Yapanın yanına kar kalmasının asıl zararı
Korkunç haberler var medyada. Görünce insanın sırtından ciğerine sancı giriyor. Çocuğu taciz etmiş, çocuğa tecavüz etmiş, akrabasını kıskanıp çocuğu 7. katın penceresinden atmış…
Bunlar geçen ay aniden ortaya çıkmadı, dünya denilen ürkütücü sahada hep vardı böyle trajediler. “Alışalım artık” diye söylemiyorum bunu; kaç bin senedir niye çözemedik acaba demek istiyorum. Her okuduğumda kendimi suçlu hissediyorum, sanki o çocukları ben koruyamamışım, onların bana ihtiyacı varken ben kendi derdimle oyalanıp, hata etmişim gibi geliyor bana.
Herkesin aklına gelen benim de aklıma geliyor; “Yapanın yanına kar kalıyor, o yüzden azalacakken giderek artıyor” diyorum ben de. Bir kaç gündür İslam Hukuku ve İslam tarihine özellikle bu mevzular için kafa yoruyorum. Geçmişin belgeleri ne çareler bulmuşlar diye bakıyorum. Evet, tarih boyunca böyle trajediler olmuş ve her seferinde insanlar suçluların idamını istemişler. İdam çare olur mu peki?
Elbette kısasta hayat vardır, kısas ıslah eder, kısas intikam denilen iltihaplı yaraları kurutur, kısas adalettir, kısas hakikatin en temiz halidir. İşte tam burada bilgeler binlerce yıldır hep bir ağızdan şunu da söylemişler kısasın peşine; suçluyla mücadele edilmez, suçla mücadele edilir. Suçluya ceza vermek adalete dairdir lakin derdi çözmeye dair değildir.
Çok geç olmadan 2. Dünya savaşı sonrası bugünkü güncel şeklini almış Roma Hukuku ilkelliğine karşı belgelerin ısrarla tekrar ettiği uyarılara kulak vermeliyiz.
Toplumsal ahlak topyekündür. Suçlu şahıstır lakin suç toplumsaldır. Suç, işleyenin yanına kar kalırsa toplum yaralanır ve o yaralardan intikam adında bir iltihap akar. Suç, işleyenin yanına kar kalırsa suça meyilli meşrepler suça teşvik edilmiş olur.
Kanunlar suçlu cezalandırmasını kamunun intikamını almak için değil adaleti tesis edip suçu ortadan kaldırmak için icra ederler. İnfial, halkın adalet sisteminden umutsuzluğunun bir sonucu olduğu kadar, halkın sesiz olması da suçluda ki çürümenin halka bulaşmış olmasındadır.