FETÖ PDY’NİN YARGI YAPILANMASI
Türkiye 15 Temmuz gecesi tarihinin en önemli kırılma anlarından birisini yaşadı. TSK içerisindeki Fetö mensubu askerlerin başlattığı darbe girişimi öncelikle Türk milletinin cesaretli karşı duruşu, sonrasında Cumhurbaşkanı, hükümet ve siyasi partilerin kararlı tavırları, TSK’nın önemli bir kısmının bu hareketi desteklememesi ve direnmesi, polisin ağır kayıplar vermesine ramen meşru hükümetin yanında durması ve medyanın demokrasiden yana tavrı sayesinde bastırıldı. Darbe girişimine en erken ve sert tepki gösteren kurumlardan birisi de yargı oldu. Hala çatışmaların yaşandığı ve girişimin henüz bastırılmadığı saatlerde İstanbul ve Ankara Cumhuriyet Savcılıkları soruşturmalar başlatmış, Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere yüksek mahkemeler darbe karşıtı açıklamalar yapmış ve hemen ertesi gün HSYK, Fetö üyesi hakim ve savcılar hakkında işlem başlatmıştır.
Yargı kurumlarının darbe girişimi ve Fetö konusundaki bu etkili ve hızlı tepkisinin temel nedeni, toplumun ve devletin diğer birçok kurumundan önce Fetö yapılanmasını ve bu örgütün neler yapabileceğini yargı içerisinde bizzat yaşayarak görmüş olmalarıdır. Gerçekten de özellikle 2014 yılından önceki dönemde Fetö yargı içerisinde etkin hale gelmiş, kilit noktaları ele geçirmiş, kendi yapılanması dışındaki hakim ve savcılara ciddi baskılar uygulamış, amaçlarına engel olacak kişileri çeşitli yöntemlerle tasfiye etmiş ve yargıyı kendi örgütünün her türlü amacı için kullanışlı bir araç haline getirmeye çalışmıştır.
Fetö 40 yıldan uzun bir süredir mensuplarını son derece özel ve gizli yöntemlerle tüm devlet kurumlarına yerleştiriyordu. Ancak TSK, polis teşkilatı ve yargı organları konusunda özel bir çaba harcadıkları, bunları mahrem hizmetler olarak isimlendirdikleri hem Fetullah Gülen’in bağlılarına yaptığı açık vaazlardan hem de bu yapıyı tanıyan herkes tarafından biliniyordu. Fetö Çatı İddianamesi’ne göre örgüt, yargı gibi mahrem hizmetlere dahil olan kurumlardaki yapılanmasına her zaman öncelik vermiştir.
Hakimlik ve savcılık mesleğine girerek yargı kurumlarını ele geçirme süreci ortaöğretim sırasında başarılı ve zeki öğrencilerin ihtiyaç duyulan fakültelere yönlendirilmesi ve yerleştirilmesi ile devam etmektedir. Bu öğrenciler eğitim hayatları boyunca hep kontrol altında tutulmuş ve sıkı bir Mesiyanik dini anlayışla geliştirilmiş ideolojik bir öğretiden geçirilmiştir. Fetö tarafından sağlanan barınma ve burs imkanları maddi zorluklar yaşayan öğrencileri tamamen örgüte bağımlı hale getirmiştir. Çoğu kimse tarafından daha öncede dillendirilen bu hususlar 15 Temmuz darbe girişimi sonrası çok sayıda hakim ve savcının iddianamelere yansıyan itiraflarında ve örgütün gizli haberleşme ağı Bylock yazışmalarında tüm ayrıntıları ile açığa çıkmıştır.
1990’lı yıllarda, 28 Şubat süreci ve sonrasında dindar kesimlerin kamudan dışlanması ve hakimlik gibi önemli kamusal görevlere girişte zorluklarla karşılaşması bu yapının önünü daha fazla açmıştır. O dönemde örgütün Refah Partisi ve diğer dini guruplar gibi devletin hedefi olmaması geniş muhafazakar ve dindar kesimleri bu yapıya yöneltmiştir. En azından dershaneleri, okulları ve yurtları daha da çoğalmış ve çok sayıda aile bu yapıya mensup olmadığı halde evlatlarının daha kolay kamusal görevler alabileceğini düşünerek çocuklarını bu yapının eğitim kurumları ve yurtlarına göndermiştir. Bu gelişmeler Fetö’nün hem toplumsal hem de kamusal alanda katlanarak büyümesinin önünü açmıştır.
