UYANAN DEV
“Bir varmış bir yokmuş” gibi başladı her şey.
Koskoca bir cihan imparatorluğu kuran, dünyaya adalet, insanlığa merhamet dağıtan bir millet varmış.
Adı Hun, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye olmuş, ama tarihte hep var olmuş.Gün gelmiş zaman değişmiş. Bırakın yıkılması, diz çöktürülmesi bile hayal edilemeyen bir dev uykuya yatırılmış.
Elleri ayakları bağlanmış yürümesin bir daha kalkmasın ayağa diye.
Ayağa kalkıp hesap sormasın diye. Derin uykuya yatırılmış zorla.
Yıllar değil on yıllar sürdü bu derin uyku.
Devin uyumasını fırsat bilip, elbise diker gibi, hamur yoğurur gibi, kendilerince bir milleti şekillendirmeye çalıştılar.
Geçmişle bağları kanata kanata kopartıldı acımadan.
Sahte korkularla, sistemli yalanlarla kandırdılar hep.
Tarihinden bahsetmek ayıp, geçmişiyle gurur duymak suç sayıldı.
Öğretilmiş bir çaresizlik ilkokul sıralarından itibaren ince ince kazındı hafızalara.
Başımıza taktığımız örtüden, dinlediğimiz müziğe kadar her alanda bir el hoyratça dokundu hayatın her alanına.
Tarihine yabancı, ceddinden bihaber, ne geçmişe bakmasına ne de gelecek için emin adımlar atmasına izin verilmeyen bir millet.
Kısaca Eski Türkiye diyelim bu yaşadığımız döneme. Eski, zira geçmişte kaldı. Ama geçmişte kalsa da eski kalıntılarının hala yeni Türkiye’ye köstek olmak için ölümüne mücadele edip, vesayeti diriltme çabalarına şahitiz.
Aslında dedelerimizden babalarımızdan duyduğumuz pek çoğumuzun da yaşayarak hissettiği kirli, sisli ve puslu bir dönem.
Kirli… Çünkü pek çok cana mal olmuş.
Puslu… Zira önümüzü bile görmemize engel olarak, geleceğimizi karartan bir süreç.
Ne demiştik? Öldürmeye güçleri yetmediği bir devi uykuya yatırdılar zorla.
Ne kafasını kaldırmasına ne de ayağa kalkıp hesap sormasına izin vermemek için yıllarca uyuttular zorla.
Uyuttular ama hafızasını silemediler ne yaptılarsa. Ne zaman gözlerini açacak olsa acımadan bindiler tepesine darbelerle, muhtıralarla, vesayet imparatorluğunun tüm kirli güçleriyle.
Niyetleri milletle bir olup Ülkeyi yükseltmek değildi. Aksine millete karşı milletin değerlerine karşı yürütülen bir savaştı.
İşte bu gün de yaşadığımız tüm sıkıntıların sebebi, devin uykusundan uyanması.Tüm korkuları tüm panikleri bu yüzden.
Masallarla masalların sahte kahramanlarıyla ülkeyi kandırıp yönetmek bir dönemin resmi ideolojisiydi aslında.
Onların çizdiği sınırlarda, onların gösterdiği hedeflere yürümemiz istendi.
Parti de onlarındı. Hükümet de onlardı. Hükümette olsa da son sözü söyleme hakkı millette değildi.
Bürokrasi kaleleri, bürokratları Eski Türkiye’nin askerleriydi.
Çağdaş uygarlık yolunda yürümenin tek yolu Vesayet güçlerinin çizdiği yoldan geçiyordu. Seçim, sandık, oy sadece göstermelik ritüellerdi.
Siyasetten, sanata, eğitimden, bürokrasiye her alanda millet adına söz sahibi onlardı.
Yıllarca sürdü bu düzen.Yıllarca ve acımasızca.
Geçmişin parlak tarihiyle, bilime, medeniyete, insanlığa yön veren rolünü tekrar üstlenmesine izin vermediler milletin.
Marşlarla, sloganlarla bastırdılar seslerini.
Vesayet imparatorluğunun sorgulanmasına asla izin vermediler.
Ne zaman ki gözünü açmaya dursun bu millet. Hemen geldi müdahale.
Darbelerle, muhtıralarla periyodik olarak dizayn ettiler siyaseti. Siyaset üstünden de ülkeyi ve milleti.
Milletin tercihleri rahatsız etti onları. Milletin adamlarını düşman saydılar kendilerine. Düşman saydıklarını yok etmekten çekinmediler tabii.
Bazen millete korku salmak için idam ettiler. Bazen de suikastler girdi devreye.
Kardeşi kardeşe düşman etmek, mezhepi mezhepe kırdırmak için her yolu denediler.
Başımızı kaldırmaya, gözümüzü açmaya izin vermediler yıllarca.
Terörle korkutmaktan, kardeş kanı akıtmaktan hiç utanmadılar.
