Yaşlanan Türkiye ve ‘gölge iletişim’
Türkiye yaşlanıyor.
Bugüne kadar hep bir dinamizm avantajı olarak gördüğümüz genç demografimiz maalesef yakın bir gelecekte bu niteliğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.
1980 ve 1990’lı yıllardaki nüfus artışları artık yerini nüfus durgunluğuna bırakmış vaziyette.
İstatistikler ve bilimsel çalışmalar doğurganlığın düştüğünü ve nüfus artış hızının demografik yenilenmeyi yakın bir zamanda tesis edebilecek düzeyde olmadığını gösteriyor.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın “2020 Yılı Yaşlı Nüfus İstatistik Bülteni” ne yani 5 yıl önceki çalışmaya bakınca dahi durumun ne kadar önemli olduğunun rapordan alıntılayarak gözden uzak tutulmaması gerektiğinin altını bir de biz çizelim;
“Ülkemizde yaşlı nüfus, 2010 yılında 5 milyon 327 bin 736 kişi iken son on yılda %49 artarak 2020 yılında 7 milyon 953 bin 555 kişi oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 1935 yılına göre 2,4 kat artarak 2020 yılında %9,5’e yükseldi. Yapılan nüfus tahminleri de yaşlı nüfusun artış trendini devam ettireceğini öngörmektedir. Nüfus projeksiyonlarına göre yaşlı nüfus oranının 2025 yılında %11, 2030 yılında %12,9, 2040 yılında %16,3, 2060 yılında %22,6 ve 2080 yılında %25,6 olacağı öngörüldü.”
Türkiye yaşlanma sürecine girmişken dünyanın birçok yerinde de aslında yaşlı nüfus oranındaki artışın ve nüfus artış hızındaki yavaşlamaların etkisi ciddi bir sorun olarak politik düzeyde masaya yatırılmış durumda.
Birleşmiş Milletler toplam nüfusunun %10’unun 65 yaşı geçtiği ülkeleri “Çok Yaşlı Nüfuslu Ülke” statüsünde ele alıyor. Kaynaklara göre Türkiye’de 2023 yılı sonu itibarıyla 65 yaş ve üzeri nüfus 8 milyon 722 bin 806 olurken, bu rakamla yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 10,2’ye çıkarak cumhuriyet tarihinde ilk kez çift haneyi gördü.
Yaşlı nüfustan çok yaşlı nüfusa geçilmesi Türkiye için demografik bir statü değişikliğidir. Burada altını çizmek istediğim ilk nokta; Türkiye dışarıdan bakılınca gençlik dinamizminin azaldığı görüntüsüyle karşı karşıya kalmasının önüne geçilmelidir.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın çalışmasındaki projeksiyonlara da bir arada bakınca 65 yaş üstü nüfusun artmasının aynı zamanda arkadan gelen demografinin de 65 yaş grubuna daha fazla yaklaşma eğiliminde olduğu şeklinde ifade edebiliriz.
Yani bizi yakın bir gelecekte bu demografik sıkışma karşısında bir takım sorunların beklediğini ön görmek zor olmayacaktır.
Toplumsal hayatta, sokakta özellikle gün içi saatlerde yaşlı nüfusun artık daha fazla görünür olduğunu, vakit namazlarından sonra yaşlı nüfusun cami etraflarındaki yoğunlaşmalarını ben de bir süredir gözlemleyenlerdenim.
Bu kadar büyük bir nüfusun yaşlı bloku olarak yoğunlaşmaya devam etmesi ve devam ediyor olacağı konusu; üzerinde ciddi, öncelikle bir fikrî mesai harcamamızı gerektirecek önemde.
Şimdi genç Türkiye’den yaşlı Türkiye’ye doğru giderken yeniden gençleşmenin, genç kalabilmenin ve yaşlanmayı Türkiye için bir fırsata nasıl dönüştürebileceğimizi konuşma zamanı.
GÖLGE İLETİŞİM
Konumuz yaşlanma ama bu konuya girmeden yazımı sonlandırmak istemedim. Bolu Kartalkaya faciasının ardından bir dezenformasyon tufanı tutturulmuş olmasını ve işin içerisine artık siyasetin üst kesimlerinin de dâhil olmuş olmasını ilgi, hayret ve büyük bir şaşkınlıkla karşılıyorum. Her bakanlığa “gölge bakan” atayan bir muhalefetin “gölge iletişimi”nin olması da gayet normaldir diye düşünmeye başladım. Gölge iletişimin ana temasının da her şart ve koşulda durmaksızın dozu artırılan bir dezenformasyon olduğunu tarihe not düşelim. Ayrıca muhalefetin dezenformasyon bağımlısı olduğunu da üzülerek ifade etmek isterim.