Gazze direnişi ve Netanyahu’nun hüsranı yakın mı?
İsrail’in iç dengesi karışmış durumda. İsrail’in kendi içinde çalkantılı bir sürece girdiğini her geçen gün daha fazla göreceğiz.
Netanyahu, ABD seçimlerini hesaplayarak mümkün olan tüm hedeflerine kısa zaman içinde ulaşmak istedi. Beyan ettiği gibi “Hamas bitti, Gazze yok oldu” algısının işe yaramadığını da anlıyoruz.
Şu ana kadar “Kazanmış, güçlü, engellenemez İsrail” başlığının bir propaganda olduğu giderek daha net görülüyor.
İsrail ve Hamas arasında ateşkes konusuna gelince, sürecin nasıl ilerleyeceği konusunda tam netlik olmasa bile sonuç itibarıyla İsrail’in köşeye sıkıştığını açıkça görüyoruz.
“Netanyahu, 2023’te ‘Hamas diye bir şey olmayacak’ diyordu. 2025’e geldiğimizde ise İsrail, Hamas ne diyecek diye bekliyor.”
Bu beyan, olayların nasıl şekillendiğini ortaya koymaktadır…
Ateşkes ve ABD etkisi…
ABD’nin ne yapmaya çalıştığı sorusunun üzerinde durmamız gerekiyor.
Evvela, ABD ile İngiltere’nin küresel savaşlar zinciri konusunda ayrıştığını defalarca önceki makalelerimde yazmıştım.
Bu durumda, coğrafyamızın geleceği konusunda küresel aktörlerin nasıl bir gelecek tahayyül ettikleri üzerine düşünmemiz gerekiyor.
Düşünmemiz gerekiyor ki, Türkiye’nin bu dizayn karşısında nasıl bir direniş sergilediğini iyi anlayabilelim.
İsrail’i harekete geçiren organizasyon ile durdurmaya iten gerçekleri ve bölgesel değişim dönemini okuduğumuzda ortaya çıkan tablo şudur:
ABD, fazla güç kaybetmeden Çin ile hesaplaşma sürecini başlatıp kapatma peşindedir.
Bu durumda:
•Rusya-Ukrayna savaşı nasıl bir sonuca bağlanacak?
•İsrail-Filistin süreci nasıl noktalanacak?
•Güney Kafkasya istikrarı kalıcı bir anlaşmaya kavuşabilecek mi?
•Hindistan-Çin karşı karşıya gelecek mi?
Tabii, bir de Trump’ın toprak genişletme hevesinin ortaya çıkmasını da bir kenara not edelim…
Türkiye’nin rolü!
Suriye’deki devrim süreci, coğrafyanın genel tablosunu etkiledi.
Türkiye’nin sadece bölgesel bir aktör değil, küresel istikrar sürecinde de nasıl bir akla sahip olduğu ve vazgeçilmez bir güç olduğu teyit edilmiş oldu.
Gazze’deki direnişin arkasında durarak, mazlum Filistin halkına verdiği insani, vicdani, hukuki ve manevi destek ile tarihin haklı ve doğru tarafında yer alarak kendi direnişini de sergilemiş oldu.
Bu tutum, Türkiye’ye düşmanca bakanların bile algısını ters köşe yapıyor.
İsrail-Hamas arasındaki ateşkes konusunda ABD eski ve yeni başkanları arasında bir yarış varsa, bu şu anlama geliyor:
ABD, İsrail’in vahşetine, soykırımına ve barbarlığına ortak olmak istemiyor.
Çünkü, en sonunda barış masası kurulacak ve nihai dünya düzeni masasına barış için çaba harcayanlar oturacak.
Gelinen noktada anlaşılan şudur: Kana eli bulaşmışlarla yeni süreç inşası mümkün olmayacak.
Netanyahu’nun hüsranı zaten bu nedenle çok uzakta değildir.
Türkiye, barış tesisinde yol haritası sunan, barışı sağlayabilen ve aynı zamanda barışı zorlayabilen askerî güce sahip yeni masanın esas aktörü olarak yeniden sahneye çıkıyor.