Ergenekon Dağları’nın önündeki Bozkurt!
Karabağ’ın tepesine Azerbaycan Türklerinin bayrağını dikmek de bizim ülkümüz, Doğu Türkistan’ın özgürleşmesi de!
Filistin’in kurtarılıp İsrail’in zulmünün def edilmesi de bizim ülkümüz, Katar’ın düşman işgaline uğramaması da!
Ne Afrika bizim dışımızda ne Kırım bizim uzağımızda!
Türkiye tarihi misyonuna dönüyor. Bugün savaştığımız, mücadelesini verdiğimiz “topraklar ve denizler” bir başkasına ait değildir, bizim doğal sınırlarımızdır. O sebeple gemilerimiz sondaj çalışması yaparken birileri tutuşuyor. O sebeple Amerika Birleşik Devletleri’ni yöneten irade Suriye’den şimdilik çekilmese bile “çekilme iradesi” sergileyebiliyor.
Birçoğumuzun çok rahat hatırladığı krizler ve darbeler oldu ülkemizde ve her krizde biraz daha eğilen, biraz daha aşağılık kompleksine giren bir halkın adeta gariban çocukları gibi her kahve köşesinde “Ne olacak bu Türkiye’nin hali” diyorduk.
Bugün dünden daha farklı!
“Dün dündür, bugün bugündür” mantığı Süleyman Demirel ile beraber vefat etti. Artık ne dünü unutan ne de bugünden vazgeçen bir anlayışa sahibiz.
Rahmetli Necmettin Erbakan’ın “Siyonistler her taşın altından çıkmayabilir ama hiçbir taşın altını da boş bırakmazlar” sözünü her işittiğimde bu söze hak vermekle beraber üzülürdüm de!
Oysa biz belki de hiçbir millete nasip olmayacak şekilde “adalet imparatorluğu” kuran nesildik. Bu hale gelmemeliydik.
İşte şimdi ayaklarımızı yere bastığımız ve kalbimizin kanımızı deveran ettirdiği bu çağda tarih ve talih yeniden yazılmaya başladı.
Birçokları hâlâ kafa karışıklığı yaşasa bile “Papaz Andrew Brunson krizini” çıkaran Türkiye’ydi ve bu krizi yöneten yine Türkiye oldu. Almanya’nın gündemine “Deniz Yücel krizini” sokan yine Türkiye’ydi. Yani birilerinin krizine girmedik; birileri bizim krizimizden çıkmaya çabaladı!
Bunlar birer işaret, bunlar birer sinyal!
Türkiye daha bu kadarcık işlerle bile ülkelerde kriz çıkarabiliyorsa yarın daha farklı girişimlerle ülkelerin siyasetini yönetebilecek kapasiteye sahiptir.
Ancak bunu silsile halinde yapmak elzemdir, yani bunlar “devlet politikası” haline gelmeli, getirilmeli!
Siyaseten değil aklen ve hakikaten söylemek gerekirse bu politikaları bugün ancak Ak Parti ve MHP kadroları yapabilir. Bunun dışında CHP ve HDP bırakın böyle bir ilm-i siyaset izlemeyi, diğer devletlerin yaptığı planlara dâhil olmaktan başka iş yapmayacak şekilde hareket ediyor.
Cumhur İttifakı’nın kabul görmesinin yegane sebebi işte bu politika ortaklığıdır.
Bu ülkeye gerçek bir Ak Partili ve gerçek bir Milliyetçi Hareket Partili kişiden asla zarar gelmeyeceği gibi ülkeyi siyasi yönetimler açısından ileriye taşıyacak olan da bu kadrolardır.
Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin yapı taşlarını tarihi misyonuna döndüren liderdir. Bizim destanlarımızda Kurt’un peşine düşüp Ergenekon Dağları’na gelen ve geçit vermeyen bu demirden dağları eritmeyi “akıl eden” lider zihniyetinin bugünkü temsilcisi Erdoğan’dır. Türkiye’nin önüne dikilen demirden dağlar eritilmiş, yol açılmıştır. Gençliğin ve siyasi kadroların yegâne hedefi eritilen bu dağın yeniden kapanmamasını sağlamaktır.
Devlet Bahçeli Türkiye’nin sigortasıdır. Diğer devletlerin milliyetçi parti liderleri “ırkçılık” yaparken MHP’nin lideri asla “ırkçılık” yapmaz. Türk kavmi üzerinden siyaset yapmak ile diğer kavimleri öteleyip yok saymak birbirinden farklıdır. Bahçeli hiçbir “milleti” yok saymaz, mazlumsa elinden tutar. PKK’nın neredeyse bitme noktasına getirilmesi, terör örgütlerinin sınırlarımız dışına itilmesi “ittifak anlayışı” vesilesiyle gerçekleşti. Sınırlarımızın dışı derken sadece Suriye ve Irak topraklarından bahsetmiyoruz. Buralar “kısa vadede” terörün süpürüldüğü yerler, “uzun vadede” ise terör geldiği yere gidecek ve gerçek anlamda sınırlarımızın ötesine def edilmiş olacaktır.
Cumhur İttifakı’nın sadece iki partinin seçim ortaklığından ibaret olmadığı görülüyor.
Bu açıdan terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı olan ve Halkların Demokratik Partisi olduğunu söyleyen HDP ile ortaklık yapmakta sakınca görmeyen ve Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu söyleyen CHP’nin siyasetine “karşı olanlar” bu söylediklerimi gayet iyi anlayacaklardır.
Türkiye’nin çizilen planların piyonu olmaktan çıkıp tarihi sınırlarına doğru yürüdüğü bugünlerde “yerel seçim” deyip geçmemek gerekir.
Türkiye’de her seçim eritilen dağın demiridir; buradan çıkan demirler ile dünyaya açıldığımız ve “hiçbir taşın altını boş bırakmama iradesi gösterdiğimiz” unutulmamalıdır.