Mahsun Kırmızıgül bana neden yalan söyledi?
Geçtiğimiz sene Cem Yılmaz ve Şahan Gökbakar’ın; “filmlerine gitmeyeceğim” dedim. Gerekçelerini açıkladım. Gerekçeleri haklı bulanlar da “gitmeyeceğiz” dediler. Tepkiler hiçbir zorlama olmadan kendiliğinden büyüdü. Yılmaz ve Gökbakar’ın filmleri gişede çakıldı! Halk onlara bu kez teveccüh göstermedi! Filmler hem “içerik” olarak iyi değildi hem de şahıslar topluma duyarsızdı.
Mahsun Kırmızıgül’ün filmi de vizyona girecekti. Yapımcısı Murat Tokat’la daha önce tartışmışlığımız vardı, yani öyle veya böyle iletişim kurmuştuk. Ben; “Kırmızıgül teröre karşı Diyarbakır annelerine destek verecek mi?” diye sordum. Murat Bey de beni İstanbul’a davet etti. Beyoğlu’ndaki yapım firmalarında buluştuk.
Sonra tüm eleştirilerimi Mahsun’a 3 saat boyunca sıraladım. Dinledi, cevaplar verdi. Ne konuştuğumuzun detaylarını yazmama gerek yok; biz “kendi aramızda” konuştuk, tartıştık ve önemli olan Mahsun’un topluma vereceği “açık mesajları” idi! Madem filmlerine “halk” gidiyor, öyleyse halkın acılarına ses vermeliydiler artık! Mahsun’un açıklamalarını bir “sembol ve emsal” olması açısından önemli görüyordum.
İkna olmadım. En son, “Senin filmine de gitmeyeceğim” dedim. Çünkü Diyarbakır’da evlatlarını PKK’dan geri isteyen ailelere destek açıklaması yapmak istemiyordu.
Fakat o; “Ankara’da gala yapacağız, seni davet ediyorum. Galadan sonra size gideriz, bana bir Kayseri mantısı ikram edersin” dedi. “Elbette, onda sıkıntı yok; ama teröre karşı sizden açıklama bekliyorum. Dilerseniz bu açıklamayı bana, Akit Gazetesi’ne yapabilirsiniz. Yahut açın sosyal medya hesabınızı, tek cümle de olsa mesajınızı yazın” dedim.
“Filmden sonra söz veriyorum. Bu konuyla ilgili sorularını at, yazılı olarak cevap vereyim” dedi.
Kendisine itimat ederek, bir de maksat hâsıl olsun diyerek bekledim.
Film vizyona girdikten haftalar sonra soruları attım; ama cevap vermedi.
İsterse şimdi de cevap verebilir, geç değil; ama bana verdiği sözü tutmadı. Topluma olan borcunu ödemedi. Sadece Mahsun değil elbette! “Sanatçıyım” diyen birçok kişi söz konusu milletin acısı olunca “gözleri var görmezler” moduna giriyor!
Mahsun; “Hepimiz kardeşiz” türküsünü çoktan unutup halkın acılarına sırtını dönmüş, evlatlarını isteyen Kürt analarını ötekileştirmiş, yok saymış oldu! Filmleriyle ilgili yaptığım eleştirilerin haklılığı pekişti!
Sanatçı “itimat” edilendir. Acılardan beslenip bulduğu ilk fırsatta acıları yok sayan, öteleyen kişiden sanatçı olmaz!
“SÖYLEDİNİZ AMA YAŞAMADINIZ”
Lise yıllarımda Zülfü Livaneli, Onur Akın, İlkay Akkaya, Servet Kocakaya, Suavi gibi isimlerin kasetleri her yerde satılırdı.
Nereden bilirdik ki “Ağ elime mor kınalar yaktılar” diyen İlkay’ın; “Seher yeli çık dağlara güneş topla benim için” diyen Livaneli’nin, “Ey hayat sen şavkı sularda bir dolunaysın” diyen Onur Akın’ın, “Bingöl dağlarında kahveci Keke” diyen Kocakaya’nın, “Tükenme, ben seninle güneşi bulmaya geldim” diyen Suavi’nin sıra anaların acılarına gelince sus pus olacağını!
Türkçe yazdılar. Türkçe çaldılar. Türkçe okudular. Ama Türkiye halkının yanında dimdik duramadılar. Madem duramayacaktınız neden elinize sazı aldınız? Zulmün karşısında susmak için mi?
Sizi kim dinledi? İngilizler, Almanlar, Fransızlar mı? Sizi kim sevdi? İngiltere Kraliçesi mi? Bir değeriniz var ise size bunu “millet” verdi. Üzerinde 5 vakit ezan okunan toprakların seher vakti açılan plakçılarında kasetleriniz satıldı. Size “Bedelini ödeyeceksiniz” dayatması yapmıyoruz; ama millete bedel ödetmeye kalkanların karşısında söyleyecek üç beş cümleniz yok mu? Selda Bağcan neden susar? Edip Akbayram neden çıt çıkarmaz?
Onların yanı sıra elbette İbrahim Sadri, Eşref Ziya Terzi, Esat Kabaklı, Ömer Karaoğlu gibi değerli isimlerin kasetleri de çok dinlenirdi. O günler cezaevinde mahkûm bulunan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bu şarkı burada bitmez” kasetini hâlâ saklarım. “Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim…” mısralarını herhalde en güzel o okumuştur. İsmet Özel’in şiir kasetini elden ele çok gezdirmişizdir. “West indies, kızıl elma, itaki, maçin; uzun yola çıkmaya hüküm giydim…” diyen Özel’in şiir okuması da orijinaldi.
Allah’a şirk koşup isyan etmedikçe, Kuran’a ve sünnete mugayir olmadıkça ve gayri ahlaki sözleri olmadığı sürece her türlü şarkı, türkü, müzik dinlenebilir.
“Saçının telini cennete değişmem… Seninle cehennem ödüldür bana… Madem (hâşâ) unutacaktın beni neden yarattın…” gibi şarkı sözleri maalesef müziği güzel olsa bile insanı kendinden soğutuyor.
Şimdikiler daha berbatlaştı. “Aç koynunu giricem” diye şarkılar bile yapıldı. Aman çocuklarımıza dikkat edelim. Ne dinleyip ne izliyorlar rencide etmeden kontrol edelim!
Onları merhametli yetiştirelim! Merhamet olmazsa insan neye yarar ki?