GİTTİKÇE YAKLAŞAN BÜYÜK TEHLİKE!

Okuduğunuz Yazı
GİTTİKÇE YAKLAŞAN BÜYÜK TEHLİKE!

İçerik

Bilim adamları önümüzde ki 20 yıl içinde ciddi manada kıtlık ve açlık yüzünden ölecek insanların milyar seviyesine yaklaşacağını, devletlerin bu sebepten dolayı savaşlar yapacaklarını öngörüyorlar. Kıtlık ve açlık sebebi ile ciddi manada insanların yer değiştirip büyük göçlerin olacağıda aşikar.
Bilim adamları haksız da sayılmazlar. Günümüzdeki gelişmeler bu manada uzunca bir zamandan beri hazırlıklar yapıldığını bize gösteriyor.

Açlık tehdidinin insanı ne hale getirdiğini Siyonist paraya tapıcılar 13 nolu protokollerinde şöyle tespit ediyorlar: “Günlük ekmeği kazanma ihtiyacı Yahudi olmayanları (goyimleri) susturuyor ve bizim adi hizmetçilerimiz sırasına koyuyor.” Bir diğer protokolde ise, “Bizim menfaatimiz işçinin beden zayıflığında gizlidir. Açlık onu kayıtsız şartsız ” bize tabi kılar” deniyor. Bu eskilerin açlıkla terbiye dediklerı şeydir.

Bu familyanın son büyük saldırısı planladığı kıtlık ve açlıkla olacaktır. Aç ve umutsuz kitleleri otoriteye karşı ayaklandıracak ve bundan istifade ederek de tüm devlet kadrolarını işgal etmeye kalkacaklardır. Bu düşünce, bu paraya tapıcıların bütün dünyada öngörülen nihai programıdır.

IMF’nin en son dayatması 57. Türk hükümetine 1999’da dikte ettirdiği şartlar içerisinde sonuçlarının aciliyeti yönünden en önemlisi ve stratejik öneme sahip olanı “Buğday stoklarının eritilmesi” isteğidir. Bunun ne manaya geldiğini anlamamak için geri zekalı değil, beyinsiz olmak veya hainliģin doruģunda bulunmak gerekir. Çünkü son büyük vuruş açlık ile olacaktır. İşte bu dayatmanın en büyük etkiside aslında GAP projesi üzerinden yapılmak istenmiştir.

GAP’ın geçmişine ait olaylar 1960- 61 yıllarında oldu; Türkiyemiz’in kurtuluş hamlelerinin büyüģü olan GAP projesi susuz bir bozkır olan Güneydoğu Anadolu’nun topraklarının sulanması ile Türk halkının kesin olarak Açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalmamasını sağlamakla beraber; aç, çıplak, topraksız bırakılmaya çalışılan halkımızın fakirliğinide yenecekti.

Bu maksatla 1960-61 senesinde Ağalara çalışan yöre halkının toprağa kavuşmasıyla kölelikten kurtulması ve doğu ile batı arasındaki ekonomik farklılığı ortadan kaldırmak amacıyla gerekli kanun yapılmış ve tatbikata geçilmişti. O bölgeye hakim olan 55 ağanın toprakları, ellerinden bedelleri belli bir sürede ödenmek şartıyla alınmış ve kendileride Batı Anadolu’ya yollanmışlardır.

Bu, Türk tarihinde görülmemiş büyük reform, milletin geleceğini aydınlatan büyük bir ışık olacaktı. Bu topraklar halka hisse şeklinde değil, tapuyla hudutlu mülkiyet şeklinde verilecekti ve bunun tatbikatına da hemen başlanmıştı. Ayrıca bu çok büyük reform Türkiye’nin bütünlüğünü sağlayacak ve ekonomik kalkınmasına çok büyük hız verecek projelerin tatbikine de imkan verecekti.

Kendi halkını köle eden 55 ağa boş durmadılar. O zaman ki Yurtsever İdare kısa bir süre sonra, henüz yaptıkları, meyve veremeden idareden ayrıldı. Bu yanlış memleket için büyük bir facia olmuştur. 27 Mayıs İhtilalinin sonrasında ilk kurulan ve İsmet İnönü’nün Başbakan olduğu hükümet, bu kanunu kaldırmış ve bu ihanet yurdumuzun doğusunu çok feci bir köleliğe mahkum etmiştir. Bu 55 ağa siyasete girerek 20’si İnönü’nün CHP’sinden, 35’i de AP’den yani Demirel’in partisinden milletvekili olmuşlardır. Bu bir ihanet deģil midir?

