FETÖ PDY TERÖR ÖRGÜTÜNÜ TANIYALIM
27 Nisan 1941 yılında Erzurum’da doğan Fetö lideri Fetullah Gülen’in doğum yılı nüfus kayıtlarında 1941 olarak düzeltilmiştir. Vaiz sıfatıyla memur olmaya yaşı yetmediği için doğum tarihini 1 yıl geriye çektirerek yaşını büyütmüştür. Örgüt içerisindeki yaygın kabule göre ise Gülen’in doğum tarihi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefat tarihi olan 10 Kasım 1938 tarihidir ve bu durum Fetö elemanları tarafından karanlık bir devrin kapanıp yeni ve aydınlık bir devrin başlaması şeklinde yorumlanmaktadır.
Gülen eğitiminin sonunda Diyanet İşleri Başkanlığında imam ve vaiz olarak görev yapmıştır. 1960’ların sonu itibarıyla Türkiye’nin farklı yerlerinde verdiği vaazlar sayesinde toplumsal bir figür olarak belirmeye başlamıştır. 12 Mart Muhtırası’ndan sonra Yeni Asya Gurubu içerisindeki etkinliği sebebiyle 5 Mayıs 1971’de tutuklanan ve 7 ay ceza evinde kalan Gülen, tutukluluk süresinin sona ermesinden sonra bir süre toplum içine çıkmamıştır. Kendi içine çekildiģi dönemde Yeni Asya Gurubu ile arasına mesafe koyan Gülen, ilerleyen zamanlarda çevresinin genişlemesi ve bazı iş adamlarının da kendisine geniş destek vermesiyle 1970’li yılların ortasında bu guruptan tamamen ayrılıp kendi gurubunun temellerini atmıştır.
1978 yılında Türkiye Öğretmenler Vakfı tarafından çıkarılmaya başlanan Sızıntı dergisinde Abdülfettah Şahin müsterasıyla yayınladığı makalelerle tekrar görünür olmaya başlayan Gülen, dergide yazdığı yazılarda sıklıkla “altın nesil” hayalinden bahsetmiştir. “Altın nesil” kavramı Gülen’in gelecekte kurulacak olan yeni bir toplumsal tasarım hayalidir. Gülen’e göre yeni ve yüce bir misyonu olacak bu nesil, toplumu daha iyi, güzel ve huzurlu günlere taşıyacaktır. Bu kavram Gülen tarafından ilerleyen yıllarda kendi örgütünün misyonunu ifade etmek için sürekli kullanılmıştır.
12 Eylül 1980 Darbesi sonrasında hakkında yakalama kararı çıkmasına ramen Gülen, darbe yanlısı bir tutum izlemiştir. Diğer Nurculuk hareketlerinin “darbeye hayır” demesine ramen Fetö’nün darbe yanlısı bir tutum takınmasının önemli yansımları olmuştur. Örneğin 20 Mart 1981’de Gülen’in Diyanet İsleri Başkanlığındaki vaizlik görevinden istifa etmesi örgütün o zamanlarda eriştiģi büyüklüğe duyduğu güvene dair bir işaret olarak değerlendirilebilir. 1980 Darbesi’nden sonra ve 28 Şubat posmodern darbesi süresince Gülen’in darbecilerin yanında yer alması,örgütün müesses nizam tarafından rahatsız edilmeden faaliyet göstermesinin önünü açmıştır.
