Erdoğan’a oy verip, AK Parti’ye vermemek, AK Parti’yi değil, Erdoğan’ı cezalandırmaktır
“Hayır”cıların 16 Nisan Referandumundaki en önemli eleştirisi, “Parlamento işlevsiz hale getiriliyor” iddiasıydı.
Oysa tam aksine Meclis, iktidarın tahakkümünden kurtarılıyor, yasama “bağımsız” oluyordu.
Artık cumhurbaşkanı ve milletvekili seçiminde farklı tercih kullanma yolu açıldı.
Yani parti liderini yürütmenin başına getirmek için eskiden olduğu gibi partiye oy verme zorunluluğu ortadan kalktı.
“İşlevsiz parlamento” kıymetlendi!
Cumhurbaşkanlığı seçimini daha aday belirlerken kaybeden muhalefet, şimdi yeni sistemin getirdiği bu açılımı kullanarak Erdoğan’a parlamento üzerinden darbe yapmaya hazırlanıyor.
CHP, SP ve İP’in; HDP takviyeli son planı, “Ya 2. turda Erdoğan’ı devirmek, ya da parlamentoda çoğunluğu alarak etrafını çevirmek”ten ibaret bir “vesayet kamikazesi”dir.
Şer cephesinin bu “Erdoğan’ı devirme aşkı” kuru bir intikam hırsından ibaret değildir.
“Diktatör” zorlamalarının, Kılıçdaroğlu’nun diktatörlükleri yanında ne kadar absürt kaldığını dikkate alırsak, Erdoğan’ın şahsının değil, yürüttüğü milli seferberlik hamlesinin engellenmeye çalışıldığı daha iyi anlaşılır.
Asıl hedef İslam’dır
İngilizler Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak için üç asır çalıştılar ama ancak içeriden satın aldıkları “bizden olmayan bizimkiler” sayesinde sonuca ulaştılar.
Sonrasında yaşadığımız bütün darbeler ve ulusal felaketler de yine Haçlı-Siyonist ittifakının uzaktan kumandalı operasyonlarıydı.
15 Temmuz’da hezimete uğrasa da, dışarıdan ve içeriden devam eden bu saldırılarda asıl hedef İslam’dır.
Zira, Müslüman Türkiye’nin, demokrasi ve kalkınmada da göz kamaştırması, Haçlı-Siyonist blokunun İslamiyet’i itibarsızlaştırma çabalarını boşa çıkarmaktadır.
Zaaf büyük vebaldir
Bu şer ittifakının bu dönemdeki hedefi Erdoğan ve AK Parti’dir.
Ama bu harekete milletin teveccühü devam ettiği sürece, “çatı” gibi “kapı” da sağlamsa ve düşmana kimse içeriden kapı açmazsa bu saldırıların hiç önemi yoktur.
Bu yüzden “en büyük istiklal harekâtının lideri Erdoğan’a yoldaşlık yapmak” gibi tarihî bir misyon yürüten AK Parti’nin, bu desteği zayıflatacak bir zaafa düşmesi de tarihî bir vebal olacaktır.
Lider ve parti ayrı değerlendirileceği için, artık liderin karizması partinin hatalarını örtemeyeceğinden, çıkarcı veya kripto enfeksiyonların ateşi partiyi yakar ve bu da istiklal mücadelesini zaafa uğratır.
AK Parti’nin imtihanı
Muhalefetin “Parlamentoya kilit vuruldu” yaygarasının aksine, tarihinin en kritik görevini yürütecek olan AK Parti grubunun oluşturulması da en hassas konudur.
Yeni FETÖ tehdidi, konumlarını korumayı başaran “ölü” FETÖ’cülerdir.
Onun için aday adaylarının özellikle 17/25’in çok çok öncesindeki duruşuna bakılmalıdır.
Her partilinin milletvekili olması mümkün değildir. “Dengeleri korumak” gibi eski Türkiye gelenekleri de bir kenara bırakılarak, hak edenler aday listesine alınmalıdır.
Zira, yeni sistemin parlamentosunda liyakata daha fazla ihtiyaç duyulacaktır.
Aday yapılmadığı için küsecek bir partili, ne kadar kısa sürede uzaklaşırsa parti için o kadar iyidir.
Uyarı değil, darbe…
Seçmenlere gelince…
24 Haziran, “AK Parti’nin kusurları” ölçü alınarak karar verilecek bir seçim değildir.
Basit sürtüşmeler sebebiyle 24 Haziran’da “Reis”e oy verip, partiyi cezalandırmaya (!) kalkanlar, aslında Türkiye’yi ağır cezaya çarptıranlardır.
Ancak AK Parti’de gizlenmiş FETÖ mankurtları ve kendi çıkarı için Türkiye’yi feda edecek kadar bencil olanlar böyle davranabilir.
Şer cephesi bütün hesaplarını, “AK Parti’deki küskünlerin oyunu almak” üzerine kurarken, bu ucuz oyuna teslim olmamak, her şeyden önce onur meselesidir.