Tencere, dava, algı : 2023’ü hangisi kazandıracak ?
2023 seçimleri hızla yaklaşırken karşımıza temel olarak üç seçmen profili çıkıyor.
Birinci kategorinin çoğunluğunu dar gelirli aileler oluşturuyor. Bu kategorinin davranış biçimini anlamak için psikolojiye başvurabiliriz. Maslow piramidinde “yemek” insani ihtiyaçların temelini oluşturur. Bir başka deyişle yemek ihtiyacını karşılamakta zorlanan bir kişi daha farklı taleplerde bulunmaya dahi gerek duymaz. Bunun siyasi karşılığı özetle şudur : “Tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur”. Bugün her ne kadar Türkiye ekonomisi büyüme oranı ve ihracat rakamları açısından ele alındığında bir şahlanış döneminde de olsa, bu başarı maalesef başta küresel ekonomiyi alt üst etmiş pandemi olmak üzere farklı sebeplerden dolayı halkın cebine yansımıyor. “İstanbul, Ankara’yı patates, soğan yüzünden kaybettik” düşüncesi aslında temelsiz değildir. AK Parti’nin var oluş sebeplerinden en önemlisi kuşkusuz ekonomik başarısı ve ülkede orta sınıfın güçlenmesine verdiği katkıdır. Ancak Türkiye 20 yıl önceki Türkiye değil. Kimse bir tarafında gecekondu, diğer tarafında yalıların olduğu İstanbul’u hatırlamıyor. Herkes her geçen gün daha iyisini ve fazlasını isterken, diğer yandan da her gün televizyonda duyduğu başarıların cebine yansımasını bekliyor. Gelir adaletsizliği, enflasyon, işssizlik gibi sorunlara çözüm bulunamazsa ve her şeyden önemlisi halkın cebini yakan gıda fiyatlarında bir tutarlılık sağlanamazsa, elbet bunun 2023 seçimlerinde bir karşılığı olacaktır. Önceliği geçim sıkıntısını gidermek olan bu kategoriyi, “Mısır ile de ilişkilerimizi normalleştirdik”, “Karadeniz’de 405 milyar m3 doğalgaz rezervi keşfettik”, “Bugün SİHA’larımızı bir NATO ülkesine de satabiliyoruz” gibi haklı argümanlarla cezbetmek mümkün olmaz.
İkinci kategori, “ideolojik seçmen” olarak adlandırabileceğimiz, her seçimde, geliri ne olursa olsun, sadece bir ideoloji uğruna oy veren kesimden oluşuyor. Bu kategoride şöyle tepkiler işitebiliriz : “İsterse dolar 50 TL olsun, yine de oyumu Erdoğan’a ve milli davaya veririm”. Bu tepki karşı tarafta şu şekilde de tezahür bulabiliyor : “Biz oyumuzu 3 kuşaktır Atatürk’ün kurduğu partiye veririz”. Bu kategorideki seçmeni ne patates soğan fiyatı, ne de TL / Dolar kuru ilgilendiriyor. İşin en enteresan tarafı ise, birbirleriyle taban tabana zıt görüşte olarak nitelendirebileceğimiz ideolojik seçmenlerin bu seçimlerde sırf Erdoğan düşmanlığı nedeniyle aynı cephede birleşecek olması. Bunu bir başka şekilde izah etmek gerekirse, önümüzdeki süreçte farklı gelişmeler yaşanmazsa ve Millet İttifakı seçimlere ortak bir aday ile katılırsa, İYİ Parti seçmeni de HDP seçmeni de Erdoğan’ın karşısına konulacak aynı aday için oy verecek.
Üçüncü kategorinin büyük çoğunluğunu 2023 seçimlerinde ilk kez oy verecek, 20 yıl öncesi Türkiye hakkında kitaplarda okuduklarının dışında bir şey bilmeyen, dijital dünya bağımlısı, özellikle muhalefetin üzerine çok oynadığı “Z kuşağı” oluşturuyor. Maalesef bu kitle, sosyal meydada çokca zaman geçiren, “algı kurbanı” olmaya ve duyduklarının etkisinde kalmaya en müsait gençleri temsil ediyor. Peki neden bu kategori de en az ilk ikisi kadar önemli ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kendisine “gençlerin demokrat amcası” lakabını takacak kadar bu kategoriye önem veriyor ? Çünkü 2023 seçimlerinde 64 milyon seçmenin 18 milyonunu yani yüzde 16’sını bu kesim oluşturacak. Bu oran 2018 Genel Seçimleri’nde sadece yüzde 7’ydi! Tabii ki her ne kadar bugün gençlerin sempatisini kazanmak için CHP’nin öne çıkan birçok ismi Twitter, Facebook, Youtube, TikTok hatta Twitch gibi farklı mecralarda sosyal medya fenomenleri ile röportajlar yapsa da arşivler CHP’nin milletvekili seçilme yaşının 18’e düşürülmesine bile karşı çıktığını unutmuyor. Tekrar konunun özüne dönmek gerekirse, milyonlarca gencin YKS sınavına saatler kala, gençler arasında “Abi duydun mu, Katarlı gençlere Türkiye’de sınavsız tıp eğitimi hakkı verilecekmiş!” gibi kirli bir yalanın viral bir şekilde yayılmasına sebep olmuş muhalif basın, kuşkusuz seçimlerin gerçekleştirileceği son güne kadar algı operasyonlarına devam edip gençlerin iktidara tepki duymasına yol açacaktır. “Gençler artık yurt dışında bir hayat hayali kuruyor” algısının her geçen gün güç kazandığı ülkemizde, iktidar ise sosyal medya yönetiminde olduğu kadar gençlerin dilini anlayıp konuşmakta da başarısız bir performans sergiliyor.
2023 seçimlerinde her 3 kategorinin de belirleyici bir rol oynayacağı aşikar.
İktidarın seçimleri kazanması için hala bir umut mevcut. Ancak bunun için yukarıda da bahsettiğim ekonomik sorunlara bir çare bulunarak halkın cebi rahatlatılmalı, birleştirici sivil bir anayasa ile ülkedeki sosyal huzur, demokrasi ve insan hakları pekiştirilmeli, gerçekleştirilen icraatler çok daha etkili bir dille halka anlatılmalı, “güçlü ve bağımsız Türkiye dava bilinci” daha keskin bir dille izah edilmeli, sosyal medya düzenlemesi ile yalan haber ve algıların önü kesilmeli, parti teşkilatı mensuplarının sosyal medyayı etkili kullanmaları sağlanmalı ve sosyal medyada psikolojik üstünlük elde edilmeli, gençlerin talep ve sıkıntılarına kulak vererek gençlerle iletişim güçlendirilmeli ve artık halkın genelinde soru işaretleri oluşturan mülteci meselesi, yeni nesilleri tehdit edecek boyuta ulaşmış ekolojik felaketlere karşı alınan tedbirler gibi önemli konular halka anlaşılabilir bir dille açıklanarak insanların kafalarındaki soru işaretleri giderilmelidir.
Hepimiz 2023 seçimlerinde tencerenin mi, algının mı yoksa dava bilincinin mi daha belirleyici olacağını göreceğiz.
Ancak o zamana kadar unutulmamalıdır ki verilecek her “iktidara ceza oyu” ülkeyi belki de bir daha hiç geri dönüşü olmayacak bir çıkmaza sürükleyebilir.