Ne alakası var Amerika’yla her şeyi oraya bağlamayın!
Yirmili yaşlarımda köşe yazarları ve bazı büyüklerimiz “Sudan’ı bölecekler” diye anlatılardı. O zamanlar Sudan’ın güneyinde Hıristiyan temelli Marksist bir terör örgütü vardı. 94’te, bizdeki PKK’dan 3 yıl sonra, aynı PKK gibi kongre yapıp “Artık Marksist değiliz, Stalinist olduk” diyerek “orak-çekiç” logosundan vazgeçip terör şirketinin ticari amblemini “yıldız” olarak seçmişlerdi.
Bu, sözüm ona anti-emperyalist ama aynı zamanda radikal Hıristiyan ırkçısı ve ama aynı zamanda İsrail ve ABD yanlısı olan terör şirketi, Sudan’ın petrol bölgesi olan güneyine yerleşmişti. 2000’lere geldiğimizde “Sudan’ı bölecekler” diye anlatan büyüklerimiz haklı çıkmaya başlamıştı; çünkü işler çığırından çıkıyordu.
O yılların pek bir çağdaş, attı mı mangalda kül bırakmayan, pek bir Kemalist-sosyalist gazetecileri ve köşe yazarlarıysa doğrudan satıldıkları için mi yoksa satın alındıklarının bile farkında olmayacak kadar sefih olduklarından mı biliyorum ama “Abartmayın, Sudan bölünmeyecek, orada diktatör var, ne alakası var İsrail’le, Amerika’yla” diye zırvalıyorlardı. 2. Dünya Savaşı sonrası (resmi olarak 1956) kâğıt üzerinde İngiltere denilen illetten kurtulan Sudan, pratikte hâlâ İngiltere’nin içeriden ve dışarıdan vurduğu bir ülke olarak 2000’lerde hızlıca bölünme sarmalına girdi.
Sudan’ın petrol bölgesi olan güneyine yerleşen anti-emperyalist, Amerikancı, sekülerist ama radikal Hıristiyan terör örgütü yani oranın PKK’sı, ülkeyi iç savaşa sürükleyen önemli piyonlardan biri olarak yıllarca katliam yaptı. Sonunda 2011 yılında Sudan, Kuzey ve Güney olarak ikiye bölündü. Teröristlerin şefleri ABD ve Avrupa ülkelerine kaçtı; pahalı içkiler, lüks arabalarla dünyanın tadını çıkarıyorlar.
Şimdi… Sudan’ı bir daha bölmek istiyorlar, daha çok bölmek, daha çok parçalamak istiyorlar. Sudan bütün bu tezgâhlarla niye etkili olarak baş edemiyor? Niye, petrol paraları ülkelerinde kalkınmaya, hizmete dönüşemiyor?
Bu sorular kenarda beklesin; bir de Venezuela’ya bakalım. Dünyanın en büyük petrol üreticisi… Suudiler’den bile fazla petrolleri var. Ama petrollerini satamıyor, satsalar bile parasını alamıyorlar. İngiltere ve ABD bankaları tarafından el konulmuş altınlarına erişemiyorlar. Ekonomik ambargo altında ne satın alabiliyorlar ne satabiliyorlar.
Parası ödenmiş ilaçları teslim alamadıkları gibi, ödedikleri parayı da geri alamıyorlar. Venezuela Devlet Başkanı Maduro, “Biz dünyanın en çok petrol rezervine sahip ülkesiyiz. ABD, Libya ve Irak’ta yaptığı gibi bizim petrolümüze el koymaya çalışıyor” diyerek meseleyi açıkça izah ediyor.
Sudan sorularının aynısını Venezuela’ya yöneltelim. Venezuela bütün bu tezgâhlarla niye etkili olarak baş edemiyor? Niye, petrol paraları ülkelerinde kalkınmaya, hizmete dönüşemiyor?
Sudan ve Venezuela’da yerli ve milli siyaset yok. Bu ülkelerde, kulağından tutup istediğiniz tarafa çekebileceğiniz Guaido gibi, kendi ülkesini yabancı ülkelere kötüleyen muhalefet liderleri var.
Siyasi görüşleri, hayal kurmak, plan yapmak, yarınlar için umutlu olmak yerine birinden nefret edip ondan intikam almak üzerine kurulmuş tamamen nefret odaklı kullanışlı bir nesil var.
Bir arada durmayı bilmiyorlar; çünkü siyasi meseleyle milli meseleyi ayırmayı bilmiyorlar. Her ideolojik ihtilafta ayrılıyorlar; ayrıldıkları için İngiltere, İsrail ve ABD’nin girebileceği boşluklar açıyorlar.
“Ne alakası var Amerika’yla, İsrail’le; bu mesele iç mesele” diye anlatan etkili ajan provokatör gazetecileri var. ABD’ye karşı açıklama yapan başka ülkelerin sözlerine sarılıp bir tuzaktan çıkıp başka uzağa düşüyorlar. Büyük meseleye odaklanınca hamasetle kaplanıp adaleti boğmak gibi kritik hataları var.
Sudan ve Venezuela’yı iç savaşa sürüklemek için bütün kartları oynuyorlar ve iki ülkenin de ortak noktası; dolar hegemonyasından kurtulup tam bağımsız bir ülke olmayı istemek. İki ülke de aynı yolda ve iki ülke içinde de bütün saldırılar, “Ne alakası var Amerika’yla” sloganıyla başlıyor…