İş dünyası ırkçı saldırılardan memnun mu?
Sarıyer’de elindeki bıçakla kafede oturan Arap turistleri tehdit eden saldırganın Türk turizmine verdiği zararın boyutlarına dair elimizde bir istatistik veri yok.
Ancak sektörden gelen işaretler hasarın tahmin edilenden daha büyük olduğunu gösteriyor.
Dün sektöre hakim bir dostumla konuşurken bu olaydan sonra Arap ülkelerinden ardı ardına gelen rezervasyon iptallerinden bahsetti.
Bıçaklı saldırganın tehditlerine maruz kalan turistlerden biri Suudi Arabistan’ın en önemli işadamlarından biriymiş. Ve olaydan sonra apar topar ülkesine dönmüş.
O videonun dünya genelinde yüz milyonlarca insan tarafından izlendiğini ve saldırganın elindeki bıçakla önce Türkiye’nin imajına sonra da turizm sektörüne ölümcül darbeler indirdiğini söylemek abartı olmaz.
Suudi Arabistan’da okullar bu hafta tatile giriyor. İstanbul ve Karadeniz’deki birçok otelin gözü bu ülkeden gelecek turistteydi. Bazı oteller giderek Türkiye’den uzaklaşan Arap turisti çekmek için konaklama ücretlerinde yüzde 25’e varan indirime gitmişti. Ancak tüm bu çaba gördüğü her koyu tenli insanı Suriyeli sığınmacı zanneden insanlık düşmanlarına takıldı.
Türkiye’den yabancı düşmanlığı ve sürekli kazıklandıkları gerekçesiyle uzaklaşan zengin Ortadoğulu turist rotayı çoktan İspanya, İtalya, Mısır ve Fas’a çevirmiş durumda. Bu gidişle 2 milyon kişiye istihdam sağlayan turizmde kara günler bizi bekliyor.
Peki bütün bunlar olurken turizm sektörü ne yapıyor? Irkçı saldırılara karşı kamuoyunda duyarlılık oluşturacak bir çaba gösteriyor mu? Maalesef hayır.
Sarıyer’deki olaydan sonra sadece TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya bir açıklama yaparak saldırıyı kınadı. Ya sektörün diğer paydaşları! Onlar neden susuyor? Mahalle baskısından çekindikleri için mi sessiz kalmayı tercih ediyorlar?
Irkçılık bir ülkenin, toplumun başına gelebilecek en büyük belalardan biri. Sorun sadece turizm sektöründe de değil üstelik. Bugün Türkiye’de emek yoğun sektörlerde ağırlıklı olarak Suriyeliler çalışıyor. Bazı sektörlerde çalışanların neredeyse yüzde 90’ı yabancı işçi.
Ve bu insanlardan en çok faydayı sağlayan iş dünyası saldırıları film izler gibi izliyor!
İşin dayağını da hükümet yiyor.
TOBB, TİSK,TÜSİAD başta olmak üzere iş dünyası bu insanlık suçuna karşı sesini yükseltmek zorunda.
Tabii bu gidişattan memnunlarsa o da ayrı bir konu.
Elektrik değil anız yangını
Resmi verilere göre Türkiye’de 1-23 Haziran döneminde çıkan 430 orman yangınından 21’i anız yakılan tarım arazisinden ormana sıçradı. Anız kaynaklı çıkan yangınlarda 1.116 hektar ormanlık alan zarar gördü.
Yanan sadece ormanlar olmadı. 20 Haziran’da Diyarbakır-Mardin arasında çıkan yangında 15 insanımızı kaybettik. Yangının elektrik kaynaklı olduğu iddiaları araştırılıyor. Ancak uydu görüntüleri o bölgede yangından önce bazı noktalarda anız yakıldığını gösteriyor. Anız küllerinin sıcak havada hemen sönmesi ihtimal dışı. Üstelik yangının başladığı bölgelerde enerjili elektrik hattı da yok. Olan hatlar enerjisiz. Savcılık ilk ön raporu yetersiz buldu. Bu olayın perde arkasında ne olduğu yakında anlaşılır.
Bu yangının çıkış sebebinin ortaya çıkması ve sorumluların cezalandırılması şart. Meseleyi politik zemine çekmek bölge insanına bir fayda getirmez. Orada asıl öncelik elektrik altyapısının modernize edilmesi, risklerin ortadan kaldırılması ve kaçak elektrik kullanımının engellenmesi. Bölgede şu ana kadar altyapıyı iyileştirmek için yapılan yatırım tutarı 27,5 milyar lira. 2025’te bu rakama 16,5 milyar lira daha eklenecek. İnsan hayatı üzerinden politik rant elde etmeye çalışmak bir siyaset yapma biçimi olabilir. Ama gerçeklerin üstü yalanlarla örtülemez.
Derdimiz bölge insanın refahı ve huzuruysa yapılacak şey belli. Yatırımları engellemek yerine desteklemek, teşvik etmek. Bunu yapmak çok mu zor?