ABD ne yapacak?
ABD-Türkiye ilişkilerini değerlendiren bazı Türk yazarlar, Biden Yönetimi’ne biçtikleri görevler arasında “… küresel düzeyde otoriter yönetimlere karşı demokrasiyi ve denge-denetleme sistemini desteklemek” başlığı altında ABD’nin “zorlayıcı diplomasiye dayanan bir dış politika” uygulayarak “Suriye’den Doğu Akdeniz’e çatışma alanlarında varlığını ve dönüştürücü gücünü göstereceğini” yazıyorlar. Bu, sıradan bir kişinin gerçek hayatla ilişkisini kurmasını imkânsız kılacak kadar genelleştirilmiş ifadenin altında yatan tahmin şudur:
“AK Parti ve Başkan Erdoğan yönetimi, ABD ile Trump zamanında olduğu gibi kolay bir ilişki kuramayacak” ve dolayısıyla son 5 yıldır uygulamakta olduğu ulusal politikalardan vaz geçmek zorunda kalacaktır.”
Bu gibi satırların yazarlarının hepsinin böyle bir beklenti içinde olduğunu söylemek haksızlık olur. Analize bakarak niyet okumak, haksızlık olduğu kadar yanlış sonuçlar verebilir. Bu ihtiyat kaydı ile, Biden’ın dış politika ve uluslararası güvenlik kurumlarına yaptığı atamaları göz önünde tutarsak, ABD’nin önümüzdeki dört ya da sekiz yıl için kendisine “küresel düzeyde otoriter yönetimlere karşı demokrasiyi ve denge-denetleme sistemini desteklemek” gibi bir misyon biçtiğini görmüyoruz. Atamalar, özellikle Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Savunma Bakanı Lloyd Austin ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Jacob Sullivan’ın göreve getirilmesi, Biden Yönetimi’nin, Obama (hatta Bush) döneminden kalma “dünya jandarması” misyonunun devam edeceğini gösteriyor. Bu misyonu reddettiğini söyleyerek göreve gelmesine rağmen, Donald Trump kendi döneminden önce, işlemediği 16 yıl içinde defalarca kanıtlanmış olan bu misyonu sürdürdü. Ya bilinen aşırı milliyetçi muhafazakârları ya da eski dönemlerin eskimiş NeoConları’nı göreve getirdi.
Bu analizin ikinci ifadesi, “Türkiye’nin ekonomisini bir gecede mahvederim” veya “Türkiye din adamı Andrew Brunson’ı bu gece salıversin, yarın sabaha Türk lirasındaki düşüşü durdururuz” diyen Trump ve yardımcısı Pence’i görmüş-geçirmiş olan bir Türkiye için ne anlama gelebilir ki? ABD’den bundan daha “zorlayıcı diplomasiye dayanan bir dış politika” uygulaması Türkiye açısından nasıl bir gelişmeye işaret sayılmalıdır?
Üçüncü madde, “Suriye’den Doğu Akdeniz’e varlığını ve dönüştürücü gücünü gösterecek” olan ABD fikrine katılmak da aynı mantıkla mümkün görünmüyor. ABD, İsrail ve Yunan koruyuculuğunu ne zaman azalttı ki, şimdi bölgesel siyasetini “dönüştürücü güç” haline getirsin?
Bununla “Eski hamam eski tas” demiş olmuyorum. Hamamcının değiştiğinin farkındayız; herkesin farklı bir yoğurt yiyişi olması da normal. Ancak Biden öyle bir yamalı siyaset bohçası açıyor ki tutarlı bir siyaset yaklaşımı görebilmek bir mucize olacaktır. Biden’ın yaşı dikkate alınır ve ilk günlerde sergilediği “elini bizzat işe sokmamak” tutumunun süreceği var sayılacak olursa, müttefikleri ve muhatapları, muhatap oldukları Amerikalıya göre farklı bir siyasetle karşı karşıya kalacaklar diyebiliriz.