Trump’tan İran’a mektup…
Trump, başkanlık koltuğuna oturur oturmaz hiç ara vermeden tehditkâr bir üslupla yeni dönem politikalarını ilan ediyor.
Aslında bu, kontrolsüz bir saldırı siyaseti değildir. Bu siyaset tarzı Trump’ın karakterine uygun ve günümüz dünyasının acımasız paylaşım sürecinde ABD çıkarlarına hizmet ediyor.
Açıkça görünen bu tablo, tesadüfen oluşmuş değil, hedefleri olan planlı bir olgu ve algı birlikteliğidir.
Yani Trump, gerçekte de dengesizlik içinde denge inşasına inanıyor.
Latin Amerika, Kanada, Avrupa İttifakı, Ukrayna derken, Çin konusu açıkça devreye girdi.
Çin ile doğrudan savaş retoriği, resmî ağızlardan çıkmaya başladı.
Evet, Trump için Pasifik hesaplaşması olmazsa olmazdır.
Ancak içeriği ve formülü nasıl olacak, onun cevabı meçhul.
Çünkü bu sürece giden yolun güzergâhı, Trump’ın adım adım yaptığı hamlelerle şekilleniyor.
Trump’ın dediğine göre, İran’ın dinî lideri Hamaney’e mektup yazmış. Gerçi İran bu iddiayı doğrulamadı fakat dolaylı cevap verdi.
Trump’ın İran’dan şu talepte bulunduğu duyuruldu:
“Nükleer programdan çekilin!”
Günümüzde İran, sosyolojisi, siyasi realitesi ve ekonomik boyutlarıyla sorunlu dönemden geçiyor.
• Helikopter kazası veya suikast (ileride daha net anlaşılacak),
• Hamas lideri Haniye’nin İran’da katledilmesi,
• Başörtüsü konusunda toplumsal itirazların sokaklara yansıması,
• Millî kimlikler üzerinden yükselen gerilimler…
Bütün bunlar topyekûn İran için sıkıntılı dönemin işaretidir.
Ekonomik olarak girdiği girdap ise başlı başına bir makale konusudur.
Bunun yanında İran’ın, Suriye ve Irak merkezli şu ana kadar ortaya çıkan fırsatları değerlendirerek “Şii Hilali” odaklı genişleme politikası da Esad sonrası açığa düşmüş durumda.
Bu da Tahran’ı hayli panikletmiş görünüyor.
Trump’ın ilan ettiği mektup olayını tüm bu realiteler üzerinden okuduğumuzda hikâyenin tamamını anlayabiliriz.
Başta da vurguladığım gibi görünen o ki:
Trump, tüm eylemlerini Pasifik odaklı paylaşım üzerinden gerçekleştiriyor.
İran-Çin, İran-Rusya merkezli ittifaklar, Pasifik hesaplaşması için engel unsurlardır.
İran’ın içinden çıkan çatlak seslere baktığımızda da Trump’ın mektubunun zamanlamasının tesadüfi olmadığını anlıyoruz.
Siyonist Netanyahu’nun İsrail’i, Trump için âdeta İran konusunda kullanacağı koz gibi görünüyor.
Ve Trump, bu tehdidi sonuna kadar kullanacak, bunda şüphe yok.
Siyasi matematik kafasıyla süreci yönetmeye çalışan Trump için önemli olan sonuçtur.
Burada kastettiğimiz sonuç, ABD’nin kazanımıdır.
Trump’ın İran’a söylediği açıkça şudur:
“Ya anlaşırsın ya da anlaşmaya zorlanırsın!”
Peki, bundan ne mi anlamalıyız?
Uzun zamandır etnik kimlikler üzerinden çalışma söz konusu.
Bu konuda İsrail başaktör.
İkinci versiyon ise rejim değişimi.
ABD açısından bu versiyon daha manidar ama aynı zamanda daha maliyetli.
Trump, hesap-kitap odaklı baktığı için az maliyetli sonuca odaklanıyor.
Dolayısıyla ısrarla İran yönetimini tehdit üzerinden anlaşmaya zorlamak istiyor.
Yani Pasifik hesaplaşmasında İran’ı hangi cephede olacağına karar vermeye zorluyor.
Bu pazarlık kokan mektup esasında Trump için bir test.
Trump şu an savaş istemiyor.
Ancak Netanyahu’nun uzun zamandır İran’ın nükleer tesislerini vurma planlarını dillendirdiğini de gözden kaçırmamalıyız.
Olası Pasifik hesaplaşması, ciddi bir göç dalgası anlamına geliyor.
Bu nedenle Trump’ın hedefinde İran var.
İran’ın, böyle bir çıkmazdayken sürekli olarak Türkiye aleyhine eylemlerde bulunması da ayrıca bir akıl tutulmasıdır.
Özellikle PKK/YPG terör örgütleri konusunda hâlâ Türkiye’ye zarar vermeye yönelik tutum içinde olması, İran’a büyük bir hayal kırıklığı yaşatacaktır.
Komşuluk hukuku değerlidir.
Ama değerini bilene…
Türkiye, en zorlu dönemlerde bile bu hukuka ne denli önem verdiğini göstermiştir.
Ancak komşusunun camına taş atmaya devam eden bir yaklaşım, hiçbir zaman hayırlı bir sonuca ulaştırmaz.
Umarız İran, meseleye artık buradan bakmaya başlar…