Nüfus artış hızımız alarm veriyor
Bir süre önce çokça “Avrupa yaşlanıyor. Bizim nüfusumuz genç.” şeklinde birtakım ezberler üzerinden yorumlar yapılırdı.
“Su zengini bir ülkeyiz.” yalanında olduğu gibi, bu konuda da bir yalan ve ezber üzerinden olanları gördük.
Yaşlanmakta olan nüfusumuzun artık genç olmaktan uzaklaşmaya başladığı gibi ‘su zengini’ bir ülke de değiliz. Üstelik ciddi anlamda susuzlukla karşı karşıyayız.
Biz bunları fark edene dek Konya Ovası’nda vahşi sulama sebebiyle obruklar oluştu. Yeraltı kaynaklarımız kurudu, bitti.
Genç nüfus meselesinde de bize geçmiş dönemde zorla nüfus planlaması yaptıran hükûmetler gördük.
AB ve ABD ülkemizdeki ‘nüfus planlaması’ ile ilgili çalışmaları fonladı.
AB ve ABD’nin 5. Kol faaliyetini yürüten akademisyenler, gazeteciler siyasetçiler bu konularla ilgili sürekli ahkâm kestiler.
Sonuç ortada, doğurganlık oranımız 2000 yılında 2,38 iken 2022 yılında 1,68 oranına düşmüş durumda.
Üstelik AB’ye göre genç nüfusumuzla övünürken birçok Avrupa ülkesinden bile geriye düşmüş durumdayız.
Nüfusumuz da her geçen gün yaşlanıyor. TÜİK’in ‘Türkiye’de İstatistiklerle Yaşlılar’ çalışmasına göre, “65 ve daha yukarı yaş nüfus oranı 2013 yılında %7,7 iken nüfus projeksiyonlarına göre 2023 yılında %10,2, 2050 yılında %20,8, 2075 yılında ise %27,7’ye yükseleceği tahmin ediliyor.
Bugün Rusya’da, Aile Sermayesi adı altında, çocukların doğumunda tek seferlik verilen bir finansal yardım paketi bulunmaktadır. Ailenin ev satın alma veya peşinatını ödemede veya ülke içinde çocuklarının eğitimi gibi sadece belirli amaçlar doğrultusunda harcanabilecek sosyal yardımlar, nüfus planlaması kapsamında yer almaktadır.
Japonya İçişleri ve İletişim Bakanlığı’nın açıkladığı ikamet kaydı verilerine göre, Japon vatandaşların sayısı peş peşe 14. yılda da gerileme kaydetti ve 2022’de yaklaşık 800 bin kişi azalarak 122,42 milyona gerilemiş durumda.
Yine Japonya’da 2014 yılından beri yaşlı bezi satışı bebek bezi satışlarını geçmiş durumda. Emekli yaşlı nüfus o kadar fazla ki çalışan sayısı da az olduğu için yaşlıların bakımını hükûmetler çeviremez duruma gelmiş bulunmakta.
Bizde de EYT ile birlikte 40’lı yaşlardaki emeklilerin sayısının artmasıyla bu durum, ileride yaşanması muhtemel sorunlardan birisi olarak karşımızda duruyor.
Çin bile aile planması politikasından vazgeçerek nüfus artışını devam ettirecek adımlara yöneldi.
Tabii Çin’in Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türklerine karşı soykırım politikalarını bu kapsamda değerlendirmemek lazım.
Türkiye’nin nüfus artış hızı, 20. yüzyılın ortalarından itibaren yüksek seviyelerdeydi. 1950’ler ve 1960’larda hızla artan nüfus, genç ve dinamik bir demografik yapının oluşmasına yol açtı. Ancak 1980’lerden itibaren, doğurganlık oranlarındaki düşüşle birlikte nüfus artış hızı yavaşlamaya başladı.
Bu değişim şehirleşme, kadınların iş gücüne katılımının artması, eğitim seviyelerinin yükselmesi ve aile planlaması gibi faktörlerle ilişkilidir.
Nüfus da ülkeler için stratejik bir güç olarak varlığını her geçen gün daha fazla hissettiriyor.
Birçok ülke nüfus artış hızının düşmesi sebebiyle oluşan iş gücü açığını nasıl kapatacağını düşünürken yapay zekâya ve robotik gelişmelere bel bağlayanların sayısı her geçen gün artıyor.
Japon’ya gibi KOBİ’nin yoğun olduğu bir ülkede işletmelerin sahipliğine bakıldığında 60 yaş üzerinde başka ülkelerde emeklilik çağına gelmiş patron ve çalışanlardan kaynaklı tıkanmalar yaşanıyor. KOBİ’leri devredecek gençlerin olmaması ayrı bir beka meselesine dönüşmüş durumda.
Güney Kore’nin, nüfusunun yaşlanmasını bir ulusal güvenlik sorunu olarak ele almayı tartıştığını da gözden uzak tutmamak lazım.
Nüfus meselesi memleket meselesi hâline geldi, geleceğe dair endişe kaynağı olması nedeniyle yarın ülkemiz çok yaşlanınca geç kalınmış olmasın.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkesinin geleceğini düşünen bir lider olarak yıllardır sürdürdüğü üç çocuk ısrarının ne anlama geldiğini bugün daha iyi anlıyoruz…