Tek kutuplu dünyada Türkiye’nin yükselişi ve Avrupa’nın krizi

Okuduğunuz Yazı
Tek kutuplu dünyada Türkiye’nin yükselişi ve Avrupa’nın krizi

İçerik

Son dönemde dünyada bir şekilde savaş devam ediyor. Bu savaşın adına, yeni bir ‘paylaşım savaşı’ diyebiliriz. Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı oldu, Soğuk Savaş dönemini de geçtik. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise Sovyetler Birliği, Gorbaçov sonrası dağıldı ve Rusya’nın Putin ile birlikte tekrar varlığını hissettirmeye başladığı bir dönemi yaşadık. Bizim komşularımız içerisinde, bir tarafta Rusya, bir tarafta Amerika Birleşik Devletleri varken; çift kutuplu bir dünyadan ziyade, biraz daha Amerika’nın öne çıktığı tek kutuplu bir dünyaya şahitlik ediyoruz. Trump ile birlikte de bu tek kutuplu dünya, kendisini çok daha net hissettiriyor.

Emperyalist küreselci Batı, Ukrayna lideri Zelenskiy’yi bir şov çocuğu olarak kullanıp Rusya’yı kışkırtarak savaş başlattı. Sonuç olarak, Ukrayna çok ağır bedeller ödeyecek. Ukrayna halkına, bu savaşın maliyeti insan kaybı olarak 600 binin üzerinde. Hatta bazı kaynaklara göre 1 milyonun üzerinde olduğu söyleniyor; bunlar çeşitli rivayetler. Savaşın ekonomik maliyeti ise Ukrayna’ya 500 milyar doların üzerinde. Bu büyük bir rakam. Trump’ın oradaki nadir elementlere çökecek olması söz konusu. Bazılarına göre bu değer 500 milyar doların da üzerinde. Gelecekte, enerji ya da buna benzer her alandaki tek ham madde nadir elementler olacak; lityum ve diğer elementler bunlara dâhil. Türkiye’de de var; Eskişehir’de, sanırım Çin’den sonra en büyük nadir elementlerin bulunduğu bir kaynak bulunuyor.

Ama ben bunu değil, daha çok Ukrayna’ya gaz verip bir ateşin içine atan Avrupa’nın düştüğü durumu anlatmak istiyorum. Avrupa, kendilerinin büyük ordusu olmayan ama NATO şemsiyesi altında istediklerini yapan, daha çok demokrat küreselci Amerika yönetimleriyle iş birliği yaparak Batı emperyalizmini dünyada net bir şekilde hissettiren bir bölgeydi. Ancak, son süreç itibarıyla Trump diyor ki: “Artık NATO’nun maliyetini üstlenmek istemiyorum, siz de elinizi cebinize atacaksınız.” Bu, Avrupa’daki birçok ülkeyi rahatsız etti. Nitekim, eskiden Osmanlı için Avrupa “hasta adam” benzetmesi yaparken şu an “hasta adam” ya da adamlar Avrupa oldu. Neden? Çünkü nüfusları yaşlanmış durumda. Evet, bizim de doğurganlık oranımız ciddi şekilde düşmüş olsa da Avrupa çok daha vahim bir durumda. Enerji krizi sebebiyle ve Çin’in otomotiv sektörünü domine etmesi nedeniyle Avrupa’nın büyük otomotiv firmaları; örneğin Volkswagen ve diğerleri, fabrikalarını kapatmak zorunda kaldılar. Almanya’nın sanayisinin lokomotifi olan Bavyera eyaleti, özellikle otomotiv sanayisinde dikkati çekiyordu ancak şu an fabrikalar kapanıyor, çalışanlar işten çıkarılıyor. Sadece Almanya’da değil, İngiltere’de de bir fabrika, bir marka, 2 bin kişiyi birden işten çıkarıyor. Sürekli işten çıkarmalar kendini hissettiriyor. Önümüzdeki dönemde yapay zekânın etkisiyle bu durumun daha da hissedileceğini göreceğiz.

