“Türkler Geliyor: Adaletin Kılıcı” filmini izledim
Geçtiğimiz Cuma vizyona giren ve “Diriliş Ertuğrul” ile “Kuruluş Osman” dizilerinin yapımcısı Mehmet Bozdağ tarafından sinema seyircisine sunulan “Türkler Geliyor: Adaletin Kılıcı” filmini vizyona girdiği ilk gün eşimle beraber izledim.
Filmin fragmanı üzerinden “Burada da Muhteşem Yüzyıl tarzı bir entrika mı var?” endişeleri boşunaymış. Filmde “aşk” üzerinden bir entrika yok! Evet, “aşk” var ama bu özellik filmin ana temalarından biri değil! Müstehcen sahne yok, ailece rahatlıkla izlenebilir. 10 yaşın üstündeki çocuklarınızla filme gidebilir ve gönül rahatlığı ile izleyebilirsiniz.
Fetih ruhunu anlatan filmde henüz İstanbul fethedileli birkaç sene olmuş, Balkanlar’a yeni yeni gidilmeye başlanmış. Sırbistan ve Bosna Hersek henüz İslam’la tanışmamış, Osmanlı’yı ise “Türkler geliyor” söylentisi üzerinden biliyorlar.
Fatih Sultan Mehmet savaşa gitmeden önce “Akıncılar” isimli alperen savaşçılarını “zalimlerle mücadeleye” gönderiyor. Zalimle mücadele eden “başbuğ akıncılar” halkın gönlünde yer ediniyor, böylece Osmanlı Devleti’nin gittiği yerleri fethetmesi daha kolay oluyor, çünkü karşılarında sadece zalim yöneticiler ve onların askerlerini buluyorlar; halkın tek vücut olup Osmanlı’yı engellemesi bir yana Osmanlı’nın gelmesini istiyorlar. Çünkü “Akıncılar” çoktan altyapıyı kurmuş oluyor.
“Filme gidelim mi?” diye soranlara kesinlikle evet cevabını veriyorum.
“Koskoca tarihimiz var ama doğru düzgün sineması yok” diyorduk ya! Bu film tarihimizden bir damlayı anlatmış ki bu yönüyle çok değerli buluyorum. Efekt yönüyle eksikleri olmakla birlikte güzel bir başlangıç olması hasebiyle takdire şayan! “Türklerin gümbür gümbür Balkanlar’a daldığı” savaş sahneleri sanırım sonraki filmlerde belki başka fetih coğrafyaları üzerinden anlatılacaktır. Dizilerde didaktik öğeler gayet iyi gidiyor ama sinema dünyası biraz aksiyon istiyor.
Görsel efektlerin yeterince kullanılmamış olması, senaryo örgüsü, sahnelerdeki uzun geçişler filmin eksi yönleri olsa bile kendi tarihimizi sinema ekranlarından izlemek neticede keyif veriyor.
Mehmet Bozdağ yeni sinema filmleri çekecektir. Filmden çıkınca birkaç karakterin akılda kalması lazım. İnsanlar salondan çıkarken kendi aralarında fısıldaşmalı! Sırbistan kralının kafasının kesilmesi insanlarda “oh be nihayet öldü” duygusu uyandırmalı!
Bozdağ’dan olay örgüsünün daha merak uyandırıcı olduğu, kaliteli aksiyon sahnelerini muhteva eden yepyeni filmler bekliyoruz. “Adaletin kılıcı” kaliteli bir başlangıç olmuş, devam filmleri daha görkemli olacaktır.
Filmde emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.
“MERAL AKŞENER’E MESAJIM”
“Arkadaşlar bana bir anket verdi” diye başlayan cümlelerden vazgeçin! Anketler illa kamuoyuna açıklanmak üzere yapılmaz, çoğu zaman siyasi analizlerde halkın nabzını ölçmek için kullanılır. İkide bir “anket sonuçları” demeye başlarsanız inandırıcılığınızı öyle bir kaybedersiniz ki “Sürüye kurt daldı” deseniz bile kimse size inanmaz!
Siz ve ekibiniz “parlamenter sisteme yeniden dönüş” için çabalarken hükümet yetkilileri “Nasıl daha iyi bir Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kurarız” diye çalışmalar yapıyorlar. Yani siz “Haydi hep beraber eskiye dönelim” diyorsunuz, ama karşınızdakiler “Haydi hep beraber daha iyi bir sistemle ileriye gidelim” diye yürüyorlar. Yaya kaldığınız yetmiyor gibi bir de sırtınıza gereksiz taşlar dolduruyorsunuz!
“EKREM İMAMOĞLU ARTIK
DAYATMAYA BAŞLADI”
PKK’lı yöneticilerin destek vermesi bile Ekrem İmamoğlu’nu yıpratmamıştı. Yani kendisine “ülkücüyüm” diyen İyi Partililer ile “Sırtımızı PKK’ya dayadık” diyen HDP’liler ilginç bir denklemde buluşup aynı adaya oy verdiler.
Fakat büyü bozuldu sanki!
“Siyasi denklemler” bir yere kadar insanı getiriyor. Mesela Ekrem Bey’i İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna kadar getirdi. Ama koltuğa oturmak yetmez!
“Direnmek” başka şey, “dayatmak” başka şey! İmamoğlu çeşitli denklemler söz konusu olsa bile neticede “direnerek” kazandığı İBB Başkanlığını, şimdi “dayatarak” kaybetmek üzere!
Ve İmamoğlu’nun “dayatmaktan” başka çaresi yok; çünkü denklemi kuranlar öyle istiyor! Bunu “eleştiri” olarak yazmıyorum, hakikatin kendisi budur!