakat İstanbul bu tür semtlerle aynı özelliğe sahip değildir.
AK Parti’nin İBB seçimlerini kaybetmesi, İstanbul’u kötü yönetmesinden değil şehre özgü siyaset üretmemesinden ve şehrin sosyolojisini ihmal etmesinden kaynaklandı. Nitelim İmamoğlu İBB Başkanı seçildikten sonra CHP’li yöneticiler, belediye yönetiminin neredeyse her alanında başarılı bir idareyle karşılaştıkları için hem şaşkına döndüler hem de hayal kırıklığına uğradılar.
İmamoğlu, deneyimli bir ekip kuramadı. 25 yıllık deneyime sahip kadrolar işten çıkarılırken kamu tecrübesi yerine özel sektör tecrübesi olan isimlerle başarılı olmaya çalıştılar. Bu kişilerin birçoğu bir süre sonra istifalarını verdiler. Oysa 1994 yılında Erdoğan, İBB Başkanı olduğunda teknik kapasitesi yüksek bir kadro oluşturmuştu. O dönem kendisiyle İBB’de çalışan yirmiye yakın kişinin ismini bugün bile hatırlarız ki bunları birçoğu sonradan bakanlık da yaptı.
Kötü niyet: İmamoğlu ne İstanbul’a ne de İstanbulluya değer verdi. Büyük İstanbul “ganimeti”ni ya da kendi ifadesiyle “nimeti”ni kişisel kariyeri ve çıkarları için kullandı. Başkanlığının üç yılını hayali bir cumhurbaşkanlığı adaylığı için harcadı. Son bir yılını ise CHP genel başkanlığı yarışı için harcıyor.
Ateş perdesi: Reklam her ayıbı örter mi? AK Partililer, iş ve icraat üretmekte ne kadar başarılı iseler CHP’liler de reklam ve halkla ilişkiler konusunda o derecede başarılıdırlar. Zira Ankara’yı ve İstanbul’u başkanlar değil reklamcılar yönetmektedir. Bildiğimiz kadarıyla İBB’nin reklama ayırdığı bütçe iki milyardan fazladır. Bu bütçe sayesinde İBB’nin başarısız işleri ile vatandaş arasına ateşten bir perde gerilmektedir. Kazanmak için reklam önemlidir, fakat iş yapmadan reklam yapmak en akılsız iştir. Bu kadar kusur ateş perdesi ile örtülmez. Bu eleştirim salt İmamoğlu için geçerli değil. Büyükşehir belediyelerinin tasarruflarında başkanların yetkisi son derece sınırsız ve keyfiliğe çok açık. Uzun vadede bu sorun tartışmaya açılmalıdır. İBB Başkanı, 400 kişilik kadrosuyla İstanbul dışındaki illerde 80 miting yaptı. Bu durum medyada gündem dahi olmadı.
Halkı hiçe sayma: İstanbul birçok Avrupa devletinden daha büyüktür. Bu nedenle her meseleyi ele almak yerine bir örnek vermek kafidir: Gelecekteki bir İstanbul depremi hiçbir bilim insanının inkâr etmediği bir gerçek. 900 bin bağımsız bölümün çürük olduğunu dost-düşman herkes biliyor. Seçim zamanı beş yılda 100 bin bağımsız birimi dönüştüreceğini iddia eden İmamoğlu bugüne kadar ancak 3 bin konut dönüştürebilmiş durumda. Dikkat ederseniz İBB reklamcıları bu konuyu hiçbir şekilde ele almazlar.
Beş yıllık dönem boyunca bu ‘büyük adam’ı hiçbir yere sığdıramadık. Ne Cumhurbaşkanlığı kâfi geldi ne de CHP Genel Başkanlığı. Dahası İBB Başkanı’nın kafası çok karışık. İstanbul halkı başkana düşünmesi için bir fırsat verecek. Ancak İstanbul halkına arkasını dönene İstanbullu yüzünü dönmez.