YENİ DÜNYA DÜZENİ VE TÜRKİYE
Yeni dünya düzeninin oluşumu için küresel sermaya gurupları ile Ulusalcı derin devletlerin mücadelesi tüm dünya da tam hız devam ediyor. Küresel Sermaye içinde yer alan söz sahibi ailelerin bu düzen içerisinde kendilerinin daha fazla pay alma adına birbirleri ile olan mücadelesi de çeşitli ittifaklar kurarak devam etmekte. Daha önce dünya ekonomisi üzerinde yaptıkları paylaşım noktasında, bu gün anlaşamıyor olmaları ve birbirlerinin çıkarlarını engelleme amaçlı her türlü operasyonları yapmaları bu paylaşımda ki anlaşmazlığı net bir şekilde gösteriyor. Artık karşılıklı operasyonlar gizli değil de alanen açık açık, göstere göstere yapılıyor.
Özellikle dünya da son yıllardaki gelişmelere baktığımızda taşların yerine konulması adına hamlelerin çok can alıcı olduğunu ve bu manada yeni dünya düzenini şekillendirmek isteyenlerin, elde etmek istedikleri payı kazanabilme adına hiç bir şekilde gözlerini budaktan kaçınmayacakları aşikar. Bu manada gelişmeleri olası senaryolar şeklinde dillendirip medya üzerinden yazanlar, verdikleri subneminal mesajlar ile hangi tarafa yakın olduklarını da ima ediyorlar. Bu verilen mesajlarda kimi zaman devletimizin yanında duruş sergileyenleri, kimi zaman da sahiplerinin sesi olarak karşıt bir duruşta olanları görmekteyiz. Elbette devletimizin bu manada veri toplama işlevini yerine getirmekte ve vakti zamanı geldiğinde de gerekeni yapabilecek güç ve kudrete sahip olduğunu da söylemeliyiz.
İşte tam da burada Türkiye’nin bu yeni dünya düzeni içinde ki yerinin belirlenmesi bir çok ayağı olan gelişmeler sonucunda gerçekleşeceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle son dönemde ortaya çıkan Çin’de ki Korona virüsü, Suriye meselesi, Akdeniz ve Libya konusu, Rusya ile ilişkilerimiz, derin ABD ile münasebetlerimiz ayrı ayrı değerlendirilecek olursa, yeni dünya düzeni oluşumunda mevzuya uzak bir bakış açısı olur. Çünkü bütün bu meselelerin hepsi birbiri ile bağlantılı olup, oluşacak sonuçlar Türkiye’nin bu düzen içinde ki yerini belirleyecektir.
Türkiye bu manada izlediği politikayla hem küresel sermaye gurupları, hem de Ulusalcı kesim ile ortak noktalarda zaman zaman uyumlu, zaman zaman da karşıt bir duruş sergilemektedir. Bu sebeple Türkiye iç kamuoyunda taraf pozisyonunda olan çıkar gurupları, ülke menfaatleri doğrultusunda alınan bu kararları kah sorgulayacak, kah alkışlayarak destek olacaklardır. Asıl olanın devletimizin ve milletimizin menfaati olarak gören kesim ise, her şeye ramen formatında devletinin yanında durmaya devam edecektir.
Son gelişmelerin üzerinden şöyle bir geçecek olursak; Rothschild ailesi kontrolünde ki Çin’in Korona virüsü ile Ulusalcı derin ABD tarafından ıslah edilme uğraşı görünürde başarılı olmuş ve Çin, hem psikolojik olarak hem de üretim,tüketim ve ithalat manasında tarihinin en sıkıntılı dönemini geçirmektedir. Bu süreç uzadıkça Çin daha çok kayıba uğrayacak ve eninde sonunda Ulusalcı derin ABD ile masaya oturup, özellikle İpek yolu, ekonomi, büyüme, ithalat ve ihracat konularında tavizler vermek zorunda kalacaktır. Bu durum mevcut konjektür de Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir.
Bir diğer mühim mesele Suriye ekseninde şekillenen ve Orta Doğu’da oluşturulmak istenen yeni bir Sykes-Picot anlaşması çalışmalarında elde edeceğimiz kazanımların ne olacağıdır. Bu manada elde edeceğimiz kazanımların minimum seviyede olması açısından son dönemde ABD, Rusya ve Britanya’nın operasyonel durumu daha da belirgenleşmiştir. Bölgede ki varlığımız ile elde edeceğimiz kazanımları yok etme adına içeride kurulan siyasi, ekonomik, terör tuzaklarına millet olarak geniş perspektif de bakmamız gerekmektedir. Bu kurulan tuzakları devletimizin bekası manasında görüp, iktidar, muhalefet ayrımı yapmadan kurulacak yeni dünya düzeninin bir parçası olarak algılamamız gerekmektedir. Yine dış ilişkilerimizde bu manada Rusya, ABD ve Britanya ile olan ilişkilerimiz özellikle Suriye meselesi ile sınanmaktadır.
Özellikle son dönemde Irak, Suriye, Libya ve Akdeniz’de haklı mücadelemiz ABD, Rusya, Britanya üçgeninde rahatsızlık vermeye başlamış ve bu alanlarda önümüzün kesilmesi adına ard arda hamleler ile stratejik manada Türkiye köşeye sıkıştırılmak istenmektedir. Israrla yeni dünya düzeninin oluşturulmasında bir taraf olmamız için hamleler yapılırken, devletimiz bu manada bu unsurların istediği adımları atmayarak ülke çıkarları doğrultusunda pozisyon almaya devam ediyor. Elbette bu süreç bir son bulacak ve yeni düzende yer alacaklar belli olacaktır. Görünen o ki, bu düzenin oluşmasında tam da işin ortasında Orta Doğu ve bölgenin en güçlü ülkesi olarak Türkiye mevcuttur.
Bu sebeple bizim Türkiye olarak yeni dünya düzeni oluşumu sürecinde irtifa kaybetmeden, doğru adımları atarak, kendimize bir yol haritası çizip, kimsenin boyundurluğu altına girmeden, ama diklenmeden, fakat hakkımız olandan da vazgeçmeyerek, gücümüzün de sınırlarını kabul ederek, 1000 yıllık Ahlat Aklı’nın yerinde vereceği ve uygulayacağı kararlar ile süreci doğru okuyarak yola devam etmemiz gerekmektedir.
Şu ana kadar izlenen devlet politikası ve stratejinin doğruluğu konusunda elde ettiģimiz kazanımlar veri olarak ortadadır. Hem masa da, hem saha da etkin bir rol aldığımız aşikardır. Devletler arası alış, verişlerde her zaman masa da ve saha da istediğinizin anında olamayacağını da hesap ederek, mücadeleye devam etmenin asıl mesele olduğunu kabul edip, 1000 yıllık devlet geleneklerimizi düşündüğümüzde, yeni dünya düzeninde ülke olarak bizimde yerimizi alacağımızdan hiç şüphemiz yok.
Allah devletimiz ve milletimizin yanında olsun…