Bugünleri Anlamayanlara Kurtuluş Savaşı’nı Nasıl Anlatalım?
Eğer bir imparatorluk bakiyesi iseniz ve torunu olduğunuz imparatorluk Osmanlı gibi milletleri içinde barındıran ve bulunduğu coğrafya ümit huzur ve kardeşlik aşağılayan bir imparatorluk sağ ve hele bu imparatorluğun topraklarının altında dünya petrol rezervinin v’sı bulunuyorsa, daha önemlisi 21. yüzyıl ve sonraki yüzyılların en önemli enerji kaynağı olacak olan bor bulunuyorsa başınıza her şey gelir. Gezi olayları gelir. Kobani olayları gelir. Hendek faciası gelir. Askeri ültimatomlar gelir. 15 Temmuz gibi bir bölücü faaliyet gelir sizi asla rahat bırakmazlar sizi asla kendi başınıza bırakmazlar.
Bugünlerde daha 1960’lardan beridir alışkın olduğumuz askeri darbelerin daha doğrusu askerlerin darbe kelimesini yan yana koymayalım gönlümüzdeki askere karşı olan sevgiyi halel gelmesin bölücü darbelerin huzur bozucu ve yıkıcı darbelerin en sonuncusu 15 Temmuz mu zannettiniz, hayır değil, devamı var fakat Türkiye’nin büyümesine ve coğrafyasına hakim bir ülke olmasına asla razı olmayacak olan güçler 15 Temmuz’un değişik bir versiyonunu bu sefer tankla topla yapılan değil parayla dolarla yapılan türünü uygulamaya soktular ekonomik sıkıştırma…
Aramızdan bazıları bizimle aynı ekmeği yiyip, aynı suyu içip, aynı havayı soluyan ama Tayyip gitsin de ne olursa olsun deyip ülkenin bölünmesine bile razı olan bazıları ülkemizin içinden geçtiği ekonomik darbe sürecini iyi okuyamıyorlar. Bu durumu hükümetin başarısızlığı olarak görüyorlar. Tıpkı bundan 97 sene evvel var olan sıkıntıların halledilmesindeki gecikmelerden Mustafa Kemal Paşa’yı ve silah arkadaşlarını sorumlu tutan cahil tuzu kuru İstanbul zibidileri gibi…
Son Osmanlı hükümdarı Sultan Vahideddin Han’dan padişah kadar yetki ve o günkü şartlarda iyi denebilecek kadar maddi yardım aldıktan, Padişah’la omuz omuza Yıldız Hamidiye Camii’nde cuma namazı kıldıktan ve Kur’an-ı Kerim üzerine el basıp yemin ettikten Sonra çıktığı kurtuluş mücadelesi belli bir yere geldi tıkandı.
Düşman Kütahya Eskişehir bozgunundan sonra Ankara Polatlı’ya kadar girdi. Top sesleri Meclisin içinden duyulur oldu. Öyle ki Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Güvenlik açısından Kayseri’ye taşınması ile gündeme geldi.
İşte o günlerde düşmana karşı geri adım atmamayı “Ya Ölüm Ya İstiklal” diyerek düşmana karşı helalleşerek yürümeyi candan aziz bilen tam bağımsız hayatı her şeyin üzerinde bilen ve batı ile ancak direnerek mücadele edileceğini düşünen Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki bir grup vatanperver geri çekilmeyi bırakın Türkiye’yi tehdit eden dış güçlerin üzerine bir gün önceden daha kararlı gitmeye başladılar.
Düşman çok imkan yoktu parasızlığın yanına bir dahasızlık ve silahsızlık da eklendi. Ama yine de bir adım geri atmak batıya boyun eğmek, Diz çökmek hiç akıllarına gelmedi.
Herşeyleri bitti halka döndüler bize yardım edin evinizde ocağınızda ne varsa bir kısmını bize verin bizimle paylaşın ekmeğinizi kıyafetinizi çorabınızı silahınızı hülasa ne varsa bizimle paylaşın dediler ve bu halka dönüş harekatına Tekalif-i Milliye dediler.
Halk tıpkı bugünkü gibi bu güzel çağı ya uydu elinde avucunda ne varsa yarısını orduya verdi ordu halktan aldığı bu destekle ve moralle düşmana bir kere daha vurdu ve bir kere daha bazen ileri gitti bazen geri ama asla diz çökmedi.
Sakarya öncesi halka bir kere daha başvuruldu bu sefer halkın elinde avucunda ne varsa hepsi istendi. Halk tereddüt etmeden verdi ve halkın feraseti ordunun ve başındakilerin dirayeti ve Allah’ın sayesinde düşman bu topraklardan ebediyen gönderildi ümmete ve coğrafya ümit olan Türkiye cumhuriyeti kuruldu.
İşte o günlerde Meclis’ten yapılan elinizde bulunan her şeyin yarısını ve sonra tamamını bize verin çağrısına halkın büyük bir kısmı uyarken tıpkı bugün olduğu gibi bazı çatlak sesler paşayı Meclisi orduyu zaman geçirmekle oyalanmakla başarısızlıkla, beceriksizlikle itham etti.
İşte o gün yardım etmek yerine milletin başındaki adamın emrine uymak yerine milletin başındaki adamı ve ekibinin suçlayanların fedakarlık yapmak noktasında bahane arayanların torunları bugün dolar üzerindeki spekülasyonları Türkiye’ye diz çöktürme çalışmalarını ve en önemlisi;
“Ya İstiklal Ya Ölüm” parolasının bugün devlet başkanımız başkomutanımızın yani Recep Tayyip Erdoğan’ın dediği;
“Ya Olacağız Ya Öleceğiz” Şeklinde hayatta sokmuş olduğunu hiç anlamadılar.
Şimdi biz 1919’da başlayıp 1923’te biten milli mücadele harekatı’nı ve orada halka verilen mesajı anlamayanlara bugün başımıza gelenleri bugün oynanan oyunları nasıl anlatacağız?