Paraya tapıcı familyanın GAP’a olan ilgisi o dönemlerde ve gelecekle ilgili bir çok sebebe dayanmaktadır, ilginin birinci ve en önemli kaynağı kendi kitaplarında bu bölgenin Abraham’ın doğduğu yer olarak belirtilmesi ve meşhur “Vadedilmiş topraklar” içerisinde gösterilmesidir. Bu hayali vadedilmiş topraklar söylencesini, kendisinin de Selanik dönmesi Sedarat kökenli paraya tapıcılara mensup olduğu iddia edilen, zamanın kadın başbakanı, gazetelere manşet olacak şekilde İsrail’de dile getirmiştir.

Daha 1980’li yılların başlarından itibaren Siyonistler, yerli işbirlikçiler ve firmalar vasıtasıyla GAP’ta toprak alımlarını başlatmakla kalmamış daha o zamanda bile büyük oranda sahip olmaya çalışmıslardır. İsrail Cumhurbaşkanı Weizman ile Türkiye’ye gelen teknik heyet geri dönmemiş ve GAP bölgesinde çalışmalar yapmaya devam etmişti. Bu heyetin İsrail’e gönderdiği raporlar doğrultusunda güya deprem münasebetiyle Türkiye’ye gelen Eşkenazi Başbakan Barak, GAP’taki 6 büyük ihaleye talip olduklarını açıklamıştır.

Nitekim Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı dönemine denk gelen 14 Mart 1996 tarihinde Türkiye-İsrail arasında Serbest Bölge Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma ile GAP bölgesinde İsrail’e olağanüstü kolaylıklar sağlanmış ve Dünya Ticaret Örgütü ilkeleri çerçevesinde serbest yatırım bölgeleri kurulması öngörülmüştür. Serbest Bölge demek “Özerk bir ticaret kolonisi” demektir. Bu bölgelerde Türkiye’nin hükümdarlığı söz konusu olmayacaktır demektir. Bu bölgelerde Siyonist emeller için kurulan serbest bölgeler, memleket insanımızın geleceģi için intihar demektir!…

Siyonist hareketin önde gelen ismi Theodor Herzl’in, Osmanlı Sultanı Abdülhamit hana Filistin’de toprak almak için nasıl bıkmaz bir şekilde defalarca başvurduğunu ve her yolu denediği, sonunda gayri resmi olarak alınan topraklar üzerinde yerli halka yönelik katliamlar yapıldığı ve sonuçta İsrail devletinin kurulduğu hatırlanırsa, şu anda hemen dünyanın tamamına her bakımdan hakim olmuş bu familyanın GAP bölgesinde neleri peydahlayacağının tahmin edilmesi pek zor olmasa gerek.

Israrla söyleyeceğimiz şey, bizim Ortadoğu’daki en önemli kırmızı çizgimiz, ekonomik refah gelir dağılımı ve sudan oluşacaktır. Dünyada huzursuzluģun kaynaģı kıt kaynaklardır. Denilebilir ki, dünyada savaşların esas nedeni kıt kaynaklardır. Hatta, ekonomi biliminin ana varlık nedeninin dünyadaki kıt kaynaklar olduğunu iddia eden bilim adamları vardır.

Petrol hareketin kaynaģıdır.
Hareketin ve ileri gitmenin kaynaģı!
Su ise doğrudan var olmanın kaynağı!
Değil ileri gitmek, hiçbir yere gitmeseniz dahi var olmak için suya ihtiyacınız vardır.

İşte bu kadar hayati öneme sahip bir meselede GAP projesi ile alakalı geçmiş yönetimlerin işgüzarlık içinde olmaları ve küresel çetelerin, Siyonistlerin işbirlikçileri haline gelip resmen ülkemize ihanet içinde yer almalarına 2000’li yıllarda kısmende olsa son verilmiştir. Verilen tahribat ve zararları ortadan kaldırma adına çıkartılan yasalar ve vakıflar kanunundaki düzenlemeler ile ülkemizin önem arz eden yerlerinde ki toprakların yabancılara satışı kontrol altına alınmaya çalışılmıştır.

Özellikle önümüzdeki yıllarda bu alınan önlemlerin ne derece mühim olduğu, öngörülen ve kaçınılmaz görünen kıtlık ve açlık sorunu ortaya çıktığında daha net bir şekilde anlaşılacaktır.

Yazı Hakkında ki Düşünceniz?
Çok Beğendim
0%
Beğendim
0%
Orta Karar
0%
Sevmedim
0%
Hiç İyi Değil
0%
Yazar Hakkında
Sinan ÖZTEKİN