ABD bir distopya yarattı
Sami Kohen usta, “Taliban pazarlık yapmayacak” diyor. National Review dergisi editörlerinden Andrew C. McCarthy, “10 Eylül 2001’de nerede isek oradayız” diyor. New York Times yazı kurulu ortak makalesinde, “Sonsuz savaştan kaçmak, savaşın sonunu getirmeyecek” görüşünü ifade ediyor. Fransız basını, Afganistan’daki durum için “Biden’ın fiyaskosu” ve “NATO için yıkım” diyor.
(Fransızlar zaten KOVİD-19 için de NATO’nun yıkımı yorumunu yapıyor; NATO bir yıkılsa aradan çekilse de rahatça Almanya ile kozlarını paylaşsalar! Bu nedenle Fransız basınına pek kulak vermemek lazım.)
Biden, 11 Eylül’ün yıldönümünde Afganistan’da ABD askeri kalmayacağını söyleyerek zaten Taliban ve El Kaide’ye, sadece Afganistan’ı değil, fakat ahlaki üstünlüğü de armağan etmiş oldu. Taliban, baştan beri El Kaide’nin 11 Eylül 2001’de ABD hedeflerine yaptığı saldırıların bir karşı-harekât, bir intikam operasyonu olduğunu öne sürmüyor muydu? ABD, Sovyet+Rus işgalinden sonra güya Afganistan’a verdiği sözleri tutmamış, İslamcılar da 11 Eylül saldırıları ile ABD’yi cezalandırmıştı.
Sovyet kuklası Babrak Karmal diktasının devrilmesinden sonra İngiltere ve ABD, Afganistan’da hangi taşların yerinden oynadığını, kendilerinin ülkeye dışarıdan enjekte ettikleri İslamcı radikal unsurlarla iyice yok edilmesine katkıda bulundukları feodalizmin yerini bir modernleşme sürecinin almasının imkansızlığını dikkate almadan, çekip gittiler. Nitekim, doğa gibi ülke siyasetleri de boşluktan hazzetmedikleri için, aşiret yönetimlerinin yerini yerel savaş ağaları aldı; halkın desteği ise çoğunluğunu dışarıdan gelen “mücahit” sürülerine yönelmişti. Ne var ki bu çoğunluğu işsiz-güçsüz devşirme Arap gençlerinden oluşan sözüm-ona mücahitlerin İslamcı yönetim anlayışı, ülkede 1920’lerden 50’lere kadar süren reformların ortaya çıkarttığı modernizmi yok etmekten başka işe yaramadı. Usame bin Ladin, ortaya her türlü sosyal ve siyasal temeli yıkılmış bir terör devleti çıkarttı.
ABD, 11 Eylül saldırıları dolayısıyla El Kaide’yi cezalandırmak için ikinci kez girdiği Afganistan’ı yüzüstü bırakarak çıkmıştı. Cumhurbaşkanı Hamid Karzai’nin 15 yıl dış bağışlarla bir devlet oluşturma modeli ise sonunda NATO’nun görevi olmadığı halde koruduğu iğreti bir sisteme müncer oldu. Şimdiki başkan Eşref Ghani, bu sistemin kadavrasını Kabil havaalanında bir tören kıtasına teslim edecek. Buna vakit bulabilirse tabii.
Ütopya, kimi zaman halkın masallarında, kimi zaman o halkın yetiştirdiği entelektüellerin düşlerinde oluşan gerçekten oluşması imkânsız ama günlük uygulamalara ışık tutan bir modeldir. Distopya ise bunun tam tersi, bir ülkede her şeyin kötü gitmesi, bütün sistemlerin birden çökmesi, çoklu organ yetersizliği gibi insan vücudunu bir anda ölümle karşı karşıya bırakan durumdur.
ABD şu anda 10 Eylül’de olduğu yere geri geldi. Çünkü 10 Eylül 2001’de ABD, El Kaide’ye ve Taliban’a neden karşı olduğunu, Ruslar çıktıktan sonra Afganistan’da nasıl bir distopya yarattığını bilmiyordu; hâlâ bilmiyor.