KİM BUNLAR?
Bizi Fransızdan, İngilizden, Almandan ya da Amerikalıdan ayıran şey kalbimizin atış sayısı değil, duyuşudur.
Olaylara bakışımız, insanlara yaklaşımımız, haksızlığa öfke, mazluma merhamet, zalime isyan, hep bu duyuşun yansımasıdır.
Yüzyıllardan beri nesilden nesile taşınarak günümüze kadar ulaşıp manevi dünyamızı şekillendirmiştir bu görünmeyen hazine.
Yani toplumda asgari müştereklerde birleşmek için temel olguların ne olduğu konusunda bize rehberlik eder.
Her dönem bizi biz yapan değerler konusunda tartışma yaşansa da sonunda kazanan hep milletin vicdanında şekillenen sağduyudur.
İşte son dönemde bu değerlerin, ortak duyuşun nasıl da erozyona uğratıldığının hüznünü yaşıyoruz.
Göç edemeyen leyleklere vakıf kuracak kadar hoşgörülü bir geçmişin güzelliğini, ölümden kaçarak bize sığınan Suriyelilere kucak açmamıza itiraz edip geri, yani ölüme göndermek isteyenlerin çirkinliğiyle nasıl bağdaştırabiliriz?
Sahi bize ne oldu?
Bu kronik vicdan kaybı hastalığının tedavisi var mı acaba?
Ya da tıpkı organ nakilleri gibi, vicdan nakli yapabilecek bir cerrah bulabilir miyiz?
Alnı secdede vicdani Pensilvanya’ da kiralık güruhun, dilinde dua, elinde bayrak olan yüzlerce masumu gözünü kırpmadan katletmesini kabullenmek çok zor.
Tıpkı devletin beka mücadelesini “işgal” diyebilecek kadar vicdan körlüğü yaşayanları anlayamadığımız gibi.
Tüm bu yaşananlar aslında son yüzyılımıza damgasını vuran yabancılaşmanın ve değerlerimizden kopuşun acı sonucu.
Sözlerimize başlarken bizi diğer milletlerden ayıran değerlerin olduğundan bahsetmiştik.
Sahiden öyle mi?
Sesi çok çıktığı için haklı olduğunu düşünenlerin, milletin sinir uçlarına nasıl da acımasızca saldırdıklarına bir bakalım.
Türkiye dışındaki ülkelerin kendi menfaatleri çerçevesinde bizi eleştirmesine, hatta bize düşmanlık etmelerine bile mazeret bulmak mümkün.
Ama kendi değerlerine Fransız olanlar!
Batı karşısında ezik müstemleke aydınları!
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’ la, CHP’ li Aytuğ Atıcı’ nın Türkiye düşmanlığında birleşip Zeytin Dalı operasyonunu hemen hemen aynı cümlelerle “işgal” olarak nitelendirmesini buyurun açıklayın.
Terör örgütüyle aynı dili kullanan HDP’ nin de bu operasyona “işgal” demesine ne demeli?
İhanetin 3 atlısı doludizgin geliyor üzerimize.
Hani ortak paydalarımız?
Hani bizi biz yapan değerler?
Eyfel kulesinden hep birlikte Türkiye’ ye hakaret etmelerine gülüp geçelim mi? Yoksa hesabını mı soralım ihanetin?
Örnekler o kadar çok ki.
İki kadın portresi sunalım size.
Biri Avrupa’ dan diğeri Türkiye’ den.
Onların da ortak noktası Afrin operasyonu.
Biri diyor ki “Biz Afrin’ i sınırlarımıza katmak için mi gittik?
Masum gibi görünen buram buram algı kokan bu soruyu bir tık öteye taşımak diğer kadının görevi.
O da “ Türkiye’nin Afrin operasyonunu şiddetle kınıyorum” diyerek bu pası gole çevirir kendince.
Birinin adının diğerinin soyadının ilk harfinin M olması tesadüf olsa da, Türkiye’yi karalamak konusunda birbirlerinden farklarının olmaması planlı bir eylem.
Meral’ in “İyi” liği Merkel’ le kanatlanmış mı diyelim bu duruma!
Ama sizin de içinizi acıtmıyor mu bu örnekler?
Neden kendi değerlerine, doğduğu, büyüdüğü, ekmeğini yediği ülkeye bir Fransız kadar, Alman kadar yabancılaşır bir insan?
Neden?
Çocuklarımıza güçlü ve güvenli bir ülke bırakmak için kanla canla verdiğimiz mücadeleyi tökezletmek, hakaret etmek, ülke düşmanlarıyla aynı paydada buluşup ortak bir algıyla üstümüze üstümüze gelmek!
Yedi düvele karşı verdiğimiz İstiklal Savaşını bitirdik zannediyorduk.
