Seçimden sonra maskeleri düştü

Okuduğunuz Yazı
Seçimden sonra maskeleri düştü

İçerik

Bu ülkeye en büyük kötülük, seçimin ertesinde daha önce konuştuklarının tam tersini yapmaya başlayan, maskesi düşen siyasetçilerden geldi, geliyor. Ekrem İmamoğlu, bunun maalesef en tipik örneklerinden biri.

31 Mart seçimlerine kadar “hoşgörü”, “kucaklayıcılık”, “özgürlük”, “farklı fikirlere tahammül” ve “demokrasi” laflarını dilinden düşürmeyen İmamoğlu’nun, seçimlerin ardından ilk işi gazetecileri susturmak için avukatlarını harekete geçirmesi oldu. Ekrem Bey’in avukatları, Ahmet Kekeç, Cemil Barlas, Erkan Tan, ben ve daha belki de bilemediğim birçok gazeteciyi susturmak için Basın Konseyi’ne şikayet etti. Anlaşılan Ekrem Bey, Basın Konseyi ile Yargı ile sosyal medyadaki (paralı veya parasız, ağırlıklı olarak FETÖ’cü hesapların destek verdiği) trol ordusuyla şimdiden gazetecileri susturma yollarını aramaya başladı. Daha seçim kampanyası sırasında medya patronlarının isimlerini vererek tehdit etmeye başladı. Doğrusunu isterseniz Kemal Kılıçdaroğlu bile bu konuda, gazetecilere karşı Ekrem Bey’den daha “tahammüllü” bir yerde duruyor.

Peki ne demişiz Ekrem Bey’e? Kendisini “haklı” olarak savunmak zorunda bırakacağımız hangi ağır sözleri sarf ettik? Küfür, hakaret, aşağılama, bel altı vurma var mı? Basın Konseyi’ne şikayette bulundukları şikayete esas konu şu: Ekrem Bey, 15 Temmuz hain FETÖ’cü darbe girişimi sırasında Brüksel’de ne için bulunuyordu? Burada FETÖ’nün darbe konseyinin ismi olan “Sulh” içerikli twitleri niçin atma gereği duymuştu? Bunları sormayalım mı?

Ha bir de yalana dayalı bir seçim kampanyası yürüttüğünü belirtmiştim. Bu sözler gerçekten ağır mı kaçtı bilmiyorum; ama herhalde şu örnek pek haksız olmadığımı gösteriyor; seçim öncesi Demirtaş’ı “bilmiyorum”, “tanımıyorum”, “ayy kim o?” ayaklarına yatarken, seçimlerin hemen ardından “Çok değerli bir siyaset ve ilim adamı, evrensel düzeyde bir şahsiyet, kaleme aldığı eserlere bayılıyorum, ne kadar beğendiğimi anlatamam” türünden sözleri ve demeçleri!

Genelleştirmek belki hata ama maalesef CHP siyaseti ve siyasetçileri, demokrasi ve özgürlükleri sadece kendileri için istiyor. Karşı taraf içinse CHP’nin önde gelen isimlerinden Gürsel Tekin’in ifade ettiği gibi “seçimlerin sabahında ‘yandaş medya’ya el koyacağız, yazarlarını da içeri tıkarız” türünden bir baskıdan, tasfiyeden başka bir görüşleri yok.

CHP ve HDP’nin burada ne kadar “demokrat”, “özgürlükçü” olduğunu anlatmaya satırlar yetmez. Uzatmaya da pek gerek yok. CHP’ye geçen belediyelerin hali ortada. Antalya’da 4 bin işçiyi kapının önüne koyup “bankamatik memurları” diyerek suçlayan ve işçi kıyımına bahane uyduran kendileri. İşçi kıyımları şu üç beş günde büyük boyutlara ulaştı bile. CHP, yarın bu ülkede iktidar olursa emin olun, Kılıçdaroğlu’nun da her fırsatta dış basına verdiği demeçlerde söylediği gibi “bu ülkede kimsenin can ve mal güvenliği” kalmaz.

Sevgi kelebeği kesilen, “şöyle barışalım kaynaşalım” lobisi yapanların (bu dili de AK Parti’yi içeriden bölüp parçalamak için uydurdular) azıcık da olsa CHP zorbalığının yarın hangi boyutlara ulaşacağını düşünmeleri gerekiyor. Siyasi tarihimizde şahit olmadığımız kıyıcılık CHP’nin başını çektiği muhalefetin -Allah korusun- bu ülkede iktidara gelmesiyle yaşanır. Bu söz konusu “kıyıcılık” FETÖ’nün 15 Temmuz gecesi sahneye fırlayan katilleriyle aynı kandan geliyor ve ruh ikizidirler. Bu gerçeği de kimse unutmasın!  

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Kurtuluş TAYİZ