İran’dan notlar ve Türkiye’nin önlenemez yükselişi
Tahran Mehrabad Havalimanı’na indiğimizde Putin’in de az önce geldiğini gördük. 3’lü Liderler Zirvesi’nin canlı yayınlanacağını kimse bilmiyordu. Tahran’da belki ilk kez bir “Liderler Zirvesi” tümüyle “canlı yayında” verildi. Şaşırtıcı olsa da bazı hususların “net görülmesi” açısından hayırlı oldu. Zirveyi herkes izlediği için tekrar anlatmaya gerek yok.
Türkiye’nin bu zirvelerde “dinleyici” konumda olmadığını, önceden hazırlanmış maddelerin “onaylayıcısı” olmadığını bir kez daha gördük. Önüne konulana “evet” diyen Türkiye geride kaldı!
“İSLAM DÜNYASI’NIN GÖZÜ
ERDOĞAN’DA”
Recep Tayyip Erdoğan’ın “insanı önceleyen” bir Zirve Maddesi için nasıl son ana kadar tabir-i caizse pazarlık yaptığını, ısrar ettiğini gördük.
İnsanlar evinde otururken, otobüsle işe giderken, akşam pişireceği yemeği düşünürken, hafta sonu hangi filme gideceğinin hayalini kurarken işte bir lider de “toplum için” geleceği kuruyor!
“İslam’ın son kalesi Türkiye” deniyordu!
İşte Tahran Zirvesi ve Başkan Erdoğan’ın “İdlib’te elimiz kolumuz bağlı oturmayacağız” sözü Lübnan’dan Irak’a, Cezayir’den Katar’a kadar tüm İslam Dünyası için “katliamları durduracak ülke Türkiye” noktasında vücut buldu. Avrupa’da ise İran ve Rusya’nın sivil halkı görmemesi dikkat çekerken, Türkiye’nin insani çabaları ön plana çıktı!
Peki, Türkiye ne yapıyor? Burası önemli; birileri övecek yahut birileri kınayacak diye asla geri adım atmıyor, hareketlerimizi “dünyanın ağababalarına göre” dizayn etmiyoruz. “Dünya 5’ten büyüktür” sözü BM Genel Kurulu’nda söylenmiş olmanın ötesinde tüm yeryüzünde yankı bulacak bir ifade olarak Türkiye Devleti’nin temel damarları olmuştur.
Yıllarca “Dünya bizim için ne söylüyor” diye bakıp durduk. Devran dönüyor ve yakın tarihte dünya bize dönüp, “Türkiye bu konuda ne düşünüyor” diye bakacak ki zaten bakmaya başladılar. Türkiye artık “ne söyleyeceği merak edilen ülke” noktasına geldi. Millet rehavete düşmeyip önüne bakarsa bu çıkış asla durdurulamaz bir yükseliştir.
“BİR TÜRK AYDINI VE
BİR TÜRK SİYASETÇİSİ”
Bence “vakit o vakit”tir! İşte nihayet bu çağda Türk aydını ve Türk siyasetçisi milletin ruhuna denk gelecek şekilde ufku açık hale gelmiştir. Alev Alatlı ve Bekir Bozdağ’ı birer değerli numune olarak sunmak yerinde olur.
İnsanların söylemeye çekindiği ifadeleri çok net dile getiren bu gibi isimleri toplum olarak sonuna kadar desteklemeliyiz. Bugün destek vermezsek yarın “söz söyleyecek” kişileri bulamayız. Bakın ne söylüyorlar:
ALEV ALATLI: HELALLEŞMEK
MAHKEMEDE DÂVÂ KAZANMAKTAN
DAHA ÜSTÜN OLMALIDIR
“Çünkü her yasal hak helal değildir ve olamaz. İmar ruhsatı olan müteahhit şehrin ufkuna tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur, ama yaptığı helal değildir. Bir kalem darbesiyle atar ergenleri sokağa döken yazar, alevler afakı sardığında suç mahallinde değilse, olayları evinden seyrettiğini ispat edebiliyorsa yasal olarak suçsuzdur ama helal değildir yaptığı! En yaman toplum projesi helal olanı yasal olanla örtüştürmek olsa gerektir. Yasaların tanıdığı haklardan insanlık veya Allah adına feragat etmenin garipsenmediği bir yeni düzen getirmek zorundayız. Bir medeniyetin sevgi ve nefs terbiyesi dumura uğramış, manevi enerjisi tükenmişse o medeniyeti ne Birleşmiş Milletler tüzüğü, ne Helsinki Beyannamesi, ne AİHM mevzuatı ne de en üstün silahlar kurtarabilir.”
BEKİR BOZDAĞ: FETVALAR
YASAYA GÖRE DEĞİL KUR’AN’A
GÖRE VERİLİR
“Fetva verilirken bugünkü pozitif hukuka göre fetva vermiyorlar. Çünkü Anayasa ve yasa bunlara dinin temel kaynaklarına göre fetva vermesini emrediyor. Kur’an’a ve İslam’a göre verilen cevap sizin hoşunuza gitmeyebilir, başkası onu eleştirebilir veya bir kanunla bu çelişebilir. Yani Diyanet kanunla çelişiyor diye dinin kuralını açıklamamazlık yapamaz. Şimdi biri sorsa Diyanet’e ‘faiz haram mıdır?’ diye, ne diyecek Diyanet? Kanunlarımıza göre bunlar yapılıyor, yasal. Yani bankalar çalışıyor. Şimdi ne diyecek. Adam ‘Yahu nasıl der’ diyor. Şimdi pozitif hukuka göre sormuyor. Kur’an’a ve sünnete göre soruyor.”
Hem Alatlı’nın hem Bozdağ’ın sözleri önemlidir, toplumun gerçek dinamizmini haykırır. Sınırlarımızı “cetvelle” çizenlerin zihinlerimizi de kavramları kirleterek çizdiği dönemi geride bırakıyoruz, korkularımızı ve gereksiz rejim tartışmalarını geride bıraktık.
Bize rota çizmeye kalkan gavur âşıkları deşifre oldu, geriye dönüş yok! Ezanlı toprakların gerçeklerini hiçbir zoraki yasa örtemez! İslam topraklarında korkuya yer yok! İstediğiniz gibi inanıp, istediğiniz gibi yaşayın; sizin yaşantınız bir başka topluluğu rahatsız edemez, sizin inancınız kimsenin tepesinde sallanan bir balta olamaz! Bir medeniyet, Büyük Anadolu Medeniyeti bu aydınlar ve siyasetçiler ile milletin uyumu sayesinde yeniden doğmuştur ve yükselmeye devam edecektir.