Ama gördük ki bitmemiş.
Öfkelerini, kinlerini diri tutmuşlar hep.
Dedik ya onların Türkiye düşmanlığını anlayabiliriz en azından.
Ama ülke düşmanlarıyla aynı cephede, aynı terör yanlısı dille, aynı cümleleri kurarak, benzer algı operasyonlarına tetikçilik yapanları anlamak mümkün değil.
Adları, ülkeleri farklı farklı olsa da kendilerine aydın ve akademisyen diyen algı silahşörlerinin Türkiye düşmanlığı manifestosuna imza atmaları koordineli ve planlı bir eylem.
Noam Chomsky’ le Hüsamettin Cindoruk’ u,
Debbie Bookchin’ le Zülfü Livaneli’ yi kardeş yapan evrensel değerlere duyulan saygı değil.
Aksine küresel güçlerin Türkiye üzerinden dünyayı dizayn etmek için yürüttükleri kirli ve kanlı bir savaşın, Türkiye’ ye duyulan kinin ifadesidir.
Bu savaşın en önemli cephesi en güçlü kalesi ülkemiz.
Yine soralım usanmadan bıkmadan.
Yurt dışından her kelimesi nefret kokan Türkiye düşmanı bir Afrin bildirisine imza atanları nefretle kınıyoruz.
Peki aynı bildiriden daha ağır hakaretler içeren bir metni Ülkemizde hazırlayıp hiç utanmadan imzalayanlara ne diyeceğiz?
Hani bizi biz yapan değerler?
Konu Vatansa gerisi teferruattır sözünü kime hatırlatacağız?
Küresel güçlerin modern devşirmeleri olarak bize, değerlerimize, birliğimize, beraberliğimize saldırmalarını savuşturacak güce sahibiz çok şükür.
Sahte değerleri insanlık manifestosu olarak dayatıp,
Ülke düşmanlığını demokratik özgürlük kisvesiyle perdelemelerini yemiyoruz artık.
Gerçek yüzlerini gördük, çirkin emellerini biliyoruz.
Ama bir gerçeği de göz ardı etmememiz lazım.
Yüz yıl öncesinden zihinlere ektikleri tohumların hasatını yapıyorlar.
Adı bizden, görüntüsü bizden, Anadolunun kültür ikliminde büyümüş ama değerlerini almamış, almasına izin verilmemiş bir kitle var karşımızda.
Kalpleri vardır anlamazlar… Bakarlar ama görmezler… Kulakları vardır işitmezler.
Tek ortak noktamız tutuğumuz futbol takımının galibiyet sevincini kutlamayla sınırlı.
Adetlerle, törelerle, kültürel değerlerimizle taban tabana zıt bir düşünce sisteminin gönüllü askerleri var karşımızda.
Bazen bir siyasetçi…
Bazen akademisyen…
Bazen de sanatçı, mimar, mühendis, gazeteci ya da üniversiteli.
Ama hepsinin ortak yanı milli duyuşlarının olmaması.
Sistemli bir organizasyonun proje elemanları olarak toplumsal hayatın her alanında köşe başlarını tutmuş durumdalar.
Hükümetlerin değişmesi, darbeler, muhtıralar, ekonomik çöküşler hiç etkilemiyor bu proje insanlarını.
Bize rağmen bize ait olmayan değerleri, düşünce sistemlerini dayatmak ve adeta misyoner zihniyetiyle faaliyette bulunmak ortak özellikleri.
Ülke menfaatleri, devletin bekası, milli birlik ve beraberlik, güçlü bir Türkiye onlar için modası geçmiş ve çağdaşlık kriterlerine uymayan söylemler.
İşte bu yüzden tek devlet, tek bayrak, tek vatan, tek millet diye çırpınan Erdoğan’a düşmanlar.
Küresel güçlerin kucağında maymunluk yaptıklarından 15 Temmuz teröristlerine karşı milletin sokaklara akmasını, geri kalmış toplumun çağdışı tepkisi olarak görmeleri bundan. Çünkü ülkelerine yabancılar…
Ülkeyi kültürel ve zihniyet olarak işgal etmiş olan küresel güçlerin kuklası olmak zorlarına gitmez ama Afrin’ de şehit olan evladının tabutunu omuzlayan babanın sessizce “vatana feda olsun oğlum” sözüyle alay edecek kadar alçalabilirler.
Aydın olurlar, akademisyen olurlar, sanatçı olurlar, kurucu partili olurlar, parti kurdurulurlar, siyasetçi, gazeteci her şey olurlar ama sadece, Anadolunun manevi güzelliğini taşıyabilecek bir ‘İNSAN’ olamazlar.
O yüzden bize ve bizim değerlerimize hep Fransız kalacaklar.