Mağduriyet değil, siyasi sahtekarlık
Ekrem İmamoğlu kendini paralıyor, türlü numaralara başvuruyor, kendini “mağdur” gösterebilmek için adeta çırpınıyor. Milletin “mağdur” olanı destekleyeceğini, tutacağını, bağrına basacağını düşünüyor. Haksız değil şüphesiz; milletimiz, mağdur olanı sever, sayar. Kim mağdursa, eziliyorsa, haksızlığa uğruyorsa milletin teveccühü, ibresi hep ondan yana dönmüştür.
İstanbul seçimlerinde finale iki hafta kala İmamoğlu ve siyasi ekibi de “mağduriyet”in dozunu artırıyor görüldüğü gibi. Dün yaşanan VIP krizi de bunlardan sadece biri ama sonuncusu değil. Durmadan sağa sola bulaşıp, dayak yiyip kafasını gözünü yardırarak “mağdurum” diye seçmenin karşısında ağlamayı sürdürecekler anlaşılan.
AK Parti veya “Cumhur ittifakı” ne kadar sakınırsa sakınsın İmamoğlu’nun “mağdur” türküleri söylemesini engelleyemeyecektir. Çünkü İmamoğlu ve ekibinin “mağduriyet” hikâyeleri el emeği, göz nuru bir yapım, üretim. Prodüksiyon ürünü. Seçim kampanyasının bir parçası.
Dışarıdan ve içeriden atılan pasları İmamoğlu “mağduriyet”e dönüştürerek yol almaya devam edecek. Paralı ağlak takımı da tribünlerde sürekli tempo tutarak, “ah vahh” ederek İmamoğlu’nun “mağduriyeti”ni sahaya yaymaya çalışacak. AK Parti ne yapsa da İmamoğlu’nun bu ağlak gürültüsünü kesemeyecek anlaşılan.
Binali Bey olgun bir insan. Mert biri. Numara yapacak, ağlak ağlak oy isteyecek, prodüksiyon yapımı işlere bulaşacak biri değil. Hele yalan söyleyecek biri hiç değil. En küçük bir yalana dahi dili dönmez. Utanır, kızarır, başından kaynar sular dökülür ettiği sözün bir tutarlılığı yoksa. Milletin karşısına olduğu gibi, göründüğü gibi çıkıyor. Seçim çalışmalarını büyük bir samimiyetle, içtenlikle yürütüyor.
AK Parti de kendi adayını desteklerken ortaya bugüne kadar yapıp ettiklerinden, projelerinden, çalışmasından, emeğinden gayrı bir şey bırakmıyor. Gerek AK Parti ve gerekse Binali Bey, AK Partili görünen bazı çevrelerden yayılan, millet nazarından ters tepecek, İmamoğlu’na yarayacak işleri de tasvip etmiyor.
Bir adaydan, bir partiden beklenen de şüphesiz ahlaki sınırların içinde kalarak, “her yol mubahtır” tuzağına düşmeden seçim kampanyasını yürütmektir. Derdi millete hizmet olanının yalana, yanlışa başvurması, numaralar çevirmesi tabii ki mümkün değil. Sonuçta takdir seçmenindir; millet, bugüne kadar siyasi sahtekarların oyununa gelmedi, tuzağına düşmedi kolay kolay. 23 Haziran’da da böyle olacağını düşünüyorum.