Teröre yön veren de onlardı. Terörü bitirmek için darbe yapanlar da.
Devin uyanması en büyük korkularıydı.
Öğretilmiş çaresizliği sonuna kadar kullanmaktan hiç çekinmediler.
“Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır” sözünü hiç hesap edemediler. Ne göklerden gelen kararı ne de milletin duruşunu.
Uyuyan, uyutulan devin uyanışı ve milletin özüne dönmesi bu gün yaşadıklarımız.
Tarihimizin anlatılmayan gerçeklerini, itibarsızlaştırılan kahramanların gerçek öykülerini öğrenmek için neredeyse 1 asır bekledik.
Kut’ül Amare zaferiyle İngilizlere diz çöktürmenin gururunu yaşamayı çok gördüler bize.
Küçücük beyinlere yıllarca Abdülhamit “Kızıl Sultan” diye kazıdılar hafızalara. Onun dehasını anlatıp, stratejik derinliğini öğretmek istemediler.
Millete, milletin değerlerine düşman Eski Türkiye’nin sadece bir sayfası bu.
Sandığın gücüyle, milletin teveccühüyle 2002 den beri yaşadığımız süreç bir milletin yeniden uyanış destanı gibi.
Vesayet kalelerinin bir bir yıkılmasına, terörle, kaosla, enflasyonla tehdit edilip atağa kalkması hep engellenen bir milletin neleri başarabileceğine hep bu süreçte şahit olduk, oluyoruz.
Darbelerden korkmayan, muhtıralara geçit vermeyen, ülkeyi hizmetlerle donatan, kendi helikopterini, tankını, tüfeğini yapıp, uzaya kendi uydusunu gönderen bir ülke hepimizin ortak hayaliydi.
Mazlumların sesi olmak, çocuk katillerine “One Minute” diyebilmeyi hayal edebilir miydik?
Ya da dünyanın gözünün içine bakarak “Dünya Beşten Büyüktür”
diyebilmeyi!
GEZİ vandallığına geçit vermeyen bir devlet duruşunu görmek için çok bekledik.
17-25 Aralık ihanetiyle milleti yeniden Eski Türkiye’nin kirli ve puslu günlerine götürmeyi hayal edenlere hak ettikleri dersi verebilecek bir gücü hayal edebilir miydik?
Teröristlere dağları dar edip, hendeklere gömecek bir Türkiye’yi görmek için çok bekledik.
Millete karşı yapılan her operasyonu savuşturan, millete yöneltilen her tehditi yok edebilen bir devleti hayal edebilir miydik?
Biz sadece hayal edip hayallerimizi gerçekleştirmekle kalmadık. Bir millete kefen biçenlerin hayallerini de yıkacak güce sahip olduğumuzu gösterdik tüm dünyaya.
15 Temmuz’da ülkenin gördüğü en alçak, en kanlı en donanımlı bir darbe ve işgal girişimiyle millete diz çöktürmeyi hayal edenlere canımızla, kanımızla dur dedik.
Dur demekle kalmayıp darbe girişiminden 40 gün sonra El Bap’ı teröristlerden temizleyecek bir Türkiye ile gösterdik gücümüzü.
Yıllarca bu millete hayal kurmayı çok görenler gene boş durmuyor elbet.
Uyanan devi tekrar uyutmak da onların hayali. Artık o kadar belli ki niyetleri, kendilerini gizleme gereği bile duymuyorlar.
İşte bir devletin beka mücadelesini engellemeye çalışan dış güçleri biliyoruz. Peki ya içimizdekiler?
Milletin dualarla koruduğu ordumuzun operasyonlarını itibarsızlaştırmak isteyen bir güruhun, adına siyasi parti denilen bir organizasyon çatısı altında toplanıp askerimize kurşundan ağır iftiralar atmasına ne denilebilir?
Allah hiç kimseyi kendi ülkesinin FETÖ ile, PKK ile DAEŞ ile PYD ve YPG ile mücadelesinden, bu mücadelede kazandığı başarılardan rahatsız olacak bir duruma düşürmesin!
Ana muhalefet partisinin Afrin konusundaki duruşunu ne millet ne de tarih affetmeyecektir.
Yazıya “ Bir varmış, bir yokmuş” diye başlamıştık. Yine masal sözleriyle bitirelim.
Bir varmış bir yokmuş.
Evvel zaman içinde,
Terör sevicileri parti içinde,
Milletin çocukları Afrin’de iken,
Bir parti varmış mecliste.
Milletin gözüne baka baka ihanet türküleri söylermiş.
Gökten 3 füze düşmüş
Biri El Bap’a
Biri Afrin’e
Biri Münbiç’e
Ama gökten vicdan düşmezmiş masallarda bile.
Utanma duygusu satılmazmış pazarda.
Masallar bile kabul etmezmiş böyle bir ihaneti.
Tahsin Yıldız