Fetö’nün uzun yıllar boyunca kendisini kamufle ederek büyümesi ve devletin kritik kurumlarında önemli pozisyonları elde etmesinin sebeplerinden birisi de devlet içerisindeki yönetim boşlukları ve yapısal sorunlardan yararlanmayı başarmış olmasıdır. Bunun en çarpıcı örneği eğitim sistemi ve üniversiteye girişte yaşanan yığılmalar ve sorunları kullanarak eğitim alanında ve dershaneler yoluyla yaptığı faaliyetlerde görülmüştür. Bunlara benzer şekilde Türkiye’nin hukuk sistemi, yargı örgütü ve hakimlik mesleği konusunda birikmiş çok sayıda sorun Fetö’nün yargıda etkinliğinin artmasını kolaylaştırmıştır. Hakimlik mesleğine giriş ve mesleğe kabul de örgütün yararlandığı sorunlu alanlardır. İdeolojik fanatiklik ve adanmışlık duygusunun sağladığı motivasyonun yanında uzun yıllar boyunca edinilen tecrübe ile profosyonel bir şekilde hakimlik gibi kamu sınavlarına öğrenci hazırlıyor olmak, Fetö’nün çok büyük sayılarda mensubunu hakim ve savcı yapmasını sağlamıştır.
İddianamelere yansıyan itiraflar ve tanık ifadelerinden anlaşıldığı kadarıyla üyelerini hakimlik sınavına hazırlamak amacıyla gizli bir şekilde özel evler oluşturulmuş, buradaki öğrencilere daha önceden sınavlarda başarılı olmuş hakim stajyerleri ve hakimler tarafından dersler verilmiş ve sınav taktikleri anlatılmıştır. Son yıllarda ise sınav sorularını çalmak ve mülakat komisyonlarında kayırmacılık gibi çok sayıda Fetö üyesi kişi hakim ve savcı olmayı başarmıştır.
Fetö hakim ve savcıların mesleğe başlamadan önce eğitim aldıkları ve mesleğe kabullerinin yapıldığı Adalet Akademesinde de uzun yıllar örgütlenmeyi başarmış ve burayı örgüt adına hakimleri fişleme merkezine çevirmiştir. Akademide kendi mensuplarının önünü açarken rakip gördüklerini çeşitli yöntemlerle sindirmiştir.
Fetö’nün kendi tabiriyle mahrem birimlerdeki mensuplarının kontrolünü sağlama, örgütle bağını güçlendirme ve muhtemel kopmaları önleme amacıyla üyelerinin evliliklerini organize ettiği bilinmektedir. Örgüt evi evlilikler aracılığıyla bağı kuvvetlendirilen kamu görevlilerinin örgütün talimatlarını daha az sorguladıkları ve daha kolay yerine getirdikleri görülmüştür. Nitekim yargıdaki Fetö mensuplarının da örgüt tarafından evlendirildiği hatta yargı imamına bağlı özel bir evlilik biriminin olduğu, bu birimin kataloglardan hakim ve savcıları evlendirdikleri çeşitli iddianamelerde ayrıntılarıyla yer almıştır.
Fetö sıkı bir hiyerarşi ve sorgusuz bir itaat anlayışına sahip olduğundan bir kurumda çok büyük bir orana ulaşmasa bile bütün kurumu yönlendirme imkanına kavuşmuştur. Daha önceleri yargıda varlığı ve etkinliği güçlü bir şekilde görülen Fetö’nün tam hakimiyet kurması 2010 yılından sonra olmuştur. Ondan önce ilk derece mahkemeleri, başsavcılıklar ve özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde sahip oldukları ağırlığa karşın yaş ve liyakat gibi sebeplerle yüksek mahkemeler ve HSYK’da çok sınırlı bir etkiye sahiptiler. Ancak 2010 öncesi dönemde dahi Türk yargı tarihi ve siyasi hayatının en önemli davaları arasında yer alan çok sayıda davanın Fetö’nün kendi örgütsel amaçları doğrultusunda açıldığını veya yürütüldüğünü de gördük.
Anlaşıldığı üzere Fetö örgütsel faaliyetleri içinde yargıya son derece önem vermiş ve bu manada kurum içinde en alt mevkiden üst makamlara kadar kadrolaşma adına yıllar yılı mücadele içinde olmuştur. Bu sebeple özellikle 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında yargı içinde yer alan Fetö’cü hakim ve savcıların bulunup cezalandırılması süreci uzun yıllar sürecektir.
Bu süreçte zaman zaman hala yargıda kendini gizlemiş olan Fetö’cü, savcı ve hakimlerin vermiş oldukları bazı kararlar, her ne kadar devleti ve toplumu zor durumda bırakacak olsa da, bu durum mücadelenin devamı niteliğinde önemli bir ayrıntı olacaktır. Bizlerin unutmaması gereken en önemli mesele ise Fetö PDY’nin bir terör örgütü olduğu ve devletimizin bu örgütle mücadelesini hiç bir zaman bırakmayacağı olmalıdır.