ABD-Münbiç ortak devriyesi içimize sindi mi?
Elbette “siyaset ve konjonktür” devletlerin yönetilmesinde önemli faktördür. Görünürde garip ve tezat görünen durumların arka planı farklı olabiliyor. Devleti yönetenler her şeyi kamuoyuna net açıklamasa da bu onların “net olmadığını” göstermez. Zira kamuoyunun duyduğunu düşman da duyar.
Bunu sadece Türkiye siyaseti açısından görmeyelim. Trump’ın sözleri çok çelişkili; lakin Trump, Amerika’nın küresel çarkını son sürat çevirmeye devam ediyor değil mi?
Türkiye birilerini düşman görüyorsa birileri de bizi düşman görüyor. “İt dalaşı” esnasında Yunanistan ile ilgili “püskürttük” haberlerini onlar nasıl veriyor acaba? Yunanistan’la ilişkimiz yıllardır “püskürtme” üzerine kurulu; onlar bize, biz onlara “püskürtüp” duruyoruz. Fakat işin rengi şimdi değişiyor. Akdeniz’de doğalgaz arama çalışmaları ve Türkiye’nin yerli ürünleriyle bunu yapması dengeyi değiştirecek. Mevzu Yunanistan’ı aşar. Savaş “sıcak” olmayabilir ama işin “püskürtmenin ötesinde” siyasi manevralar gerektireceği muhakkak yol olarak önümüzde uzanıyor. Çünkü ortaya yeni bir “meydan” çıktı ve bu meydanı haydutlara bırakmayacak irade Türkiye’yi yönetenler de var.
Netlikten bahsediyorduk. Duymaması gerekenler için susulması lüzumlu kelimeler var. Her şeye rağmen bir vatandaş olarak “içimize sinmeyen” işler oluyor.
Türkiye’nin ay yıldızlı bayrağını dalgalandıran Mehmetçik’in; PKK-PYD’ye binlerce TIR silah veren Amerika’nın kolonilerini temsil eden kapitalist bayraklı Coni’lerle ortak devriye yapması içimize sinmiyor.
Olaya bir de Amerika açısından bakalım.
Onlar da binlerce TIR yardım yaptıkları PKK-PYD’yi yer ile yeksan eden Mehmetçik’le ortak devriye yapmış oluyor. Burada astlık-üstlük yok, tamamen konjonktür var. İçimden “Konjonktür icat oldu, mertlik bozuldu” türküsüyle bir Köroğlu geçse de durum bu!
Siyasetin galebe çaldığı yerde kahramanlık ve yiğitlik ön planda olmaz, ama illa bir yerlerde bekler. Mevzu buradan sonra başlıyor. Galip gelmek istiyorsanız düşmanın taktiklerinden öteye geçmelisiniz. Türkiye’nin esas yaptığı budur, 2023 denilen durum da budur!
Ben bu ortak devriye durumundan ne Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın, ne Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, ne de Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın zevk aldıklarını sanmıyorum. Ancak bu durumu karşısındakini “kontrol etmenin bir yöntemi” olarak görmek gerektiğini biliyorum. Milletin çoğu bunu gördüğü için bugün Türkiye savunma sanayisinde dışa bağımlılığını yüzde 80’lerden yüzde 35’lere indirebildi. Her şey birbirine bağlı! Arka planı iyi okuyanlar vesilesiyle “görünen hikâyeler” bizi boğamıyor.
Papaz Brunson vakasında hâlâ kaybedenin Türkiye olduğunu zannedenler var. Çünkü onlar kafalarını yan tarafa çevirip ne olduğuna, çıtanın nereye kadar yükseldiğine bakmıyorlar.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun öncülük ettiği “ana muhalefet” damarı tıkanmış durumda ki bu çok ilginç; bir ülkede muhalefetin böylesine labirentlerde kaybolmuş olması görülür şey midir? İŞ BANKASI olayında şayet “Bu yönetim milletin hakkıdır, biz de bu hakkı millete devrediyoruz” deselerdi CHP yerli muhalefetin sinyalini verirdi. Onlar istemese de millet hakkını hukuki olarak alacaktır.
Değişimi görmüyor musunuz? Artık hiç kimse “Ne olacak bu Türkiye’nin hâli” demiyor. “Ne olacak bu Kudüs’ün, Mekke’nin, Arakan’ın, Sudan’ın, Kırım’ın, Doğu Türkistan’ın hâli” diyen bir Türkiye halkı ve bu halkın seçtiği yöneticiler var.
Yıllarca “and” okunan toprakları “gâvurlar” yönetti. Şimdi zoraki bir and okutulmuyor ama Türkiye’yi nihayet Türkler yönetiyor! Kürtler bu denklemin asla dışında değil, zira yönetim İslam’ı ötelemeye kalkmadıkça “ırk” temelli problemler yaşanmaz, yaşanmıyor. Kürtler bu ülkenin “ortağı” değil 80 milyonla birlikte sahibidir ve sanattan siyasete kadar birçok alanın ağır taşlarıyla kaleler inşa etmişlerdir.
Hülasa; Mehmetçik’in Amerikan askerleriyle ortak tatbikat yapması hoşumuza gitmese de siyasi iradenin milliğine olan inanç toplumuteselli ediyor.
UFAK BİR SORU: ATATÜRKÇÜLER NEDEN KIZLARINA MAKBULE İSMİNİ KOYMAZ?
Son dönemde yine Kemalizm tartışması aldı başını gidiyor. Bu konuda fikri mânâda “toplumsal huzur” sağlandı derken ufacık körükleme ile ateş alev alıyor. Kemalizm neredeyse dini ritüeller boyutuna getirilmiş durumda; o vakit buna din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde bakabiliriz. “Bizim dinimiz bize onların dini onlara” ayetinde olduğu gibi Kemalizmi din haline getirenler, hiç kimseden bu dini zorla kabul etmelerini bekleyemez.
Kemalizm sevgisinden dem vuran CHP’lilere bakınca kızlarına Zübeyde, Makbule, Latife, Sabiha (Gökçen) gibi isimleri koyanları pek göremiyorum. Bu ne sevgi ah, yoksa bu birızdırap mı?