AK Parti’nin iç kalesi: Emekliler ve dar gelirliler
AK Parti, bu ülkede ezilenlerin, gadre uğramışların omuzunda yükselen bir partidir. Kurulduğu günden bu yana parti mitinglerini takip eden biri olarak, mitinglerde şehir eşrafından ziyade bu toplumun en alt kesiminden AK Parti’yi bir umut olarak görenlerin katıldığını gördüm.
AK Parti’nin 22 yıl iktidarda kalması, bu profili değiştirmedi; genel seçimdeki bütün mitinglerde katılım profili benzer gruplardan oluşuyordu.
Genel seçimden kısa bir süre önce, “AK Parti iç kaleyi muhafaza etmeye çalışırken CHP önüne geleni satın alıyor” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Yazının başlığında ne emekli ne de dar gelirli kelimeleri vardı. Ancak yazı o kadar ilgi gördü ki, bu yüksek ilginin siyasete nasıl yansıyacağını tahmin etmek zor değil.
Yine seçim öncesinde “Yatırımlar tamamlandı, sıra milletin refahında” başlıklı yazılar yazdık. AK Parti, bugüne kadar ülkede oluşan refahı tabana yayabildiği için iktidar ömrünü uzatmayı başarmıştır. Ülke sosyolojisinin önemli bir kesimi hükümetin desteğine ihtiyaç duymuyor; kendi durumları her halükârda geçinmelerini kolaylaştırıyor. Hükümetin sosyal politikasına ihtiyaç duyan kesim daha çok dar gelirliler ve emeklilerdir.
Pandemi süreçlerinin yaşanması, sosyal güvenlik üzerine gelen EYT yükü, Ukrayna-Rusya savaşı, ekonomide ortaya çıkan bazı dengesizlikler ve deprem bölgesinin yeniden inşasının bütçeye getirdiği ağır yük… Tüm bu sebepler, hükümetin yerel seçim öncesinde karşı karşıya kaldığı problemlerdi. Siyasette iki tavır vardır: Öncelikli olarak sorunu çözersiniz veya problemi çözemezseniz gerekçeleriyle toplumu ikna edersiniz. AK Parti, kurulduğu günden bu yana sürekli sorun çözerek bugüne geldiği için gerekçe üretme konusunda kapasite geliştirmedi.
İBB Başkanı İmamoğlu, 5 yıl İstanbul için kayda değer bir hizmet yapmadı ve İstanbul’un en ağır sorunu olan kentsel dönüşümde sadece 2-3 bin konut dönüştürdü. Belediyenin yıllık bütçesi yaklaşık 600 milyar. Seçim öncesinde halkın karşısına, belediye hizmetleriyle doğrudan ilgisi olmayan üç başlıkta reklam yaptı: Anaokulu açtık, kent lokantası açtık, gençler için yurt yaptık. Her üç başlık da doğrudan belediyenin asli faaliyetlerinden olmamasına rağmen oluşturulan psikoloji, belediye yönetiminin iş gücünü bırakmış, fakir fukaranın derdine düşmüş gibi bir imaj oluşturdu. Karşı çıkmak neredeyse fakir fukaranın çıkarlarına karşı çıkmak anlamına gelecekti.
Bu hafta sonu bir emekli yanıma geldi; oldukça saygılı bir şekilde, “Size bir soru sorabilir miyim?” dedi. “Buyurun,” dedim. Başakşehir, daha çok muhafazakâr ve dindarların yaşadığı bir ilçe. Ben sormadım, fakat beyefendi AK Parti seçmeniydi. Izdıraplı bir şekilde maaşından ve durumundan bahsetti, ben de sabırla dinledim.
İktidar partisinin emeklileri ve dar gelirlileri dikkate alması artık bir tercih olmaktan çıktı, bir zorunluluk halini aldı. Öncelikli olarak AK Parti, bugüne kadar iktidarını bu kitle üzerine inşa etti ve ne emeklilerden ne de dar gelirlilerden vazgeçemez.
“Beyefendi, ülkemizi ve Cumhurbaşkanımızı seviyoruz,” diyerek selamlaşıp ayrıldık.
Önümüzdeki yıl için AK Parti’nin kesintisiz bir şekilde sürdürdüğü yatırımlar var. Deprem bölgesine bütçeden ayrılan büyük bir pay var. Kanaatim odur ki, savunma sanayii ve bazı kritik stratejik yatırımlar hariç, önümüzdeki dönemde yatırımlardan kesintiye gidilerek dar gelirli ve emeklilerin payı artırılabilir.
7 Haziran 2015 seçimlerine giderken emeklilere 100 TL zam verilebilir mi tartışması yapılmıştı. Bir arkadaşımız 50 lira zam yapıldığını söyledi; kaç milyara denk geldi. Ben de “CHP’li bürokratlar gibi konuştun,” diye takıldım.
Bu tartışma esnasında o dönem AK Parti genel başkan yardımcılığı görevinde bulunan Abdulhamit Gül, önemli bir uyarıda bulundu: “Bu tür rakam hesapları yaparken, AK Parti’siz üç ayın ülkeye maliyetini hesap edin, sonra bu kararları alalım,” dedi.
Ekonomist olmayan bir siyasi tarafından yapılan bu öngörü oldukça önemliydi. AK Parti, bugüne kadar iktidar olan bütün partilerden bir noktada ayrışmıştır. Diğer partiler, iktidara gelince partiyi unutmuş ve iktidardan hızla uzaklaşmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız, bu konuda her daim hükümet kadar partinin geleceğini önemsemiştir. Çünkü parti olmayınca iktidar da olmuyor.