Türkiye’de cumhuriyetin demokratikleşmesi karşısında küresel terör örgütü FETÖ
I. Dünya Savaşı’nın bitişinden sonra İngiltere’nin, Fransa’nın ve diğer Avrupa ülkelerinin etkisi dışında kalan bir kara parçası neredeyse kalmamıştı. Dünya uçtan uca Batı sömürge imparatorluğu tarafından işgal edilmişti. İslam dünyası büyük oranda Osmanlı topraklarından oluştuğu için Osmanlı Devleti’nin dünya savaşında yenilmesi ve nihayetinde teslim olması, hâkimiyeti altındaki toprakların bütünüyle sömürge toprakları hâline gelmesine neden oldu.
Batılı devletler, kendi çıkarlarını merkeze alan sömürgeci bir dünya düzeni kurdular. Kendileri için bu dünya düzeni gelişmiş, kalkınmış ve refah içinde yaşayan Batılı milletlerin göz kamaştırıcı bir atmosferiydi. Ancak Batılı devletlerin kurdukları bu büyülü atmosfer, kendileri dışındaki tüm ülkelerin sömürülmesine ve baskı altında tutulmasına bağlıydı. Batı sömürge imparatorluğu, bazı ülkeleri doğrudan sömürge hâline getirirken diğer ülkelerin kaynaklarını sömürmekle yetindi. Yine birçok devletin yönetici seçkinlerini kontrol altında tutarak işgal masrafı yapmadan ilgili devletleri kendi çıkarları için sömürmeye devam etti.
II. Dünya Savaşı, İngiltere ile Fransa’nın zayıflamasına sebep olduğu için birçok kıtada bağımsızlık hareketleri baş gösterdi. Görünüşte bağımsızlığını kazanan ülke sayısı her geçen gün artıyordu. Fakat bağımsızlık savaşlarından sonra da kurulan yönetimler üzerinden Batının sömürgeci tahakkümü devam etti.
Türkiye, bağımsızlığını I. Dünya Savaşı’ndan sonra kazanabilmiş birkaç ülkeden biriydi. İmparatorluk toprakları kaybedilmiş, Anadolu’da Misak-ı Millî dediğimiz sınırların bir kısmı da dışarıda bırakılarak bağımsız bir devlet kurulmuştu. Bugünden geriye doğru baktığımızda Batılı devletlerin hiç de beklemediği bir güce ve 13 milyonluk bir nüfustan 80 milyonluk bir nüfusa ulaşmış bir ülke ortaya çıktı.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD mağlup ülkelerin anayasasını bizzat kendi yazdı. Almanya ve Japonya bunun en bilinen örnekleridir. Türkiye’yi de askeri vesayet altında ve Batı kontrolünde her zaman denetlenebilir bir pozisyonda tutmak için Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamlarıyla sonuçlanan darbe girişimi Batı tarafından planlanmış ve uygulanmıştır. Darbeler, küresel sistem tarafından planlanırken özellikle ekonomik cephede bu vesayetin ayakları vardır.
1960 ihtilali, Türkiye’de darbe zemininin her zaman zehirleyici iklimini oluşturmuştur. Darbeci zihniyet, bütün dönemlerde 1960 darbesinden beslenmiştir. Bu zehirli darbe kültürü, CHP içerisinde yaşamış, birçok sol ve Kemalist entelektüel tarafından kutsanmıştır.
Bugün bu kişiler için Adnan Menderes, Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Recep Tayyip Erdoğan benzer kimliklerdir. Bu siyasi liderler, siyasi iktidarı onların ellerinden aldıkları için CHP’lilere göre haindir ve alaşağı edilmelidir.
FETÖ darbe girişimi aşamasına gelinceye kadar darbe ittifaklarının sahibi hiç değişmedi. Darbenin ağababası ABD iken darbenin içerideki ayakları İstanbul sermayesinden, masonlardan, bir grup askeri ve sivil bürokrattan, satılık STK’lardan ve medyadaki kimi kalemşörlerden oluşuyordu.
Fetullahçı Terör Örgütü, yukarıda zikrettiğimiz bütün ayakları kendi casus şebekesinden oluşturdu. Ordu içinde güç elindeydi; bürokrasi büyük oranda kontrol altındaydı. Kendi sivil toplum örgütleri, medyaları ve yardım kuruluşları, kontrol ettikleri ekonomik çevreler ve mahallelere kadar uzanan karmaşık bir örgüt ağı vardı.
Bu kadar gücü elinde bulunduran bir terör örgütü, darbeyi başarmış olsaydı ne 1960 darbesinde ne de 12 Eylül 1980 darbesinde olduğu gibi yönetimi sivil siyasete devretmezlerdi. Bu, 15 Temmuz’da milletin can havliyle sokağa çıkmasında etkili olan hislerin de nedeniydi.
Cumhuriyetin demokratikleşmesi: AK Parti yönetici kadrosu, ülkede gerçekleştirdikleri devrimin büyük oranda farkında olmadan siyaset yapıyor. En haklı oldukları konularda dahi suç işlemiş gibi davranıyorlar. Oysa AK Parti, cumhuriyeti demokratikleştiren bir partidir. 15 Temmuz’da halk, kendi geleceğini inşa etme arzusuyla cumhuriyetin demokratikleşme sürecine sahip çıktı.
Lider faktörü: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği ülkeyi değiştirmekle kalmamış, ciddi bir darbe girişimi karşısında ölümün üstüne nasıl yürüneceğini de göstermişti. Halkın %15’i Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısından önce %55-60’ı ise çağrıdan sonra sokağa çıkmıştı. Darbe girişimi sonrası yapılan bir araştırmada katılımcıların %95’i Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın darbe karşısındaki korkusuz tutumunu doğru bulduğunu ifade etti.
FETÖ terör örgütü konusuna insan nereden yaklaşacağını şaşırıyor. Küresel sistemin yetiştirdiği terör örgütleri vardır. İŞİD bu bağlamda FETÖ’ye en çok benzeyen örgüttür. Her iki terör örgütü de hukuk tanımaz, acımasızca insan öldürür ve kurucuları olan ABD çıkarları için çalışır. Yine her ikisi de dini argümanları kullanırken İslam dininin amaçları bakımından her iki örgüt de dinsizdir.
Akademi, sivil toplum, medya, güvenlik birimleri ve siyaset, asla bu hain darbecileri unutmamalıdır. Mazlumların umudu olan bağımsız bir ülkemiz var ve biliyoruz ki CIA kendini feshetmeden FETÖ amacından vazgeçmez.