Toplumdaki görünürlüğü iyice artan ve arkasına önemli bir sermaye gücü alan Gülen, iş adamlarının desteği ile önce 1982 yılında İzmir’de Yamanlar Koleji’ni kurdurmuş ardından üniversitelere hazırlık dershaneleri açtırmıştır. Bu eğitim kurumlarında öğrenim gören öğrencilerin önemli bir kısmı, Fetö’nün ilk militanları olmuştur. Zira bu öğrenciler, ilerleyen zamanlarda sistematik bir biçimde devlette kritik pozisyonlara sızdırılmıştır. Bu eģitim kurumlarından özellikle askeri liselere öğrenci gitmesi bir süre sonra ordunun komuta kademesinde rahatsızlıklara yol açmıştır. Bu noktadan hareketle Gülen ve örgütü hakkında bazı çıkarımlar yapılabilir. Gülen toplumsal bir figür haline geldikten sonra siyasi ajandayı kontrol altına almak istemiş ve bunu yaparken medyasını, finans kurumlarını, iş organizasyonlarını, okullarını, üniversitelerini, ışık evlerini, dernek ve vakıflarını kullanmıştır.
Fetö’nün dış dünyaya açılımı 1990’ların başında SSCB’nin yıkılmasıyla Orta Asya’da oluşan büyük güç boşluğu ile hayata geçmeye başlamıştır. 1980 sonrasında Özal ile dış dünyaya açılmaya başlayan Türkiye de bu güç boşluğunu doldurmak için bölgeye giden ilk ülkelerden biri olmuştur. Ancak daha önce böyle bir tecrübesi olmayan Türkiye, süreç boyunca devlet organlarından ziyade sivil araçları kullanmak zorunda kalmıştır. Bu süreci dışa açılmak için büyük bir fırsat olarak gören Fetö, yurt dışındaki ilk okullarını devlet desteğiyle bu bölgede yeni kurulan ülkelerde açmıştır. Bu okulların yayılması ile ilgili olarak Fetö, söyleminin vitrinine “Müslümanlığı tanıtan, İslamiyet’i yayan, kültürümüzü, dilimizi, bayrağımızı ve İstiklal Marşı’mızı Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar, en uzak Afrika ülkelerinden bile duyuran bir hizmet ve gönüllüler hareketi” ifadelerini ekleyerek hem dini hem de milliyetçi hassasiyetlere hitap eden bir imaj inşa etmiştir.
Konuyla ilgili olarak ABD’nin 1990’larda SSCB sonrasında Türkiye’nin bölge ülkeleri ile olan kültürel, etnik ve dini bağlarını kullanarak Orta Asya ülkelerine sızabilmek ve etki alanı oluşturabilmek için bölgede etkin olmasını teşvik ettirdiği bilinmektedir. Bu dahilde Gülen’in Orta Asya’daki okullarını kurarken CIA’den destek aldığıda aşikardır. Ayrıca 1990’larda küreselleşme ve teknolojinin hız kazanması Gülen ve örgütünün görünürlük ve popülaritesini arttırmıştır. Gülen’in televizyon programlarına çıkmaya başlaması, gazete ve dergilerde makalelerinin yayımlanması, kamuoyunda ön plana çıkan kişilerle “diyalog” adı altında toplantılar yapması şahsının ve örgütünün uluslararası görünürlük ve popülaritesinin artmasındaki en önemli araçlar olmuştur. Fetö’nün bu dönemde dışa açılmasını sağlayan diğer adımlar arasında 1996 yılında Gülen’in Fener Rum Patriği 1. Bartholomeos ile görüşmesi, Bank Asya’nın açılması, Fatih Üniversitesinin kurulması, 1998 yılında Abant Toplantıları’nın başlaması ve aynı sene Gülen’in Papa 2. John Paul ile görüşmesi gösterilebilir.
28 Şubat dönemi Fetö’nün kuvvetlendiği ve küresel bir güce dönüşmeye başladığı bir süreç olmuştur. 29 Mart 1997’de Gülen, Samanyolu TV’de yaptığı konuşmada “Asker anayasal yetkisini kullandı” diyerek, süreç boyunca dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ı eleştirenler arasında yer alarak darbe yanlısı bir tutum takınmıştır. Gülen, 16 Nisan 1997’de Kanal D’de verdiği bir röportajda, “Askerlerimiz bir yönüyle yaptıkları bazı şeylerden ötürü bazı çevrelerce, belki antidemokratik davranıyor sayılabilirler. Ama onlar konumlarının gereğini anayasanın kendilerine verdiği şeyleri yerine getiriyorlar. Hatta dahası ben zannediyorum, onlar, bazı sivil kesimlerden daha demokrat” şeklinde açıklama yapmıştır. Gülen bu süreçte ayrıca Orgeneral Çevik Bir’e de bir mektup göndermiştir. Mektupta ordunun talep etmesi durumunda kandisine bağlı okulları devredebileceklerini ifade eden Gülen, darbe süresi boyunca cuntadan yana tavır göstermiştir.
