Ne aldık, ne verdik

Okuduğunuz Yazı
Ne aldık, ne verdik

İçerik

Seviye kayboldu, derinlik yok, sığ sularda yüzüp duruyoruz. Kim bilir belki de hep birlikte o tarafa doğru yönlendirilmek isteniyoruz!..

Önce, cevabı verilen bir mektuba takılıp kaldık. Erdoğan’ın, ABD Başkanı Trump’ın gönderdiği mektubu iade edip etmeyeceği, ederse bunu nasıl yapacağı tartışmalarıyla uğraştık. Oysa, o mektup 9 Ekim saat 16:00’da en sert bir şekilde iade edildi. Barış Pınarı Harekatı ile Trump’ın suratına vuruldu. İki liderin basın açıklamasının ardından Erdoğan’a soru soran bir ABD’li gazeteci de durumu tescilledi:

“Başkan Trump size bir mektup yazdı, Suriye’de harekât başlatmamanızı istedi. Ama siz yaptınız!”

Bitti, konu kapandı.

Erdoğan buna rağmen, mektubu götürüp bizzat iade de etti. Üstelik ekine bir de Trump’ın ilişki kurduğu Mazlum Kobani’nin PKK’lı bir terörist olduğuna dair CIA belgesini yerleştirdi. Bütün dünyanın gözü önünde “Amerika terör destekçisidir” mesajını verdi.

Yeter mi? “Yetmez” diyenler geçmişe baksınlar. Sonuç, 5 Haziran 1964 tarihli Johnson Mektubu gibi olmadı. ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’ın İnönü’ye gönderdiği, tehdit ve hakaretlerle dolu mektup iade edildi mi? Tam tersi, Türkiye o mektup üzerine Kıbrıs’a yapmayı planladığı müdahaleyi gerçekleştiremedi. ABD ne dediyse onu yapmak zorunda kaldı.

Nereden nereye! Türkiye’nin geldiği nokta budur işte!

***

Biz meselelere öylesine sığ bakıyoruz ki… Adeta çocukların “Aldım, verdim, ben seni yendim” oyunları çerçevesinin dışına çıkamıyoruz!

Her görüşmenin ardından “Ne aldık, ne kazandık, somut bir şey gösterin” tartışmaları yapıyoruz.

Oysa biz çok büyük bir kazanımın altına imza attık. Tarih boyunca pek çok milletin savaşarak yapabildiklerini masada elde ettik.

“Nedir onun adı?” derseniz, bağımsızlıktır! Çünkü, daha düne kadar ABD’nin dümen suyundan çıkamayan Türkiye, kendi bağımsız politikasını uyguluyor bugün. Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerde “tamam, ne diyorsanız öyle olsun” ifadeleri geride kaldı artık. Erdoğan’ın, Trump’la birlikte yaptığı basın açıklamasında söyledikleri de bunun dünyaya ilanıdır.

Dikti, netti, tutarlıydı Erdoğan. Karşısında ise net olmayan, çelişki açıklamalar yapan, misafirine sürekli övgüler düzen bir ABD Başkanı vardı. Amerikalı gazeteciler bile gördüler bunu. İşlerine gelmese, hoşlarına gitmese bile Erdoğan’ın hakkını teslim etmek zorunda kaldılar.

***

Tehditlere boyun eğmiyoruz artık…

“Yaptırım” diyorlar, atacağımız adımları engelleyemiyorlar.

Yıllar boyunca yaptıkları gibi “Ermeni Soykırımı” yalanının önümüze koyuyor, sonra da geri adım atmak zorunda kalıyorlar.

Biz düz bir çizgide yürümeye devam ediyoruz. Onlar yalpalayıp ileri geri adımlar atıyorlar. En önemlisi de gücümüzü sahaya indiriyor, sonuç alıyor, ABD ve Rusya gibi iki devi müzakere masasına oturtuyoruz.

Neler kazandık, burada tek tek sıralamayacağım. Ama mesele sadece görüntü ise, biz daha düne kadar “ABD Başkanı, bize randevu verecek mi?” diye tartışırdık. Bugün “Erdoğan, ABD Başkanı’nın davetine gidecek mi, gitmeyecek ?” tartışmaları yapan bir ülke haline geldik.

Olmadı mı, yine mi yetmez?

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
100%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Emin PAZARCI