Küskünlere…
İçeriden dışarıdan el ele vermişler.
Türkiye’ye diz çöktürmek için sözleşmişler.
Yani şer cephesi dayamış hançerini.
Yetinmemiş.
Saplamış, içeride çevirdikçe çeviriyor.
Bazıları özeleştiri derdinde.
İş değil, akıl değil, zamanı hiç değil.
***
Kim bunlar?
İçerideyken gözü dışarıda olanlar…
Kendilerini dışarıya atıp sonra dışlandığını düşünenler…
“Küstük oynamıyoruz” diyenler…
Ders verme derdine düşenler…
Dertleri ne?
İntikam.
Kaybettirecekler.
Kime?
Aslında kendilerine…
Bunca yılın kazanımlarına, binbir emekle atılan temellere, filiz veren tohumlara, çiçeğe duran ağaçlara…
***
Peki ne geçecek ellerine?
Kupkuru bir “Oh olsun” diyecekler.
Sonra?
Pişmanlık.
***
Niyeti yıkmak olanın akıbeti hayrolur mu?
İnat uğruna görülen rüya hayra yorulur mu?
Birliği bozanın dirliği kalır mı?
Fitneyle, fesatla, hasetle yol alan menzile varır mı?
Kişilere kızıp davasından kaçanlara “senin davan kişi davası mıydı ki” diye sorulmaz mı?
Milletin inancına, tarihine, kendisine karşı hınç biriktirenlerle iş tutanların hali ihanete yorulmaz mı?
***
Bir yanda…
Secdede tülbent ıslatan gözü yaşlı nineler…
Gazze’de uykusunda katledilen masum bebeler…
Suriyeli, Arakanlı, Afrikalı yetimler…
Ve mazlum coğrafyalarımızın 400 yıllık perişanlığından sonra yeşeren ümitler…
Öte yanda “küstüm, oynamıyorum” diyen sen…
Gel buraya Allah’ını seversen…