Gülen hakkında açılan davalar sonrasında 1999 yılında ABD’ye kaçmıştır. Ancak bu gidişinden daha önce 1992, 1994, 1996 ve 1997 yıllarında dört kez ABD’ye gidip ön hazırlık yapmıştır. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in ricası üzerine tedavi amacıyla gittiği izlenimi uyandırılan Gülen, ABD’ye giderken otuz civarında referansı da devreye sokmuştur. Bu isimlerin bir kısmının CIA ve Neo-con çevrelerle bağlantılı olduğu bilinmektedir. Bu isimler arasında öne çıkanlar ise şunlardır. Graham Fuller (CIA Türkiye eski şefi), Morton Abramowits (1989 -1991 ABD Ankara Büyükelçisi, Neo-con çevrelerden Papa ile Gülen’i buluşturan kişi) George Fidas (CIA ajanı).
Görüldüğü üzere Fetö örgütünün ilişkide olduğu isimler legal gibi görünsede, aslında illegal yapılara çalışan isimler olduğu zaman içinde ortaya çıkacaktır.
Gülen 1999 yılında ABD’ye yerleştikten sonra “hizmet” hareketini uluslararası bir örgüt haline dönüştürmüştür. Pensilvanya’daki merkezinden örgütü kontrol eden Gülen, bunu yaparken kendisine ait kurum ve oluşumları aktif bir şekilde kullanmıştır. Bu kurum ve oluşumlar arasında ön plana çıkanlar şunlardır:
* 2003 yılında Türkçe Olimpiyatları’nın başlaması ile örgüt, eğitim alanındaki uluslararası faaliyetlerine yeni bir yön vermiştir.
* 2004 yılında Kimse Yok Mu derneğinin kurulmasıyla örgüt dünyanın her yerine insani yardımlar ulaştırarak uluslararası görünürlüğünü arttırmıştır.
*2005 yılında Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu’nun (TUSKON) faaliyetlere başlamasıyla Fetö, örgüte bağlı şirketleri uluslararası piyasaya açmıştır.
Bunun yanı sıra dünyanın birçok yerinde okul açması şüphesiz örgütün küresel bağlantılarını arttıran en önemli faktör olmuştur. Dünyada başka hiç bir harekete sağlanmayan örgütlenme imkanının Gülen okullarına sunulması, zaman içerisinde örgüt ve CIA arasında iş birliği olduğu iddialarını da güçlendirmiştir. Son olarak Fetö 2000 sonrası dönemde Avrupa ve Amerika kıtalarındaki ülkelerde sivil toplum kuruluşları ( Rumi Center, Dialogue Society vb.) açarak bu ülkelerin siyasetçileri nezdinde lobi faaliyetlerine de başlamıştır.
Görüldüğü üzere uluslararası manada faaliyetler içinde olan Fetö örgütünün, bu çalışmalarını yaparken birçok ülke ve gizli örgütlerden destek aldığı ortadadır. Bu sebeple Fetö örgütünün kısa süre içerisinde ortadan kaldırılması da mümkün görünmemektedir. Böylesi örgütlerin paralel devlet yapılanması içerisinde bulunmalarının, devletlerin egemenlik haklarına müdahale etmek anlamı taşıdığını ve bu tip oluşumların ne kadar tehlikeli yapılar oldukları da aşikardır.
Kaynak Fetö’nün Anatomisi
Enes Bayraklı
Ufuk Ulutaş