Zalim galipken susan barışseverler(!)
Zulüm ortadan kalksın diye bir mücadele sürmesine rağmen “Savaşa hayır” bildirisine imza atanlar, Türkiye’ye Yunan askeri girince onları ellerinde Yunan bayrağı ile karşılayanların artıklarıdırlar!
Biz bu toprakların yabancısı değiliz; Afrin’in, Halep’in, Şam’ın, Kahire’nin, Mekke’nin “yabancısı” değiliz. Daha geçen yüzyılda “vali” ataması yaptığımız topraklar şayet “işgal” altındaysa bunun müsebbibi Türkiye değil, zihnini ve bedenini düşmana kaptıran acizlerdir!
Şimdi bu “acizler” yerine “milli bir irade” var!
“Siviller katlediliyor” yalanını en son Cizre ve Silopi’de gördük. 2 ay evvel Şırnak’a gittiğimizde oradaki insanların “huzuruna” şahit olduk. Siviller katledilmediği gibi, teröristlerin ellerinden kurtarılmıştı.
Şimdi sıra Afrin’de!
Ortada bir “katliam” olmamasına rağmen kendisine “meslek birlikleri” ismini veren kuruluşlar niçin “savaşa hayır” diyor? 170 güya kendini “aydınlanmış zanneden” insan niçin imza kampanyası başlatıyor?
Ya biz yalan söylüyoruz yahut onlar yalan söylüyor!
Biz kimiz, onlar kim?
Biz; milletiz, askeriz, mazlumların safında yer alanlarız, devletin sahipleriyiz!
Onlar; bu milletin içinde yaşamasına rağmen binlerce kilometre ötedeki ağababalarla iş tutan afedersiniz zihniyetleri gusül abdesti gerektiren karakterimsiler!
Bunlar “barışsever” değil, her yana “savaş” sokar!
Bunlar zalimler galipken susarlar, mazlumlar galipken güya “savaş karşıtı” oluverirler!
Türkiye ordusu geldi diye tankın önünde poz veren lastik ayakkabılı köylü kadınlar, demlediği çayı getiren genç gelinler, kurban kesen insanlar kimin yalan söylediğini ortaya koyuyor.
Evet, ortada bir savaş var; ancak bu sömürünün değil zulme karşı “hak bildiğini savunanların” savaşı!
Ülkemizdeki tüm doktorlar, diş hekimleri, mühendisler, mimarlar, avukatlar, muhasebeciler adına konuştuğunu zanneden “oda ve birlikler” niçin bu durumda?
Yani Türkiye ve mazlumlar lehine girişimler yapılınca neden karşı çıkıyorlar? Neden kuzu postuna bürünmüş birer kurt gibi saldırıya geçiyorlar?
Bunlara karşı “alternatiflerin” üretilmesi gerekiyor.
Aksi takdirde “ekmeğini” ülkemizin vatandaşları sayesinde yiyenler, maalesef gâvur türküsü çağırmaya devam edecek gibi görünüyor.
“YALAN HABERLERE DİKKAT”
Her savaşın “psikolojik” boyutları var.
Sosyal medya mecrasında yalan haberler sanki gerçekmiş gibi anında yayılabiliyor. Bunlara karşı uyanık olmak gerekiyor. Teröristlerin fotoğraflarını “masum vatandaş” gibi veriyorlar, “şehit olan Mehmetçik’imizi” de terörist gibi gösterebiliyorlar. Bu yöntem, zihinleri bulandırmanın en pratik yolu!
Bir de mesela Esad’ın bombaladığı yerleşimleri gösterip, “Türk askeri köyleri yaktı” gibi haberler gelebiliyor. Bunları bir tuşa dokunup hemen yaymadan evvel araştırma yapmak lazım.
Mücadele bir kere başladı mı senin yanına uğramadan gitmez!
Sen bu mücadelenin neresindesin?
Susmak bile bir işarettir, zalimce bir işaret!
Bazı insanlar “Amerika ile savaşabilir miyiz?” diye soruyorlar.
Savaştık ya! 15 Temmuz’da üzerimize tankları süren kişiler Fatih Sultan Mehmet’in torunları değil Benjamin Franklin’in veledleriydi!
Zaten illa “savaşalım” diyen yok; ancak bu soruyu soranların önemli bir kısmı insanların içindeki cesareti kırmaya çalışıyor. Biz en kirli savaşlardan bile yüzünün akıyla çıkan, mazlumun tek damla gözyaşına dahi kıyamayan bir milletiz, bu saatten sonra kimse cesaretimizi de ufkumuzu da kıramaz Allah’ın izniyle! Yeter ki “birliği” sağlam tutalım!