Övenler ve sövenler
Kızıyorlar, rahatsız oldukları da çok belli. Kıskanıyorlar, ama buna rağmen istemeden de olsa zaman zaman satır aralarında gerçekleri dile getiriyorlar…
Mesela, rahatsızlıklarını ortaya koyarken bile Türkiye’nin insansız hava araçlarını övmek zorunda kalıyorlar. Libya’da dengelerin değiştiğini anlatırken, mecburen Türkiye faktöründen bahsediyorlar. Dünyayı sarsan salgın sırasında gördüler dik duruşumuzu; kapımıza dayanıp bizden yardım istemek zorunda kaldılar. Sağlıkta şimdi ister istemez, bizi örnek alıyorlar.
Onlar “ah, vah” ile uğraşıp ceset torbası ararken, 45 günde hastane yaptık biz. Hem de tam teşekküllü. Ambulans uçaklar uçurduk. Dünyanın neresinde yardıma muhtaç bir vatandaşımız varsa, alıp Türkiye’ye getirdik. Kolombiya ve Peru’daki Alman vatandaşlarının tahliyesini bile THY gerçekleştirdi.
Saymakla bitmez Türkiye’nin ortaya koyduğu başarı hikâyeleri. Dev yatırımlarımız devam ediyor. Peş peşe açılışlar gerçekleşiyor. Avrupa’nın köklü devletleri küçülürken, dünyada yaşanan sıkıntılara rağmen Türkiye ekonomisi büyüdü.
Doğal olarak içlerinde hakkı teslim edenler oluyor. Batılı gazeteler istemeden de olsa bizi övmek zorunda kalıyor.
İçeride ise bu tabloyu kirletmeye çalışan bir güruh var. Temcit pilavı gibi “Türkiye yönetilemiyor” diyorlar. Sürekli sövüp duruyorlar…
***
Garip ve hastalıklı bir ruh hali ile karşı karşıyayız…
Dev barajlar yapılıyor, görmüyorlar. Musluk çevirip çeşmeden su akıtan adamı ise ayakta alkışlıyorlar.
Türkiye’nin en aristokrat ailesinden gelen birinin “sosyete” lafının arkasına takılıyorlar. Ekonomi Bakanı Berat Albayrak’a “sosyete damat” diye saldırıyorlar. Çocukluğunda sırtında küfe ile çay taşıdığını gösteren fotoğrafları ortaya çıkıyor. Hiç utanıp sıkılmıyorlar.
Dev yatırımlara bir kulp takıp kirletmeye çalışırken, “temel atmama töreni” düzenleyip iş yapmayacağını ilan edenlerin peşinden koşuyorlar.
“Hukukçu Profesör” unvanları ile televizyonlara çıkıp, milletin gözünün içine baka baka “Yalana pozitif ayrımcılık” yapacaklarını söyleyebiliyorlar.
Ekranlarda ballandıra ballandıra anlattıklarının “iftira” olduğu mahkeme kararı ile kesinleşiyor. Yüzleri kızarmıyor, istiflerini bile bozmuyorlar.
Hem “Hukuk ve Adalet” diye bağırıyorlar; hem de sürekli olarak suç ve suçluya sahip çıkıyorlar. Gazetelerde çıkan yalan haberleri dahi kutsayıp, mahkeme kararı ile yayınlanan tekziplerle övünüyorlar.
En çok da sosyal medyayı kirletiyorlar. Her gün yeni bir yalan ortaya atıp, algı operasyonları düzenliyorlar. Sıkıştıkları zaman da üsluplarını iyice bozuyor, çirkin ve sinkaflı ifadelerle sövüyorlar.
Pislik saçıp, irin akıtarak Türkiye’yi adeta koca bir çöplüğe çevirmeye çalışıyorlar.
***
Siz hiç bunların Almanya’ya kaçıp Türkiye’ye saldıran villacı Can Dündar, diktikleri kaçak villalarla gündeme oturan Fatih Portakal ve Yılmaz Özdil gibi tiplere laf ettiğini gördünüz mü?
Tersine övgüler düzüyorlar. Kaçak villacılarla omuz omuza verip “Türkiye yönetilemiyor” diye bağırıyorlar.
İçinde bulunduğumuz manzara budur işte. Süslü lafların ardındaki bu gerçeği millete iyi anlatmak lazım.