Savaşı yanlış anlamış olabilirsiniz!
Önceki gün İstanbul’da dünyanın en büyük havalimanı açıldı. Bakü’den yola çıkan bir nakliye dünyanın en kestirme yoluyla ister bu havalimanına, ister Tiran’a yani Adriyatik sahillerine ulaşabilecek ticaret hattı tamamlandı. Bu işte, “Çin’den Adriyatik’e” diye anılan binlerce yıldır 26 büyük savaşa sebep olmuş bir idealdir.
Şimdi bu okuduğunuz 43 kelimelik paragrafın kısacık olduğuna bakmayın. Bunlar büyük işler, bunlar dünyayı yerinden oynatacak kadar büyük işlerdir.
Bugün bizim de kullandığımız Hıristiyanlar’ın dini takvimine göre, Hz. İsa’dan (as) 490 yıl önce dünyanın tam da burasında büyük bir savaş olmuş; Maraton Savaşı. Persler yani şimdiki adıyla İranlılar ile Helenler yani şimdiki adıyla Yunanlar arasında olan bu savaşı İngiliz Askeri Tarihçi Liddell Hart, “Avrupa tarihinin ilk savaşı” olarak tanımlar.
Dünyaya hâkim olmak için her türlü hile ve savaşa girmekten çekinmeyen İranlılar 6.000 kişilik orduyla Anadolu üzerinden ve Ege Denizi’ni gemilerle aşarak karşıya geçip işgal etmeyi planlar. Pers baskısıyla karşılaşana kadar daha çok strateji oyunu gibi törensel savaşa alışmış Helenler ilk defa büyük bir savaşa hazırlanır ve savaş tarihinde sıkça söz edilen yeni taktikler geliştirip galip gelirler. Simdi soru şu: 2500 yıl önce niye savaşmışlar?
1- Helenler’in Karadeniz kolonilerinden tahıl sevkiyatını tehlikeye sokması.
2- Helenler’in en büyük ticari rakibi olan Fenikeliler’in Pers Devleti’nin himayesinde bulunması.
3- Batı’ya yayılan ticaret yollarında Helenler’in hakim olması.
(Nicholas Sekunda-Richard Hook, Marathon 490 BC. The First Persian Invasion of Greece)
Konu ticaret, savaşın sebebi ticaret yolları. Geçen 2500 yıldan beri ne değişti dersiniz? Hiçbir şey. Savaşların tek bir sebebi vardır; Ticaret. Irkçılık, din, mezhepçilik, medeniyet hatta aşk vs. diye anlatılanlar savaşın sebebi değil asker toplama bahanesidir.
1095 yılında Papa İkinci Urbanus’un Clermont Konsili’nde yaptığı konuşmanın büyük bölümünde Hıristiyanlık ön plandaydı ama konuşmanın sonunda bir satırda geçen, “Müslümanlar’ın elindeki kaynaklar ve ticaret yolları” tanımı Haçlı Seferleri’nin aslında tek sebebiydi.
Bedir Savaşı’nda İslam ordusuna karşı savaşan müşrikler, putlarını mı koruyorlardı? Elbette konuşurken öyle söylediler ama asıl korudukları, yani onları savaşa götüren gerçek motivasyon Bedir Kuyuları ve Şam Ticaret Yolu’ydu.
Victor Hugo’nun “Waterloo dünyanın yüzünün değişmesidir” diye tarif ettiği Waterloo Savaşı da, 15 seneden fazla sürmüş Çin’deki An Lushan Ayaklanması da ticaretle ilgili savaşlardır. 1. ve 2. Dünya savaşlarının başlangıcında ticaret olmadığını kim iddia edebilir? 1. ve 2. Dünya savaşları sonunda varılan anlaşmalar gümrük birliği, iş bölümü, sömürü bölüşmesi, finans sistemi gibi yine doğrudan ticaretle ilgilidir.
2500 senedir sadece Anadolu’da doğrudan ticaret sebepli 26 savaş yaşanmış. Hepsinin odağında ticaret yollarına hâkimiyet varmış. Şimdi bir daha düşünelim. Hazar kıyısından yani Asya’nın kalbinden başlayan bir nakliye yolu Karadeniz Otobanı’yla Anadolu’dan geçerek İstanbul Havalimanı’na ulaşabilecek, yahut 3. köprü ve yeni yapılan yollardan Balkanlar’a oradan da Tiran’a ulaşabilecek.
Biraz daha netleştirelim manzarayı; İstanbul Havalimanı 5,5 milyon ton kargo kapasitesine sahip. Bu, şu demek: “Şu anda dünyanın en büyük hava kargo kapasitesi 4,5 milyon tonun biraz üzerinde Hong Kong Havalimanı. İstanbul Havalimanı ise tüm fazları tamamlandığında 5,5 milyon ton kapasiteye sahip olacak.”
Yine ne oluyorsa ticaret yolları üzerinden oluyor, yine kim yükseliyorsa ticaret yolları üzerinden yükseliyor.
Önceki gün bunlar yaşanırken, Akdeniz’de Fatih adında sondaj gemimiz de “Bismillah” deyip gaz aramaya başladı. Bütün bunlar geleceği yeniden yazmak demek. Tam da bu sebeple Mine Kırıkkanatlar, Fetullah Gülenler, Kemal Kılıçdaroğluları, PKK’sı derken maksatta ittifak etmiş beş benzemez aynı örtünün altına girmiş çığlık atıyorlar işte.
Türkiye’yi seven herkesin, bütün siyasi mülahazaları bir kenara bırakarak bu büyük gelişmeleri sahiplenmesi gerekiyor. Bu meseleler parti meselesi, siyaset meselesi değildir. Bunlar yarına güçlü ve söz sahibi bir ülke olarak taşınma meselesidir. Yeniden kurulan dünyada kendi sınırlarını koruyup, var olma meselesidir.