Sayın Cumhurbaşkanımız, geçtiğimiz günlerde, Avrupa üyeliğinin stratejik önceliğimiz olduğunu; Türkiye’nin hak ettiği şekilde yer almadığı bir Avrupa’nın küresel bir aktör olarak varlığını sürdürmesinin zor olduğunu söyledi. “Açık söylemek gerekirse Türkiyesiz bir Avrupa güvenliği düşünülemez” dedi. Buna ilave olarak da ‘Dünya beşten büyüktür’ şiarıyla verdiğimiz mücadelede, sorun çözmenin; sorun üreten küresel sistemin yerine daha kuşatıcı bir yapının inşasının mümkün olduğunu söyledi ve küresel karar alma mekanizmalarının da tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini vurguladı. Sayın Cumhurbaşkanının, “Dünya beşten büyüktür” şiarıyla yapmış olduğu BM’deki konuşmasında, hegemon ülkelerin gözlerinin içine baka baka söylediği bu yaklaşım, bir noktada Türkiye’nin de karar alma süreçlerine dâhil olacak bir noktaya doğru evrildiğini gösteriyor.

Avrupa, tam üyelik noktasında Türkiye’ye yıllarca kapısını kapattı; imtiyazlı üyelik gibi çeşitli bahanelerle oyaladı. Merkel’in söyledikleri de hatırlanabilir. Şu an Almanya’da yeni seçim oldu ve birinci olan partinin genel başkanının Türkiye dostu olduğunu söylemek zor. Ancak, Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde askerî veri varlığı pek yok; askerî güç, caydırıcı güç var ama yeni nesil savaş teknolojisinde, savunma sanayisi anlamında Türkiye onları çok geride bıraktı. Savunma dergilerinin de bu konuda yaptığı birçok istatistik var. Özellikle Baykar’ın yaptığı İHA ve SİHA’larla geldiğimiz noktayı hepimiz takdir ediyoruz.

Dünyanın en büyük ordularına baktığımızda sıralama şu şekilde: ABD, Rusya, Çin, Hindistan, Güney Kore, Birleşik Krallık, Japonya ve Türkiye. Avrupa’ya, özellikle Almanya’nın ordusuna baktığımızda, Almanya’nın 180 bin askeri var. Avusturya’nın sadece 22 bin askeri var. Bazı ülkelerin asker sayısı 5 bin ila 7 bin seviyelerinde. Fransa biraz daha fazla; 230 bin askeri var. Hollanda’nın sadece 61 bin 302 askeri var, İspanya’nın ise 124 bin askeri var. Türkiye’nin ise 355 bin askeri var şu an. Biz yakın zamanda Hulusi Akar, savunma bakanı olduğu dönemde, asker sayısını biraz düşürdük; belki de düşürmek gerekiyordu. Askerlik süresinin kısalması gibi gelişmeler oldu. Ancak, yeni teknolojilerle donanmış Türk askerinin, birçok noktada caydırıcılığını hissettirdiğini görüyoruz. Başkomutan olarak Erdoğan gibi bir lider olduğu müddetçe bu çok daha farklı bir noktaya gidebilir.

Ben, önümüzdeki dönemde, eğer BM’nin varlığı devam ederse Türkiye’nin, daimî üyelerden biri olarak karşımıza çıkacağını söyleyebilirim. Erdoğan’ın liderliğini her anlamda hissedeceğiz. Uluslararası alandaki Türkiye’nin varlığı daha hissedilir bir noktada olacak. Eğer NATO’ya da söz konusu anlamda girerse Avrupa Birliği de Türkiye ile birlikte bu güvenlik mimarisini inşa etmek zorunda kalacak. Aksi takdirde, belki de Avrupa Birliği fiilî olarak bitmiş olabilir. Uzun refah döneminin bedelini Avrupa ödeyecek ama Türkiye’nin yükselişinin, her türlü kırılganlığa rağmen devam edeceğini düşünüyorum.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Hilmi Daşdemir